USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

CENAZE ve ÂDÂBI

10-11-2020

İnsan, bu dünyadan bir gün mutlaka ayrılacağının farkında olarak yaşayan tek canlıdır. Bir başka ifadeyle Allah, insanın fıtratına bir gün öleceği gerçeğini yerleştirmiştir. Bu gerçeği iman sahibi olsun olmasın her insan, yaratılışındaki bu Hakk imzası dolayısıyla bilmekte ve kabul etmektedir. Bu hakikat karşısında mümini diğer insanlardan ayırt edici bazı hususlar vardır ki müminin bu özellikleri Kur´ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde detaylı bir şekilde dile getirilmiştir. Bu vaazda müminin ölüm ve cenaze konularındaki özellikleri üzerinde durmak istiyoruz.

Müminin Ölüm ve Âhirete Bakışı

Mümini, konumuz açısından, Allah Teâlâ´nın Kur´ân-ı Kerîm´de; ?Her nefis, ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz? (Ankebut 29/57.) ifadesiyle dile getirdiği hakikat karşısında O´na (c.c) teslim olmuş kimse şeklinde tanımlayabiliriz. Bu tanımla müminin, dünya hayatını ölüm hakikati çerçevesinde anlamlı kılma gayretini dile getirmiş oluyoruz. Yani Mümin, ölümle başlayan ve ebedî sürecek olan âhiret yurduna hazırlık yaparak yaşamayı şiar edinen ve bütün hesaplarını Rabbi ile kavuştuğu anda karşılaşacağı adalet terazisine göre kurgulayan kişidir. Müslümanın bu hassasiyeti; ?Sizin hanginizin en güzel ameli yapacağını? imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratan O´dur. Ve O; Aziz´dir, Gafûr´dur? (Mülk 67/2.) âyet-i kerimesinden almıştır. Yine mümin, bu dünyanın geçici olduğunu ve âhiretin kalıcı olarak insana açılan bir kapı olduğunun farkında olarak diğer insanlardan ayrılır. Bu konuda Cenâb-ı Hakk´ın; ?Nihayet onlardan birine ölüm gelince, ?Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada sâlih bir amel yapayım? der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır? (Müminun 23/99-100.) âyetinde dile getirilen hakikate kulak vererek, son pişmanlığın fayda sağlamayacağının idraki içerisinde gönlü huzurlu bir şekilde hayatını idame ettirir. O yüzden mümin, Hz. Peygamber´in (sav); ?Zevkleri bıçak gibi keseni -ölümü- çok hatırlayın!? (Tirmizi, Zühd 4.) tavsiyesine tâbî olarak, ölümü, mahşeri, hesap vermeyi, kul hakkını, ibadetlerini, Cennet ve cemalullah arzusunu, rızâ-yı ilâhî düşüncesini vb. gönlünden çıkarmadan hayat sürer.

Vefat Eden Kimseye ve Ailesine Karşı Müminin Görevleri

Ölmek üzere olan kişiye ?Muhtazar?, vefat etmiş kimseye ise ?Mevta? denilmiştir. Mümin, ölmek üzere olan birisinin başında bulunuyorsa, Hz. Peygamber´in (sav); ?Ölülerinize (ölmek üzere olanlarınıza) kelime-i tevhidi telkin ediniz? (Müslim, Cenâiz 1, 2; Tirmizî, Cenâiz 7; Ebuû Dâvûd, Cenâiz 20; Nesâî, Cenâiz 4.) tavsiyesi sebebiyle ona ?Kelime-i Tevhîd?i telkin eder. Yani hafif bir sesle kelime-i tevhidi ona hatırlatmaya çalışır. Kişi vefat ettiğinde, başında bulunanlar, cenazenin kollarını yana uzatır, gözlerini kapatır, çene ve ayaklarını bağlarlar. Cenazenin yıkama ve kefenleme işlemleri için hazır hale gelebilmesi gayretiyle gerekli adımları atarlar.

ü  Vefat eden kimsenin vefatını dostlarını duyurmak için atılacak adımlar.

ü  Ardından, cenazenin teçhiz ve tekfin işlemleri için girişimlerde bulunmak.

ü  Cenazenin yıkanması, İslamî ölçülere göre kefenlenmesini, bu işin ehil kimseler tarafından yapılmasını sağlamak.

ü  Cenazenin yıkama ve defin işlerinin mümkünse en yakınları tarafından yapılmasını temin etmek.  

ü  Cenazenin tabuta konulması, cenaze namazının kılınacağı yere sükûnet ve tam bir teslimiyet ile gidilmesi, cenaze namazının mümkün olan en kısa sürede kılınmasının sağlanması.

ü  Defin işlemleri için mezar yerinin alınması, cenazenin ne zaman mezarlıkta olacağının yetkililerle görüşülmesi, cenaze namazından sonra vefat eden kimsenin mezarlığa taşınması.

ü  Definde, işi olmayan kimselerin büyük bir sükûnetle defin işlemlerini takip etmeleri, Yasin-i Şerif veya başka âyetler eşliğinde defin işleminin gerçekleşmesi.

ü  Definden sonra vefat eden kimsenin kabri başında dua edilmesi ve telkin denilen uygulamanın icrası.

ü  Cenaze yakınlarına başsağlığı dilenmesi ve ziyaretlerine gidilmesi.

Cenâb-ı Hakk´ın hükmüne tam bir teslimiyet gösterilerek, bu hususlar göz önünde bulundurularak adımlar atılmalıdır. Vefat eden kimsenin yakınlarına nasıl muamelede bulunulacağı konusuna özel olarak değinmek istiyoruz. Cenaze sahipleri, yakınlarını kaybetmenin acısı ile meşgul olurlarken onları farklı meşgalelerle uğraştırmamak için müminler ellerinden gelenleri yapmalıdırlar. Bu aşamada müminler, cenazeye katılanlar, cenaze sahiplerinden yemek ikramı beklememeliler.

ü  Yemek ikramı yapılmadı diye cenaze sahipleri kınanmamalı.

ü  Böyle bir beklentinin aksine dinimize ve millî geleneklerimize uygun olarak komşular, akrabalar ve yakın dostlar cenaze evine yemek götürmeli. Oraya gelen kimselere yemek ikramını komşular, müsait olan akrabalar ve yakın dostlar yapmalıdır.

ü  Cenaze sahiplerinden vefat eden kimseyi hayırla yâd etmeye bir işaret olarak tatlı (birçok yörede helva) beklememelidir. Böyle bir ikram yapılacaksa, bu ikram, cenaze sahipleri tarafından değil komşular ve müsait olan akrabalar tarafından yapılmalıdır.

ü  Üç gün boyunca cenaze sahipleri yemek, ikram vb. işlerle uğraşmamalı, bu konuda çevredeki müminler cenaze yakınlarına yardımcı olmalıdırlar.

ü  Üç günden sonra mümkün mertebe cenaze yakınlarına vefat eden yakınları hatırlatılmamalıdır. Ancak üç gün içerisinde çeşitli mazeretleri nedeniyle, cenaze yakınlarını teselli edemeyen kimseler, üç günden sonra cenaze sahiplerine başsağlığı dileyebilirler.

Bu noktada İslâmî açıdan, vefat eden kimseye yapılması veya yapılmaması gereken bazı hususları da gündeme getirmenin yerinde olacağı kanaatindeyiz.

ü  Cenazenin ardından yakınları, vefat eden kimsenin vasiyeti varsa onu bir an önce yerine getirmelidirler.

ü  Vefat eden kimse bir miras bırakmışsa geriye kalan bu miras İslâmî usullere göre mirasçılar arasında taksim edilmelidir.

ü  Bu taksimat yapılırken kız çocuk erkek çocuk veya başka türlü ayrımlara gidilmemeli, Kur´ân-ı Kerim´de kime ne hak verilmişse herkes bu hakka boyun eğmelidir.

ü  Vefat eden kimsenin (varsa) yemin ve oruç borcu hesaplanarak geriye bıraktığı malından, yoksa yakınları tarafından ihtiyaç sahiplerine verilmelidir.

ü  Vefat eden kimsenin kabrine yedinci, kırkıncı veya elli ikinci gecesinde (okunmuş) su döküp onun bu uygulamadan dolayı rahatladığı düşüncesinin İslam´a uygun olmadığını bilmek gerekir.

ü  Vefat eden kişiyi, mevlid-i şerifler, hatm-i şerifler ve sadaka vermek gibi hayırlarla anmak mümkündür. Ancak bu güzellikleri, yedinci, kırkıncı, elli ikinci veya sene-yi devriyesi olan günlere tahsis etmenin bidat olduğunu müminler bilmelidirler.

ü  Kabri, israf ve şatafat izi taşıyan maddelerle değil, kabirdeki kişiye Efendimizin (sav) dua edeceklerini bildirdiği ağaç ve yeşillik gibi bitkilerle çevrelemelidir. Bu şekilde, kabre insan veya başka canlıların basmaları da engellenmiş olacaktır.

Netice olarak ifade etmemiz gerekirse; ?Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır.? [1] (Nisa 4/78.), ?De ki: ?Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah´a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.? (Cuma 62/8.), ?Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi davran!? (Buhârî, Rikak 3.) gibi birçok şer´î delilde mümine hatırlatılan hakikat karşısında mümin uyanık olmalı, gönlüne dünya debdebesine kaptırmamalı ve her an ölüme hazırlıklı bir hayat sürmelidir. Dünyanın akışı içerisinde eğer bir yakını, dostu, komşusu vefat edecek olursa, cenazeye karşı yukarda sıralanan vazifeleri yerine getirebilecek bir bilinç ve tecrübeye sahip olmalıdır. Bunun için zaman zaman cenazelere katılmalı, cenazenin nasıl yıkandığını, kefenlendiğini, cenaze namazının nasıl kılındığını, defin işleminin nasıl gerçekleştirildiğini, cenazenin ardından nelerin yapılması gerektiğini, nelerin yapılamamasının uygun olduğunu ve gerek cenaze yakını gerekse cenazeye katılan insanlara nasıl davranılması gerektiğini öğrenmelidir. Çünkü ölüm her zaman başkalarına gelmemektedir. Ölüm, yakınlarımıza da gelecek, bir gün ölüm hakikati bizi de bu fâni âlemden bâkî âleme doğru bir yolculuğa çıkaracaktır. Mümin, bu konularda bilinçli olabilmek için cenaze ile ilgili kitaplar okumalı ve pratik olarak cenaze işlemlerini tecrübe edebilmek için bu konuda yetkin olan kimselerle irtibat halinde olmalıdır.

Dünyada ölüm hakikatten başka bir gerçeğin olmadığı unutulmamalıdır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?