USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

AYET-EL KÛRSδNİN FAZİLETİ

31-10-2018

Ayetel Kürsî Kur´anın, İhlâs Suresi gibi, kalbi sayılan, son derecede önemli ve büyük bir suredir. Hz. Peygamber Efendimiz bu sure hakkında şöyle buyurmaktadır:

        "" Ayetel Kürsî, o kadar kutsal bir suredir ki, farz namazından sonra okunması halinde bir dahaki namaza kadar okuyan kişi Cenab-ı allah´ın zimmetindedir !""

        Zimmetinde demek, bir şeye sahip olmak; korumasında olmak, kimsenin el uzatamayacağı, ihlâl edemeyeceği, zarar veremeyeceği konumda olmak demektir. Cenab-ı Allah´ın zimmetinde demek, asla hiç bir kimsenin, hiç bir gücün zarar veremeyeceği; Allah Tealâ´nın sahip çıktığı konuma kavuşmak demektir.

            Sahabeden bazı kişilerin, Kur´an´ın en büyük ayeti hangisidir sorusuna, Peygamberimiz(s.a.s.): ?Âyet-el kürsîdir? cevabını vermiş ve: ?Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur´an´ın zirvesi de Bakara sûresidir. Bakara Sûresinde bir ayet vardır ki, o ayet Kur´an ayetlerinin seyyîdidir. O ayet-el kürsî ayetidir.? Buyurmuştur.(Tirmizî, Fedâilü´l Kur´an, 2)

            Rahmetli Babamın bizzat yaşadığı bir olay vardır:

     "" Kurtuluş savaşı sırasında Eskişehir, Seyitgazi, Kırka ve Akin havalisi; Türkmendağından Afyona ve Kütahya´ya kadar Yunan işgali altındadır. O senelerde    Rahmetli babam İbrahim Sabit Hoca da askerliğini yapmaktadır. Türk Kumandanlar, bu yöreleri iyi bilen askerleri tespit edip yunan askeri birliklerinin yerlerini, top-tüfek-mühimmat güçlerinin durumlarını ve konumlarını, asker sayılarını öğrenip rapor etmelerini istiyorlar. Eskişehir- Kütahya arasındaki Türkmendağındaki yunan konuşlanmasının durumunu tespit etmek görevi rahmetli babama veriliyor. Bu görevi yaparken  çalıların arkasındaki Yunan askerlerini görmeden üzerlerine çıkıp varıyor; neredeyse aralarına karışıyor.! Yunanlıların çağul-çuğul konuşmalarını duyar duymaz kendisini yere atıyor ve başlıyor Ayet-el Kürsî´yi okuyarak üzerlerine üflemeye. Bir taraftan okuyup üflüyor, bir taraftan da geri geri sürünerek çalıların arkasına gizlenmeye çalışıyor ve başarıyor! Rahmetli, Cenab-ı Allah´ın zimmetine girmeye mazhar olduğunu; korunduğunu; Yunanlıların kendisini göremediklerini söyler ve bu Sûrenin faziletini anlatırdı.

            Yine Hz. Peygamber(s.a.s.): ?Kim Ayet-el Kürsî´yi okursa o gün akşama kadar kaza ve belâlardan korunur.?buyurmaktadır.

 

        Bakara Sûresinin 255.ci ayeti olan bu Sûre´yi bilenlerin bilmeyenlere tavsiye etmesi; herkesin evlatlarına ve yakınlarına öğretmesi son derecede önemlidir.! 

        Ayrıca seyahate çıkarken 7 defa okunması güzel olur. Aynı şekilde yedişer defa Elham (Fatiha), İhlâs, Nas ve Felak sureleri de okunursa iyi olur. Bu sûreler okuyanın kalkanlarıdırlar. Kazadan, beladan, nazardan korurlar inşallah.

            ÂYET-EL KÜRSÎ HAKKINDA MESNEVδDEN:

Âyet-el Kûrsî hakkında Mevlâna Hazretlerinin, Mesnevî´de anlattığı şu olayı da zikretmek güzel olacaktır:

?Şeyhlerin ünlülerinden İyâzoğlu Fuzayl; ilk zamanlarda yol kesiciydi. Günün birinde, bir kervanın yolunu kesmişti. Tâcirlerin kimisini öldürmüştü; kimisinin ellerini bağlatmıştı. Tâcirlerin mallarının denklerini açtırıp,  döküp saçınca bir elbise sandığında misk ve safranla Âyet-el Kürsî yazılmış olduğunu gördü. Bu sandığın sahibini bulup bana getirin dedi. Buldular adamı getirdiler. Dedi ki: ?Elbiseni Âyet-el Kürsî´ye mi emanet ettin, O´nun korumasına mı bıraktın?´. Adam: ? Evet´ dedi. Bunun üzerine Fuzayl: ? Şu malların arasından kendi mallarının hepsini bul ayır, al ve git?Hatta geri kalanları da sana bağışladım. Benim yüzümden Âyet-el Kürsî´ye inancın sarsılmasın; bana faydası olmadı demeni istemem´ dedi. ?Aklı başında olana bir işaret yeter!.´?(Mevlâna Celâleddin-i Rumî, Mesnevî ve Şerhi,Cilt 5,s.486)

 

 

?İHSÂN? İLE HAREKET ETMEK

İhsân; her işi güzel ve iyi bir şekilde yapmak; her zaman ve her yerde sanki Cenab-ı Allah bizi gözetliyormuş ve yaptığımız işleri, sergilediğimiz tavır ve davranışları denetlemekteymiş gibi hareket etmek anlamını taşır. Hz.Peygamber (s.a.s.) ?İhsân, Allah´a, sanki O´nu görüyormuş gibi kulluk etmendir.Çünkü her ne kadar sen Allah´ı görmesen de O seni görmektedir.?buyurmuştur.İnsanın, daima Allah Tealâ´nın huzurundaymış gibi davranması ve yaptığı işi, görevi en iyi ve güzel şekilde yapması, her türlü kötülükten-hıyanetlikten-kaytarmaktan-hileden-ahlâksızlıktan sakınması, kaçınması gerekir. Rabbini görüyormuşcasına samimi ve içten kulluk eden bir kimse, kulluğun zirvesindedir. Böyle bir kimse bütün gönlüyle Rabbine yönelmiş, özünü Rabbine teslim etmiş ve dinin özünü kavramıştır. Ayeti kerime´de belirtildiği üzere: ?? Kim ihsan derecesine yükselerek özünü Allah´a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır.Artık onlara korku yoktur??(Bakara, 2/112). İhsan derecesine yükselmek, ibadeti en iyi ve en güzel şekilde yapma anlamına gelmektedir.( Dr.Fatih Yücel, Allah´ı Görüyormuşcasına Kulluk etmenin Mükâfatı, s. 89)

            Bu ilke; hayatımızın her anında, her kademesinde uygulamak zorunda olduğumuz bir ilkedir: İbadetlerin erkânına ve şartlarına uygun olarak yapılması, mesleğin-görevin hakkının verilerek ifa edilmesi, ticaretin doğruluk-dürüstlük kurallarına uyularak yapılıp aldatmaya, kandırmaya, hileye tevessül edilmemesi, aile hayatında eşlerin birbirlerine iyi ve şevkâtli davranmaları, evlâtların ebeveynlere karşı saygılı davranmaları ? ihsân´´ın günlük hayattaki tezahürleridir. Yukarıda, insanoğlunun, besmele ile başladığı ve Cenab-ı Allah´ın rızasını almayı düşünerek yaptığı hareketlerin, davranışların, işlerin, ifa edilen mesleğin ?ibadet varsayıldığını ve Hak Tealâ tarafından sevap verildiğini söylemiştik. İşte bu hal ve hareketler ihsan ile yapılmış olan hareketlerdir! Esasen Allah´a iman edip, yalnızca O´nun rızasını, sevgisini kazanmak için çalışmak ve ibadetlerimizi sadece O´na özgü kılmak aslî kulluk görevimizdir. Nitekim Kur´anı Kerim´de: ?(Allahım) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.?(Fatiha,1/5)  buyrulmuştur.( Mehmet Kapukaya, Hedefimiz Allah Rızasını Kazanmak Olmalı, s.354)

           

           

AZİZ MAHMUT HÜDAYÎ HAZRETLERİNİN DAVRANIŞI.

Konumuzla ilgisi nedeniyle, yeri gelmişken Aziz Mahmut Hüdayi Hazretlerinin yaşadığı, herkesce bilinen bir olayı hatırlatmak isterim: Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri Bursa Kadısı iken Oradaki Üftade Hazretlerinin Dergâhına mürit olarak girer. Talebeliği sırasında nefsini olgunlaştırmak için sırmalı ve gösterişli kadı elbisesi ile sokaklarda taze ciğer satar. Bu sıralarda bir gün Üftade Hazretleri, bütün talebelerini toplayarak bir görev verir: Hiç kimsenin olmadığı, kimsenin görmediği bir yerde birer tane tavuk kesip getirmelerini söyler. Bütün talebeler kesilmiş tavukları ile gelirler. Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri elinde canlı tavuk ile çıkar gelir. Üftade Hazretleri tavuğu neden kesmeden getirdiğini sorduğunda: ? Efendim her yerleri aradım, fakat kimsenin olmadığı bir yer bulamadım. Nereye gittimse her yerde Allah Tealâ vardı.? diye cevap verir. Üftade Hazretleri, talebelerine: ? İçinizde, belirtmek istediğim mânâyı sadece Mahmut oğlum anlamış? der.

 

İHLÂS İLE HAREKET ETMEK.

İhlâs; kulun bütün hal ve hareketlerinin Hak Teâlâ´nın rızasına yönelik olması, itikât, ibadet ve ahlâkî  hayatın Allah rızasına yönelik olması; Hak rızasından başka bir şeyin bunlara karıştırılmaması anlamına gelir. İhlâs, her işe iyi niyetle başlamayı gerektirir. Art niyet ihlâsla bağdaşmaz.Riya, gösteriş, munafıklık, ikiyüzlülük, iki dillilik, yalan, aldatma, kandırma gibi hareketler islâmla ve ihlâsla bağdaşmaz. İhlâs; dışın içe, sözün öze, dilin kalbe uygun olmasıdır. Yukarıda belirttiğimiz üzere, tıpkı ihsan içerisinde hareket edilmediği zamanlarda yapılan hareket ve davranışlarda olduğu gibi İhlâs ile yapılmayan davranışlar, işler, hareketler, ifa edilen meslekler v.b. ibadet varsayılmazlar!

Sözlükte saf ve halis olmak, ıstılahta ise, imân, ibadet, itaat, ahlâk ve amel gibi her türlü eylemde, halkın övme veya yermesini düşünmeksizin sırf Allah için iyi niyetle iş yapmak; şirk, nifak, riya gibi şaibeli durumlardan uzak kalmak anlamına gelen ihlas, ibadetlerimizde önemli bir olgudur. İbadet ve itaat, yaratılışın gayesi, Yüce Allah´a saygı ve bağlılığın açık bir göstergesidir.İslâm´da ibadetlerin makbul olması ise belirli şartlara bağlanmıştır.Bunların başında, bu ibadetin usulüne uygun olarak, sırf Allah´ın rızası gözetilerek, ihlas ve samimiyetle eda edilmesi gelmektedir.(Dr.Ömer Yılmaz,İbadette İhlas çok önemlidir, Kur´ân´dan Öğütler 1, D.İ.B.Yayını, s. 386)

Daha sonraki kısımlarda özel bir başlık altında izah edeceğimiz gibi, dünya hayatında bizler için en büyük kazanç Allah rızasını elde edebilmektir. Çünkü Allah´ın kulundan razı olması, o kul için dünya ve ahrette en büyük bahtiyarlık ve en büyük nimettir.Bu nedenledir ki, bizler birbirimizin iyiliğine karşılık teşekkür mahiyetinde ?Allah razı olsun !? deriz.Bu cümle belki de birbirimize yaptığımız en güzel duadır.( Yunus Akaya, Allah Rızası, Kur´ân´dan Öğütler 1, D.İ.B.Yayını , s.72 )

Allah rızasını; kulun, hayatta tek arzusunun ve amacının Hak Tealâ´nın rızasının alınması olduğunu; bunun için ne yapılması, nasıl davranılması, nasıl ibadet edilmesi gerektiğini aşağıda özel bir bölümde ele alacağız.

                         

ANA-BABA HAKKI

 

Enesb. Mâlik´in anlattığına göre Peygamber Efendimiz zamanında Alkame adında gayet çalışkan ve iyilik sever bir genç vardı.Bir gün hastalandı, bir gün hastalığı ağırlaşınca eşi, Peygamberimize gelip: ?Kocam koma halindedir, durumu size bildirmek istedim.? Dedi.Bunun üzerine Peygamberimiz, Bilâl´i, Selman´ı ve Ammar´ı çağırarak kendilerine : ?Gidin, Alkame´in ne halde olduğunu görün.?buyurdu. Onlar da varıp Alkame´ye ?Lâ İlâhe İllallah!? demesini istediler; fakat Alkame´ nin dili dönmüyordu. Bilâl gelip durumu bildirince Peygamberimiz: ?Alkame´nin anası-babası sağ mı??diye sordu. Babasının öldüğünü, yaşlı bir anasının olduğunu söylediler. Bunun üzerine Peygamberimiz: ?Yâ Bilâl, hemen Alkame´nin annesine var, benim selâmımı söyle;eğer buraya  gelebiliyorsa gelsin,yoksa benim O´nun yanına gitmeme izin versin.? Buyurdu. Bilâl varıp durumu bildirince Kadın: ?Canım O´nun yoluna feda olsun, benim O´nun yanına gitmem gerekir.? Dedi ve geldi.

Peygamberimiz :

-?Şimdi soracağım sorulara doğru cevap ver, eğer yalan söylersen bana vahiy gelir. Oğlun Alkame nasıl bir insandır?? diye sordu .Kadın şu cevabı verdi:

-Yâ Resulallah, şöyle şöyle namaz kılar, şöyle şöyle oruç tutar ve ne ağırlığını ne de sayısını bilmediği kadar çok miktarda altını sadaka olarak dağıtırdı?. Bunun üzerine Peygamberimiz Kadına:

-Peki, ikinizin arası nasıldı? Diye sordu. Kadın:

-Ben O´nunla küstüm, kendisine kırgındım. Çünkü O, karısını bana tercih edip O´nun sözünü dinler, benim dediklerime bakmazdı.? Dedi. Kadının bu sözleri üzerine Peygamberimiz:

- Alkame, annesinin kalbini kırdığı için dili ?Lâ İlâhe İllallah´ diyemedi.Bilâl, git bir yığın odun hazırla da onları tutuşturup Alkame´yi ateşe atalım!? dedi. Peygamberimizin bu emrini duyan Kadın:

- Yâ Resûlallah yavrumu, gönül meyvamı gözümün önünde yakacaksın da kalbim buna nasıl dayanabilecek?? dedi. Peygamberimiz de:

Ey Alkame´nin annesi, Allah´ın azabı daha ağır ve süreklidir. Eğer Allah´ın onu affetmesini istiyorsan O´ndan razı ol. Nefsimi kudret elinde tutan Allah´a yemin ederim ki, sen O´nunla barışmadıkça ne namazın ne de sadakanın O´na hiçbir faydası olmaz.? Buyurdu.Bunun üzerine Kadın:

-Yâ Resûlullah, gerek Allah, gerek sen ve gerekse yanımızdakiler şâhid olsun ki ben Alkame´den razıyım; O´na karşı içimde hiçbir kırgınlığım yoktur!? dedi. Kadının bu sözleri üzerine Peygamberimiz:

-Yâ Bilâl, git bak bakalım, Alkame, ? Lâ İlâhe İllallah´ diyebiliyor mu? Belki de annesi, yüzü bana karşı tutmadığı için, içinden gelmediği halde bu sözleri söylemiştir? buyurdu.

Bilâl evin kapısına varınca Alkame´in ?Lâ İlâhe İllallah´ diyen sesini duydu. Aynı gün Alkame öldü.? (Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler,s.120)

 

KOMŞU HAKKI

Hasan-ı Basrî´nin anlattığına göre, bir sahabîler, Peygamber Efendimize: ?Komşunun komşusuna karşı görevleri nelerdir??  sorunca Peygamberimiz şöyle buyurdu:

-Komşun senden borç isterse verirsin. Seni davet edince icabet edersin. Hasta olunca ziyaretine gidersin. Senden yardım isteyince yardımına koşarsın. Başına bir kaza gelince kendisini teselli edersin.Eğer sevindirici bir olayla karşılaşırsa onu kutlarsın.Ölünce cenaze töreninde bulunursun. Bir yere gidince evine ve ailesine göz kulak olursun. Kaynayan kazanının kokusu ile kendisini rahatsız etmez, pişen yemeğinden ona da verirsin.?

Ebu Hureyre´den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz: ?Cebrail bana komşu hakkını öyle ısrarla tavsiye etti ki, onu mirascılar arasına katacak sandım.? Buyurmuştur.?(Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler,s.137)

 

 

.

 

MERHAMET VE ŞEFKAT

 

Ebû Hureyre´nin rivayet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: ?Adamın biri bir yolculuk esnasında bir ara susamışken önüne çıkan bir kuyuya indi, susuzluğunu gidererek yukarı çıktı. Fakat yukarı çıkınca asıl sususzluktan soluyup toprak yiyen bir köpekle karşılaştı.İçinden ? az önce ben nasıl susuzluk çekiyor idiysem, şimdi de bu köpek aynı şekilde susuzluktan yanıyor´ diyerek tekrar kuyuya indi, pabucuna su doldurdu ve onu dişleri arasına sıkıştırarak yukarı çıkarıp köpeğe su verdi, arkasından da Allah´a şükretti. Bu yüzden de Allah O´nun günahlarını affetti.?(Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler,s.353)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?