USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

EDEP VE HAYÂ SAHİBİ OLMAK.

07-04-2022

İnsanoğlunun fıtratında var olan duygulardan biri de edep ve hayâdır. Anonim bir şiirde belirtildiği gibi:

            Edep bir tâc imiş nûr-i Hüdâ’dan,

            Giy o tâcı emin ol her belâdan !

Edep ve hayâ, Peygamber Efendimizin de işaret ettiği gibi yaratılış hikmet ve gayesine uygun, insana yaraşır bir hayat sürme çabasıdır. Kur’an-ı Kerim’in İsrâ Sûresi’nin 37. ayetinde de kasdedildiği üzere, edep ve hayâ, insanın nefsini terbiye etmesi, kendini ve haddini bilmesidir.

Edep ve hayâyı kuşanan kalpte ancak hayır ve güzellik bulunur. Edebi şiar edinmiş bir zihinden ancak faydalı düşünceler sâdır olur. Edeple konuşan bir dilden ancak hayırlı ve hoş sözler dökülür; kendisini ilgilendirmeyen boş sözlerden, dedikodu, yalan, iftira gibi mümine yakışmayan konuşmalardan uzak durur.

 

Kamil insan olma yolu da bu anlamdaki edep ve hayâ sahibi olmaktan geçer. Müminin söz ve davranışları edeple değer bulur. Edeple yapılan tövbe makbul olur; dua ve ibadetler edeple eda edilirse Allah’a yükselir ve sahibini yüceltir. Ancak bugün insanlık büyük oranda bir edep ve hayâ mahrumiyeti, bir ahlâk çöküntüsü yaşamaktadır; ahlâki değerler giderek yozlaşmaktadır. İnsanlık nicelerinin ar damarlarının çatlayışını üzüntü ve ibretle izlemektedir.

Ravza,ya  edep ve saygı: Bu kutsal mekan edep ve saygı konusunda çok hassas olunması gereken bir yerdir: Burada, Peygamber Efendimizin sağlığında  huzurunda nasıl davranılırsa şimdi de o şekilde davranmak gerekir: Ne tekim Resulullah Efendimiz (s.a.s.), bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “ Kim beni vefatımdan sonra ziyaret ederse, hayatta iken ziyaret etmiş gibidir. Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip olur.” Resul-ü Kibriya’nın huzuruna edeple girilip edeple çıkılır; edep, huşû, saygı ve tevazu  içinde; gözlerde yaş, gönüllerde aşk, sevgi, muhabbet  ve saygı yüklü olarak; dillerde salâtü selam ile; üzerinde temiz ve güzel elbiselerle ziyaret edilir; yüzler, Peygamber Efendimizin (s.a.s) mübarek yüzüne karşı dönülür; yüksek sesle konuşulmaz, öfkeli bir üslupla konuşulmaz, laubali şekilde hareket edilmez, bir takım şeyler yiyip içilmez, başkalarının da Resulullah Efendimizin misafiri olduğu bilinci içinde davranıp onlara müdahale edilmez, tartışılmaz; ‘O’nun” huzurunda olunduğu bilinci içinde ve bu şekilde düşünüp tefekkür edilerek davranılır;  kısaca edep dışı en küçük bir söz, tavır, davranış ve hareket yapılmaz;  hatta aklından bile edep dışı bir düşünce geçirilmez.!

            Bir gün, Hz. Aişe Validemiz, Peygamber Efendimizin vefatından sonra, evinde kaldığı sırada,  tadilat sırasında Mescidden gelen çekiç sesleri nedeniyle dışarı çıkıp: “Resulullah’ı rahatsız ediyorsunuz !” dediği rivayet edilir. Ondan sonra Ravza’da yapılan temizlik araçlarının sessiz olanları tercih edilir.

Büyük Şair Nâbî’nin Medine-i Münevvere’deki edep anlayışını örnek almalıyız: Padişah IV. Murat ve O’nun Müsahibi Mustafa Paşa döneminde İstanbu’da yaşayan Büyük Şair Nâbî( D.1642- Ö.13 Nisan 1712)  1678-79 yılında Hacc farîzasını yerine getirmek üzere Mekke’ye giden bir Osmanlı kafilesine katılır. Kendisinde çok derin bir Peygamber aşkı ve sevgisi olduğu için Medine’ye yaklaştıkları ve konakladıkları yerde hürmetten ve heyecandan sabaha kadar uyku tutmaz. Bu sırada kafile komutanı paşanın Medine’ye ve Kıble’ye  karşı ayaklarını uzatıp uyuduğunu görünce paşayı uyandırır ve irticalen, içinden geldiği gibi,bir beyitini tercümesiyle beraber  aşağıya aldığımız şiiri (Na’tı )okur:

           

            “Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbûb-i Hüda’dır bu

            Nazargâh-i ilâhîdir, Makam-ı Mustafa’dır bu !

           

(Cenab-ı Hakk’ın nazargâhı ve O’nun sevgili Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’nın Makâmı ve Beldesi olan bu yerde edebe riayetsizlikten sakın !)

           

Nâbî’den bu şiiri işiten Paşa üzülür ve kafileden başkalarının bu şiiri duymaması için ricada bulunur.Sabaha doğru kafile yola koyulur ve sabah ezanı sıralarında Medine’ye varılır. Sabah ezanından sonra Medine’nin bütün minarelerinden bu şiiri (nâ’tı) işiten Nâbî ve paşa, heyecanla bir-iki müezzini bulup bu nâ’ti kimden, nasıl öğrendiniz diye sorarlar. Çünkü daha birkaç dakika önce irticalen kendisinin okuduğu bu şiiri herhangi bir insanoğlunun bilmesine imkân yoktur. Müezzinler işin sırrını ve hikayesini anlatmak şöyle dursun ağzlarını bıçak açmaz. İyice şaşıran Merhum Şair ve paşa, en son Ser- Müezzini bulurlar ve kendilerinini tanıtarak işin aslını sorarlar. Ser-Müezzin der ki: Arkadaşlarım ketum davranmakta haklıdırlar. Ancak siz Nâbî olduğunuza göre, sizden de gizli değil tabii, Efendimiz (s.a.s.), bu gece her birimizin rüyasını teşrif ederek bu şiirin ezberlenmesini emrettiler. “ Ümmetimden Nâbî isimli bir şair beni ziyarete  geliyor, bu zât bana son derecede aşk ve muhabbetle bağlıdır. Bu aşkı nedeniyle O’nu, Medine minarelerinden kendi nâ’tını okuyarak karşılayın buyurdu. Biz de bu emr-i Nebîyi yerine getirdik .”

            Şair Nâbî, hıçkıra hıçkıra ağlayarak  “demek ki Allah Resulü, iki Cihan Güneşi bana ümmetim dedi, ümmetliğine kabul buyurdu !” diyerek heyecandan bayılır.! (Bahattin Akyön, Mekke-Medine, s.414-415)

 

BESMELENİN FAZİLETLERİ   

Muhterem okuyucularım,

Ceneb-ı Allah’ın izni keremiyle 2018 yılı içinde mevcut olan mübarek Cuma günleri için yazacağımız sohbet yazılarıyla da beraber olacağız inşallah.

Bu senenin yazılarıma besmele ile başlamak ve bu vesile ile ilkyazımda besmelenin FAZİLETİNDEN bahsetmek istiyorum.

“Euzu billâhi mineşşeytani’r Racîm Bismillâhi’r Rahmani’r-Rahîm !” = Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım. Rahmân ve Râhîm olan Allah’ın adıyla!” şeklindeki Euzu Besmelenin veya sadece “Bismillâhi’r Rahmani’r-Rahîm !” şeklindeki besmelenin faziletleri saymakla bitmez. Bu sebeple insanoğlunun, her ne yaparsa, her neye başlarsa, her neye el atarsa, her ne tutum, davranış ve eylemde bulunursa mutlaka Euzu Besmele okuması şarttır. Bir adım atmaktan Kur’ân okumaya kadar her harekette dilimizden besmele eksik olmamalıdır.

Peygamberimiz (s.a.s.), “ Bir insan evine girdiğinde ve yemek yediğinde Allah’ın adını zikrederse, şeytan, avanelerine ‘burada size gecelemek ve yemek yoktur’ der. Şayet Eve girerken insan, Allah’ın adını anmazsa, şeytan, avanelerine ‘ Bu evde geceleyebilirsiniz’ der. Yemekte, kişi, Allah’ın adını zikretmezse, Şeytan, ‘ Bu evde size gecelemek ve yemek vardır’” der.”(Müslim, Eşribe, 103,II, 1598).

-Euzu besmele hayır getirir, huzur getirir, iyilik-güzellik getirir! Bu sebeple bazı âlimler “dünyadaki bütün zehirlerin panzehiri besmeledir” derler. Allah’ın adıyla bir işe başladığımızda, oluşacak bütün şer etkileri, menfi enerjiyi, kötülükleri etkisiz hale getirmiş oluruz.!

-Euzu Besmele okunduğunda şeytan uzak durur; kalbe vesvese veren şeytan uzak olur!

-Besmele çeken mü’min kendisini Allah’a emanet etmiş olur; Allah’ın emanetine terk etmiş olur! Dolayısıyla, besmele çekerek bir işe, bir davranışa başlayanın; bir karar verenin işi rast gider; olumlu ve bereketli sonuca kavuşur. İnançsız, besmelesiz başlanan her işin sonu yarımdır!

- Cenâb-ı Allah, bütün korkularımızı, her türlü endişelerimizi euzu besmele ile aşmamızı nasip ihsan eylesin inşallah!

“İNŞALLAH!” DEMENİN ÖNEMİ ve FAZİLETİ 

İnsanın geleceğe dair düşüncelerini, tasavvurlarını, niyetlerini anlatırken daima İnşallah! demesi gerekir: Cenâb-ı Allah, bu konuda son derecede çarpıcı ve etkili bir şekilde ikazını ve tenbihatını şu ayetlerde yapmaktadır:

“Hiçbir şey hakkında da sakın ‘Ben bunu yarın muhakkak yaparım !’ deme.!”(Kehf, 18/23).

“Ancak ‘Allah dilerse yapacağım’ de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve ‘ Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır’ de ! ”(Kehf, 16/24)

 “Allah’ın izniyle”(inşallah) demiyor, bir istisna da yapmıyorlardı”(Kalem, 68/ 18)

           

Yukarıdaki ayetlerde Hak Tealâ’nın da ikaz ettiği; bu ikaza kulak asmayanları eleştirdiği gibi, insanoğlunun, Ben gelecekte şunu yapacağım, bunu yapacağım, oraya gideceğim, satın alacağım, işimi büyüteceğim,  evleneceğim, çocuk sahibi olacağım v.s! gibi tasavvurlarını, düşüncelerini, niyetlerini, söylerken mutlaka “İnşallah!” veya “Allah’ın izniyle” demesi gerekir; aksi halde işi rast gitmez. Kendisinin Allah’ın iznine, yardımına ihtiyaç duymadığı anlamına gelir! Bu da, Allah Tealâ’nın çok içerlediği, hiç sevmediği kibirdir! Kibirlenmektir!

“…Dünyada kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!”(Zümer,39/71-72)

Böyle bir davranışta bulunan kişinin işi rast gitmez; teşebbüsünde, eyleminde, kararında olumlu, başarılı ve bereketli bir sonuç alamaz.

O halde her adımda, her kararda, her teşebbüste, her tutum ve davranışta mutlaka “İnşallah!” veya “Allah’ın izniyle!” demek gereklidir, yararlıdır. Her şey bir tarafa, bu tek kelime, insana moral verir, işinin rast gideceğine, olumlu ve bereketli bir sonuca kavuşacağına inanç verir. “İnşallâh!” sözcüğü, yukarıda euzü besmele için söylediğimiz tüm olumlu moral güçlere kavuşulmasını sağlar! Moralı yüksek olan; Allah Tealâ’nın sayesinde başaracağına inanan; bu yüksek moral ve inançla işe sarılan kişi de zaten başarılı olur!

          BAĞIMLILIK

Bağımlılık; taklit, özenti, merak, kötü çevre ve kişilik zâfiyeti, nefsine hâkim olamayış sebepleriyle azar azar başlanmasına rağmen giderek dozun artırılışı, belli bir noktadan sonra kişinin, zararlarını idrak etmesine rağmen bırakamayışı ve kullanmanın sürdürülmesidir. Bu bakımdan dinimizin bu tür içki ve maddeleri tümüyle yasaklamış olması insanlık alemi için bir nimettir.

Dinimizde inanç esasları ile haram ve helaller açıkça beyan edilmiştir. Bu esaslara aykırı her anlayış ve davranış kesinlikle yasaklanmıştır. Kur’ân’da: “Ey imân edenler! (aklı örten) İçki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar  ve fal okları, ancak şeytan işi birer pisliktir. Olardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.”(Mâide,5/90). “Şeytan, içki ve kumarla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vaz geçiyor musunuz ? ”(Mâide,5/91) buyurulmaktadır.

Bu sebeple, içki ve kumar;Yüce Allah’ın hoşnut olmadığı, bir mümine yakışmayan çirkin fiillerden sayılmıştır. Çalışıp kazanmak yerine, ümitlerini ve geleceğini aniden zengin olma hayalleri üzerine kurmayı doğal sayar hale gelmiş bir zihniyetin ve ayet-i kerime’de sakınılması emredilen diğer hususların yaygınlık kazanması, sağlıklı din bilgisinin ve din ve ahlâk eğitiminin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.( Sabri Akpolat, İçki, Kumar ve Dikili Taşlar,Kur’ân’dan Öğütler 2, s.355)

TEFEKKÜR

Bahar halısını serince,

Mevlâ’m seni düşünürüm!

Güzel bir çiçek görünce,

Mevlâ’m seni düşünürüm!

 

Örümcek ağını örünce,

Evren dengesin görünce,

Her canlı rızkın derince,

Mevlâ’m seni düşünürüm!

 

Her gelişinde yaz-bahar,

Doğada bir cömertlik var,

Elma, armut çok, ayva-nar,

Mevlâ’m seni düşünürüm!

 

Yeşil meyveler erince,

Yumurtaya can verince,

Mucizeleri görünce,

Mevlâ’m seni düşünürüm!

 

Kuşlar-turnalar uçarken,

Güller-sümbüller açarken,

Her canlı eşin seçerken,

Mevlâ’m seni düşünürüm!

 

Göklerde şimşek çakınca,

Buluttan yaşlar akınca,

Güzelliklere bakınca,

Mevlâ’m seni düşünürüm!

 

OYTAN’ım sözün tutunca,

Salih ameller yapınca,

Hacerül Esvedi öpünce,

Mevlâ’m seni düşünürüm!

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?