USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

ALLAH’I ZİKRETMEK

18-10-2021

Zikir, Allah’ı hatırlamak, O’nu güzel isimleri ile anmaktır.

Zikir, Allah ile kul arasında kuvvetli bir bağdır. İnsanın en huzurlu anı, Allah’a yönelip, baş başa kaldığı andır. Allah’a yönelmenin en güzel yollarından biri de zikirdir. Yüce Allah’a kulluk etmek, hayatın her alanında O’nu hatırlamak ve O’nun rızasına uygun davranmakla mümkün olabilir. Allah’ın kulu olduğu bilincinden yoksun olmak ve O’na karşı kulluk vazifelerini umursamamak, Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle, Allah’ı unutmaktır. Yerde gökte ne varsa her şey yaratıcısı Allah’ı zikretmektedir: “Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir!” (Hadid,57/1). “Ey imân edenler! Mallarınız ve evlâtlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın! Her kim öyle yaparsa işte onlar hüsrâna uğrayanların ta kendileridir.!” (Münâfikûn,63/9)

Yine Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle, Allah’ı unutanların, O’nu anmaktan yüz çevirenlerin sıkıntılı bir hayatı olacaktır. Aksine, kulluk sorumluluğunu hep hatırında tutanlar, Rabbimizin “…siz beni zikredin, ben de sizi anayım!” (Bakara,2/152) müjdesine nâil olacaklardır.

Zikir; Allah’ı isim ve sıfatlarıyla anmak, O’nun birliğini, sonsuz kudretini ve yüceliğini dile getirmek; O’nun nimetlerini tefekkür ve tezekkür etmek ve gaflet içerisinde olmamaktır.

Zikir, gündelik hayatın ruhlarımızı, kalplerimizi yorgun düşüren çekişmelerinden, meşgalelerinden uzaklaşıp Rabbimizin rızasını aramaktır.

Zikir; kalple zikir, bedenle zikir, dil ile zikir olmak üzere üç türlüdür.    Hz. Peygamber: “Süphânellah Uhud Dağından daha büyük; Elhamdulillâh Uhud Dağından daha büyük; Allâhû Ekber Uhud Dağından daha büyük; Lâilâhe İllallâh Uhud Dağından daha büyük mükâfat kazandırır.” buyurdular. (Nesâî, Amelu’l-yevm,s.386)

 

 

8-TÖVBE  ETMEK.

Hepimiz beşeriz. Hayatımız boyunca bize vesvese veren şeytanla ve bizi hatalara sevk etmeye çalışan nefsimizle mücadele ederiz. Bu mücadelenin en etkili yolu tövbe etmektir.

Tövbe; Yüce Allah’ın kullarına lütfettiği kurtuluş ve arınma müjdesidir; kulun Rabbini hatırlaması, aczini dile getirmesi, Cenab-ı Hak’tan af ve mağfiret dilemesidir; insanın işlediği günaha pişman olup günahı terk ettiğini, bir daha işlememeye azim ve kast eylediğini ve yapamadığı salih amelleri telâfi edeceğini Yüce Tanrı’ya arz etmesidir. Nasıl ibadet, hiçbir aracı ve ortak koşmadan her şeyin yaratıcısı olan sadece Yüce Allah’a yapılırsa, günahlar için tövbe de, ancak Cenab-ı Allah’a arz edilir.

Cenab-ı Allah; “… Ey müminler! Hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz” (Nûr,24/31); “Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin…” (Tahrim,66/8); “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin…” ( Hûd,11/90)   buyruklarını vermiştir.

Müminler günah işledikleri zaman tövbe edip Allah’a lâyık kul olmaya gayret ederler. Tövbe etmek ise, geçmişte yapılan kötü işlerden bağışlanma dilemek, ardından yaptıklarından dolayı pişmanlık duymak ve geri kalan ömründe de Yüce Mevlâ’ya yönelmektir. Tövbe kapısı ardına kadar açıktır. Öyleyse, bize düşen, Allah’ın rahmet deryasından nasibimizi aramaktır. Tövbe edip sonra tekrar hataya dönerek tövbesini bozanlar öncelikle kendilerine karşı samimi olamayanlardır; nefsine karşı sabrı başaramayan ve kendini aldatanlardır. Günah işlemek bir suçtur; ama tövbeye yanaşmamak, günahta ısrar etmek daha ağır bir suçtur. Günahların bağışlanması yönünde dua etmek ise Allah’ın bir emridir: Salih Peygamber’in dilinden bir çağrı ile “O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin.” (Hûd, 11/61) buyuruyor.

İslâm hata işleyen bir insanın sonuna kadar günahkâr kalacağını kabul etmez. Pişmanlık duyup affedilmeyi isteyen, sonra da o günaha geri dönmeyen her günahkârın bağışlanma şansı vardır. 

   Hayat boyunca milyonlarca iş ve işlem yapıyoruz; yemek, içmek, gezmek, dolaşmak, yatmak, satmak, satın almak, görüşmek, konuşmak, iletişim kurmak, kızmak, kırmak, gönül yıkmak, isyan etmek, aldatmak gibi binlerce tutum ve davranışta bulunuyoruz. Bunların hepsinde haklı olmamız ve Cenab-ı Allah’ın rızasına uygun davranmış olmamız mümkün değildir. Hatalarımız var, günahlarımız var, taksiratımız var! Bunlar var diye ümitsizliğe düşmeye de yer yok! Ancak, bir an önce de tüm günahlarımız için tövbe etmeliyiz: Aşağıdaki örnekteki gibi, abdest alıp ayaklarımızı kurularken   Allah Tealâ’dan şu şekilde af dilemeliyiz:

         Yâ Rabbîm! Bu güne kadar elimden, ayağımdan, ağzımdan, dilimden, dişimden, yüzümden, gözümden, aklımdan, fikrimden,   bütün azalarımdan sâdır olan günahların cümlesine pişman oldum, tövbe ettim, Sen bağışla ve affeyle; Sen affedicisin, affetmeyi seversin, benim günahlarımı da bağışla ve affeyle! Yâ Rabbim ! Yarın Ruz-i Mahşerde beni günahkâr kullarının arasına koyma, velî ve nebî kullarının katarından, Ehlibeyt katarından ayırma; amel defterimin sağ elimden verilmesini nasip ve ihsân buyur! Beni sâlih ameller işlemeye sevk eyle! Beni Salih kullarının zümresine kaydeyle; “…beni   iyi kullarının arasına dahil eyle” (Şuara,26/83); Senin rızanı almayı başarmış olan kullarının arasına kaydeyle! Rabbim! “Bana ve bütün aile efradıma bu dünyada da, Ahirette de iyilik ve güzellikler ver ve bizi cehennem azabından koru!” (Bakara,2/201). Sana inanıyorum, sana güveniyorum, Sana sığınıyorum, Sana yakarıyorum Yüce Allah’ım!

Şeklinde veya buna benzeyen bir yakarışla, fakat mutlaka samimi-içten-duygusal olarak tövbe ve dua etmeliyiz.

 

Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz: “Bütün ademoğulları hata eder, hata edenlerin en hayırlısı da çok tevbe edendir!” buyurmuştur. (Tırmizi,Kıyâme,49,IV,659.No:2497)

 

Pratik olarak da, tespih çekerek aşağıdakiler gibi de yapılabilir:

        

“Esteğfurullâhe ve etûbü ileyh =Allahtan mağfiret diler ve O’na tövbe ederim”  şeklinde tespih çekilerek yapılır; veya yalnızca “Esteğfurullâh ! “ diyerek tespih çekilerek yapılabilir..

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?