USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

KANAATKÂR OLMALIDIR

27-05-2021

Kanaat; Allah’ın takdir ettiği rızka, ne kadar olursa olsun rıza göstermek ve şükretmektir. Kur’ân-ı Kerim’de:“…Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir.” ( İbrahim,14/7) buyrulmuştur.       Atalarımız da “aza şükretmeyen çoğu bulamaz.” demişlerdir.

Kanaat etmeyen kimse, içerisinde bulunduğu hiçbir durumdan memnun ve mutlu olmaz; şükretmeyi bilmez. Daima şikâyet eder, her zaman sızlanır, hep başkalarının malına-varlığına göz diker, kıskanır! Hangi durumda olursa olsun hep daha fazlasını ister ve bu nedenle de hiçbir zaman tatmin olmaz. Tatmin olmayınca, şükretmeyince, yüreği kıskançlık içinde sıkışınca mutlu da olamaz! İnsan; her daim maddi olarak kendisinden daha aşağıda olanların, yokluk-kıtlık içinde olanların, sıkıntı çekenlerin durumuna bakıp haline şükretmeli ve Allah’ın verdiği mallardan, yine Allah yolunda harcayarak, ahiret sermayesini biriktirmeye çalışmalıdır.

        PEYGAMBERLER VE PEYGAMBERİMİZ

        EFENDİMİZ (s.a.s.)  

Peygamberlerin temel görevi insanları Allah’ın gösterdiği hak yola çağırmaktır. Hak yol, hayatın yaratılış gayesine uygun bir biçimde yaşanmasını sağlayan düsturlar bütününü, yani dini temsil ediyor. Peygamberlerin görevi hem dini tebliğ etmek, hem de tebliğ ettiği dini söz ve davranışlarıyla açıklamaktır. Ümmete düşen görev ise, Peygambere itaat etmekten ibarettir. Peygamberimizin söz ve davranışları “sünnet” olarak adlandırılır. Yüce Rabbimiz, güzel ahlâkın bütün üstünlüklerini ve hayatın bütün güzelliklerini Kur’ân-ı Kerim’de ve Peygamberimizin sünnetinde toplamış ve bizi ona uymakla yükümlü kılmıştır.

İnsanların, hakiki ve ilâhî birer mürşid olan peygamberlere ihtiyacı vardır. İnsanlar kendi akıllarıyla Allah Tealâ’nın varlığını ve birliğini anlayabilirlerse de, O’na mahsus olan bir takım yüksek sıfatları tamamen anlayamazlar. Ne yolda ibadet edileceğini, ahiret işlerini, ahretteki sorumluluğu, oradaki mükâfatın ve cezanın şekillerini dosdoğru bilemezler. İnsanların, en kısa ve pürüzsüz bir yoldan giderek dünya ve ahiret saadetine kavuşması, fikir ve ahlaki yüksekliğe erişmesi, ancak ilâhî eğitim ve öğretim sayesinde mümkün olabilir. İşte insanların bu ihtiyaçlarını sağlamak için Allah Tealâ, peygamberler göndermiş ve onlara her şeyi bildirip, insanlara doğru yolu göstermeye onları memur etmiştir. ( Hacı Ahmet KAYHAN, İrfan Okulunda Oku, s.192)

Peygamberler sadece dini tebliğ etmekle yetinmişler; dini esasları açıklamışlar, sonra ümmetlerine öğretmişler, onları eğitip kötülüklerden arındırmışlardır. “Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki peygamberlerden sonra insanların, Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın …” ( Nisâ, 4/165)

İslâm dininde bütün peygamberlere inanmak esastır. Hiçbir ayırım yapmadan peygamberlerin Allah’ın resulü olduklarına inanırız. İşte İslâm dininin diğer dinlerden, örneğin Hristiyanlıktan ayrıldığı önemli bir esas da budur! “Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene imân etti, müminler de (imân ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine imân ettiler ve şöyle dediler: O’nun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz…” (Bakara 2/285)

Peygamberlerin evveli Adem Safiyullâh, ahıri bizim peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Efendimiz olduğuna; bu ikisinin ve bu ikisi arasındaki gelip geçen peygamberlerin hak ve gerçek olduğuna; bunların cümlesine inanmak ve iman etmek; dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik etmektir. “Şüphesiz Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayırım yapmak isteyenler,

‘ (Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz’ diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirdirler…” ( Nisâ,4/150-151).

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?