USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

CUMA GÜNÜNÜN FAZİLETİ

28-11-2018

1-)Ebû Hureyre´nin rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: ?Üzerinden güneşin doğup battığı günlerin en faziletlisi Cuma günüdür. İnsan ve cinlerin dışında kalan tüm canlılar Cuma günü gelince sevinçlerinden çığlık atarlar. O gün mescidin her kapısında iki melek durur ve gelenlerin adlarını sıra ile yazarlar: İlk gelen bir büyük baş hayvan, ikinci gelen bir koyun kurban etmiş gibi sevâp alır?? ?Kim Cuma günü güzelce abdest alarak camiye gelir de hutbeyi dinlerse bir önceki Cumadan beri işlemiş olduğu günâhlar affedilir.? ( Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler,s.284)

2-)Ebû Lübâbe´nin rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: ?Cuma günü Allah katında haftanın en önemli günü ve tüm günlerin efendisidir. Allah katında Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinden üstündür. Cuma gününün beş özelliği vardır:

1-âdem bu gün yaratılmıştır.

2-Âdem bugün Cennetten çıkarılarak yeryüzüne indirilmiştir.

3-Âdem bu gün vefat etmiştir.

4-Bu günün öyle bir anı vardır ki, Allah, o anda, haram olmamak şartı ile ne istenirse kabul eder.

5- Kıyamet o gün kopacaktır.

Gerek Allah katında, gerek gökte ve gerekse yeryüzünde bulunan mukarreb melekler Cuma gününü heyecanla karşılarlar.?( Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler,s.284-285)

GIYBET ETMEK ÇOK KÖTÜDÜR.

        Çağımız Müslümanlarının işledikleri en büyük günah gıybettir! İnsanoğlu, en yakınlarını, akrabalarını, komşularını, tam olarak tanımadaığı insanları, hiç de gereği yokken acımasızca eleştirmekte; aleyhlerinde konuşmakta; arkalarından dedikodularını yapmaktadır. Bundan da haşince bir zevk almaktadır. Aleyhe söylenen sözlerin ?gerçek? olması, yaşanmış olması, bunların ?gıybet? olmasını değiştirmez. Esasen bu söylenenlerin gerçek olmaması halinde ?iftira? edilmiş olur ki bu katmerli günahtır.

            Ayrıca insanın, içyüzünü bilmediği ve kendisini de ilgilendirmeyen bir takım konuların ardına takılıp onlar hakkında ileri geri sözler söylemesi, zan ve tahminlerde bulunması ahrette büyük bir pişmanlık sebebidir: Duymadığı bir sözü duymuş gibi, görmediğini görmüş gibi, şahit olmadığı bir şeye şahitmiş gibi davranıp o yarım yamalak bilgilerle bir takım değerlendirmelerde bulunmak, kişiyi Allah huzurunda kul hakkını çiğnemiş bir günahkâr haline getirir ( Prof. Nihat Hatipoğlu, Sabah Gazetesi, 15.05.2015,s. 26) .

            Hz. Peygamber(s.a.s.), gıybeti, ?Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır!? şeklinde tanımlamış; sahabîlerden birisinin: ? Ya kardeşimde o söylediğim durum varsa, ne dersiniz?? diye sorması üzerine: ?Söylediğin şey eğer  onda varsa gıybet etmişsindir. Şayet yoksa ona iftira etmiş olursun? (Müslîm, Birr, 70) cevabını vermiştir.

Cenâb-ı Allah, kullarının, birbirlerinin arkasından, aleyhlerine konuşmalarını; dedi-kodu yapmalarını, birbirlerinin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırıp gıybetlerini yapmalarını yasaklamıştır ve bu tür davranışları ?ölü kardeşinin etini yemek? şeklinde nitelendirmiştir.Nitekim Hucurât suresinin 12. ayetinde Canab-ı Allah:-?Ey iman edenler ! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı ? İşte bundan tiksindiniz !...?(Hucurât, 49/12) buyurmuştur.

Hz.Peygamber (s.a.s), bu konuda şu uyarılarda bulunuyor: ?Müslümanların eksiklerini, ayıplarını araştırmayın. Her kim müslümanların ayıplarını araştırırsa Allah Teâlâ da onun ayıbını izler ve evinin içinde de olsa onu rezil ve rüsvay eder.?(Tirmizi, Birr, 83)

 

            Hz. Peygamber (s.a.s.) bir kısım sahabeye şöyle demiştir:

            -?Gıybetten sakının, çünkü o zinadan daha çetindir!?

            -?Yâ Resulallah, gıybet zinadan nasıl daha çetin olur?? diye sorduklarında:

- ?-Bir adam zina eder, sonra da Allah onun tevbesini kabul eder. Ama gıybet eden, karşı taraf onu affetmedikçe bağışlanmaz!?buyurmuştur.

-?Kul iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden Cehennemin doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider.? buyurmuştur.( Buhari, Rikak 23; Müslim, Zühd,4-50)

            Bu sebeple, gıybet eden pişman olmalı ve tevbe etmelidir ki Allah´ın hakkından kurtulsun. Sonra da gıybet ettiği kimseden helâllik dilemelidir ki haksızlıktan yakasını sıyırsın. Gıybette şu husus çok önemlidir: Gıybet eden henüz yerinden kalkmadan ve durum gıybet edilene ulaşmadan tevbe ederse tevbesi kabul edilir.Ama durum ona ulaşırsa helâl etmedikçe tevbe ile ortadan kalkmaz.!

            Hz. Peygamber (s.a.s.)´in şu hadisi, gıybetin ne kadar kötü ve tehlikeli olduğunu açıkça gösteriyor: ?Gıybetten uzak durun, çünkü onda üç afet vardır: Gıybet edenin duası kabul olunmaz; iyiliği kabul olunmaz ve günahlar üzerinde birikir!?(İmam-ı Gazalî,a.g.a.s.126)

 

   ALKOLDEN,  MADDE   BAĞIMLILIĞINDAN VE KUMARDAN UZAK DURMAK.

Cenab-ı Allah´ın insanlara bahşettiği nimetlerin en büyüğü akıl ve sağlıktır. İnsanın, bu en aziz varlığına en büyük düşman olan uyuşturucu maddelere ve alkollü içkilere, kendi eli ile, kendi tutum ve davranışları ile, kendi azgın nefsine teslim olarak  bağımlı olması aklın alacağı bir şey değildir.

Bir çiy etin alkol içine atılması halinde onun renginin değişmesi, adeta çürümüş gibi bir hal alması da göstermektedir ki bu tür alışkanlıklar, insanın  beynini çürütür, pelte haline getirir; sağlıklı ve rasyonel düşünmesini zayıflatır, giderek yok eder; iradesini zayıflatır ve kararsızlık içinde bocalayan bir kişi yapar; mallarını-mülklerini idare edemeyecek dirayetsiz bir hale düşürür; iş adamı ise giderek elindekini avucundakini kaybetmiş, iflâs etmiş; memur ise başarısız, beklediği makam ve mevkilere gelememiş bir fert olur.

Alkol  bağımlısı kişinin tutum ve davranışları değişir: Kendisine güvenini kaybeder, aşağılık duygusuna kapılır; alıngan, kaprisli, huysuz ve geçimsiz olur; herkesten ve her şeyden önce kendi ailesi etkilenir ve kısa süre içinde yuvası yıkılır; çoluk çocuğu perişan olur;  toplumda eşini dostunu, itibarını kaybetmiş bir hale düşer; inançları zayıflar, dinî görevlerini yerine getiremez; trafik kazalarına maruz kalır.  Kısaca her iki dünyası da kararır. Bu durumlara düştükçe ? Ben bu duruma düşecek insan mıydım ?? diye kendi kendine kahreder ve daha çok içer, daha çok içtikçe de bu içler acısı hali derinleşir! Tam bir fâsit daireye kapılmış olur. Kısa sürede bunu idrak edip tıbben tedavi olarak bu fâsit daireyi kırabilen ?gemisini? kurtarabilmektedir! Aksi halde kaçınılmaz son sür´atle yaklaşmaktadır!.

Bu sebeple, yüce dinimiz islâmda; aklın, canın, neslin, malın, dinin korunması esas alınmış; insanın ruhî ve bedenî sağlığı ile toplumsal huzura son derecede önem verilmiş ?Her türlü kötülüklerin anası olan? alkollü içki, uyuşturucu madde ve kumara  kesin yasak koyulmuştur.

Bağımlılık; taklit, özenti, merak, kötü çevre ve kişilik zâfiyeti, nefsine hâkim olamayış sebepleriyle azar azar başlanmasına rağmen giderek dozun artırılışı, belli bir noktadan sonra kişinin, zararlarını idrak etmesine rağmen bırakamayışı ve kullanmanın sürdürülmesidir. Bu bakımdan dinimizin bu tür içki ve maddeleri tümüyle yasaklamış olması insanlık alemi için bir nimettir.

Dinimizde inanç esasları ile haram ve helaller açıkça beyan edilmiştir. Bu esaslara aykırı her anlayış ve davranış kesinlikle yasaklanmıştır. Kur´ân´da: ?Ey imân edenler! (aklı örten) İçki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar  ve fal okları, ancak şeytan işi birer pisliktir. Olardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.?(Mâide,5/90). ?Şeytan, içki ve kumarla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah´ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vaz geçiyor musunuz ? ?(Mâide,5/91) buyurulmaktadır.

Bu sebeple, içki ve kumar;Yüce Allah´ın hoşnut olmadığı, bir mümine yakışmayan çirkin fiillerden sayılmıştır. Çalışıp kazanmak yerine, ümitlerini ve geleceğini aniden zengin olma hayalleri üzerine kurmayı doğal sayar hale gelmiş bir zihniyetin ve ayet-i kerime´de sakınılması emredilen diğer hususların yaygınlık kazanması, sağlıklı din bilgisinin ve din ve ahlâk eğitiminin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.( Sabri Akpolat, İçki, Kumar ve Dikili Taşlar,Kur´ân´dan Öğütler 2, s.355)

Çoğunlukla insanlar, dertlerini unutmak için, uyuyabilmek için, kalben huzura ve sükûnete kavuşmak amacıyla içtiklerini söyler ve sanırlar. Oysa alkol tam tersi etki yapar. Bilimsel olarak sabittir ki; alkol alınca dertler depreşir; bunalım derinleşir; sinirler tahrik edildiğinden bilâkis uyku kaçar; bilincini yitirip sızıncaya kadar uyutmaz! Kalben huzur ve sükûnet yok olur?

İnsan kalbi ve ruhu son derecede ilginçtir; akıl sır erecek gibi değildir. Fakat şurası kesindir ki, alkol ve madde almak, insan kalbini ve ruhunu asla sükunete ve huzura kavuşturamaz; aksine alkol almak, insanı daha da tatminsiz, daha da nefsine bağlı-bağımlı; daha da huzursuz-tedirgin-karamsar hale sokar. Alkol, kişinin içinde bulunduğu psikolojik bunalımı daha da derinleştirir. İşte bu gerçeğin ifadesi olarak Cenab-Allah: ??Biliniz ki kalpler ancak Allah´ı anmakla huzur bulur.?(Ra´d,13/28)  buyurmuştur.

Alkolün, insan bünyesine, başta karaciğer olmak üzere en hayatî organlara, akıl ve ruh sağlığına son derecede ağır zararlar verdiği tıbben sabittir. Ancak, zararlı, tahrip edici etkisini sosyal yaşamında da göstermekte; alkolik olan kişinin,  kahrı, ağırlığı, ağır sözleri, hakaretleri en yakınlarını dahi bezdirmekte, ilgilerini kesmek zorunda bırakmaktadır; düşüncesiz-sorumsuz davranışları, ana-babası ile, kardeşleriyle, hısım akrabasıyla, en yakın dost ve arkadaşlarıyla ilişkilerini zehirlemekte; bozmakta; etrafında, gerektiğinde yardımına-imdadına çağıracağı tek kişi bulamamakta; tek başına ortada kalmaktadır. İşte İslâm dini, mü´minin bu duruma düşmesini istemediği, tasvip etmediği için bu tür zararlı içecekleri yasaklamıştır.

Akıllı bir insan; bu fâsit daireden mutlaka çıkabilmeli; azim ve iradesinin son kalıntılarını kullanarak kendisini kurtarmalı; bir daha da asla şeytana ve kötü arkadaşlara uyup tekrar başlamamalı ve tabii Cenab-ı Allah´a tövbe etmelidir. Gaffâr, Rahîm ve Rahman olan; ?affedici olan ve affetmeyi seven? Allah Tealâ, bu azim ve iradeyi gösteren kulundan sonsuz bağışlama lütfunu ve himmetini esirgemeyecektir!

                 

İSLÂMDA AKLIN ÖNEMİ:

İnsanoğlunun, Yüce Yaratıcısına şükretmesi için akıllı olması gerekir. Aklı-bilinci-temyiz kudreti olmayan bir kişinin olan-bitenden haberi olmayacağı için Allah Tealâ´ya şükretme, sorumlu tutulma yeteneğinden de bahsedilemez. O halde dinimizin bizi kurtarabilmesi için aklımıza ihtiyaç vardır. Gözün görebilmesi için nasıl ışığa ihtiyacı varsa, ışık olmadan göz hiçbir şey göremez ise, dinin de, yarın Ruz-i Mahşerde bizi kurtarabilmesi için; daha doğrusu henüz dünyada iken kendi kendimizi kurtaracak salih ameller işleyebilmemiz için,. İslâmın esaslarını tam olarak yerine getirebilmemiz için akla ihtiyacımız vardır.

      Akıl, akıllı insan, Dünyada iken çok pişmanlık duyan insandır: Çünkü akıllı insan; dünyada iken eksiklerini, noksanlarını, İslâmın esaslarına uygun olmayan davranışlarını bilir-görür, pişman olur, dolayısıyla hemen tövbe eder ve tutum ve davranışını derhal düzeltir. Akılsız insan, gâfil insan, sorumsuz insan bunu yapmaz ve maalesef ?olduğu hali ile? uhrevî hayata intikal eder. Orada, helalinden-haramından yaptıkları-ettikleri, tutum ve davranışları, haramından-helalinden gördükleri-duydukları, haramından-helalinden yedikleri-içtikleri önüne serilince çok pişman olacaktır. Fakat, ne yazık ki, orada tövbe etme imkânı, kendini düzeltme imkânı yoktur! İşte bu sebepledir ki, insanoğlunun, henüz iş işten geçmeden, dünyada iken, tövbe edip hayatında yeni bir sayfa açması imkânı var iken, gecikmeden pişman olmasının tek kurtuluş yolu olduğu söylenir!

      Cenab-ı Allah tüm sevdiklerimize bu bilinci versin, bu yolu açsın inşallah! Âmîn!

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?