USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

KELİME-İ ŞAHADET VE ANLAMI

10-10-2018

İslâmın şartlarından ilki olan kelime-i şahadetin aslı, ?eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh.? dur. Türkçe anlamı: ?Kesinlikle tanıklık ederim ki, Allah´tan başka Tanrı yoktur. Ve yine kesinlikle tanıklık ederim ki Hz. Muhammed Allah´ın kulu ve peygamberidir.?

Bu şahadet kelimesine kesin inanıp onu gönülden söyleyen bir kimse, Müslüman olarak kabul edilir. O halde şahadet kelimesi, Müslümanlığın ilk şartıdır ve İslâmı, diğer dinlerden ayıran ilk Müslümanlık belgesidir. Çünkü bir Müslüman bu kelimeye inanmak ve söylemekle İslâmın iki esassını kabullenmiş olur:

a-                          Allah´ın birliğine, O´nun bir ve tek olduğuna; eşi, benzeri, ortağı olmadığına; O´nun ibadete lâyık tek bir Allah olduğuna inanmak ve buna tanıklık etmek.

b-                         Hz. Peygamber´in, allah´ın kulu ve peygamberi olduğuna inanmak ve buna da tanıklık etmek.

Bu iki esastan birine inanıp diğerine inanmayan kimse Müslüman sayılmaz.

Bir kimsenin peygamber olduğuna inanmak,O´nun Allah katından getirip haber verdiği her şeyin hak ve gerçek olduğunu kabul ve tasdik etmeyi gerektirir. Bu sebeple şahadet kelimesi, bütün iman esaslarını ve İslâm dininin bütün hükümlerini de kapsamaktadır.(Ahmet Okutan,Gençlerle Sohbetler,s.130)

 

                        PEYGAMBERİMİZİN YOLCULUK ESNASINDAKİ ÂDETLERİ.

Hz. Peygamber(s.a.s.), cihat için veya umre için yola çıkarken hanımlarından hangisinin kendisine eşlik edeceğini belirlemek için kur´a çeker, kur´ada çıkan hanımı Resûl-i Ekrem´e eşlik ederdi. Hz. peygamber, Perşembe günleri yola çıkmaktan hoşlanır, sabah erkenden hareket ederdi. Askeri kuvvetler göndermesi gerekiyorsa onu daha erkenden yola çıkarırdı.(Ebu Davud, Kitâbul-Cihâd.) Peygamberimiz, binek hayvanına binerken ?Bismillâh? der ve atının üzerine yerleşince şu duayı okurdu: ?Ya Rabbim, bu yolculuğumuz esnasında bizi fazilete, hayır ve takvaya, seni hoşnut edecek işlere yönelt. Ya Rabbi ! Yolculuğumuzu kolaylaştır, mesafelerimizi kısalt Allah´ım! Yolda dost sensin, çoluk çocuğumuz sana emanet?Yolculuğun meşakkatinden, sıkıntılı bir dönüşten sana sığınırız.Ailemizi ve malımızı kötü bir durumda bulmaktan koru.!? Peygamberimiz seferden Medineye döndüğünde önce camiye gider, iki rekât namaz kılar, sonra evine giderdi. . ( Ebu Davud, Kitâbul-Cihâd)

 

 

 AYETLER:

( ??Haydi hep hayırlara koşun, yarışın?!? ( Bakara,2/148) ,

       ??Öyle ise iyiliklerde yarışın??(Maide,5/48),

       ?İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler. ? (Müminin, 23/61)

 

İYİLİK YAPMAK; HAYRA ÇAĞIRMAK, İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜĞÜ MEN ETMEK.

İslâmın temel ilkelerinden birisi de toplumun ve kişilerin birbirine iyiliği ve güzelliği tavsiye etmesidir. Bu tavsiye ne kadar çok ve yoğun şekilde yapılırsa insanlar arasındaki ilişkiler o derecede iyileşip gelişebilir ve ahlâklı ve erdemli bir topluluk meydana gelir. Kur´ân-ı Kerim´de, kurtuluşa erenlerin özelliği olarak, Cenab-ı Allah, ?Siz, insanlar  için  çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. . İyiliği  emreder, kötülüğü men eder  ve Allaha iman edersiniz..? (Âl-i İmran,3/110) ; ?Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır .?( Âl-i İmran,3/104) buyurmuştur.

Yüce dinimizde hayrın, iyiliğin sınırı yoktur. İnancımızda Rabbimizin rızasına vesile olan her bir davranış hayırlı ve güzel bir davranıştır. Şüphesiz hayır işlemenin hem maddi hem manevî birçok çeşidi vardır. Hayır herkesin gönlüne ve gücüne göredir. Hayır işlemek, kimine göre cami, hastane, okul yaptırmaktır; kimine göre mağdurlara, muhtaçlara el uzatmak, mahzun gönüllere neşe saçmaktır. Hayır, bazen bir yetimin, kimsesiz boynu büküklerin başını okşamak, bazen de bir kardeşimizin yüzüne tatlı bir tebessümle bakmaktır. Hayrın anahtarı bazen yolunu kaybetmiş birine yol göstermek, boynu bükük bir garibin ümidi olmak, bazen de mazlumun, mağdurun acısını paylaşmak, gözyaşlarına ortak olmaktır. Hayır kimi zaman da zalimlere, yakıp yıkanlara, terör estirenlere, cana kıyanlara, insanlara hayatı zinden edenlere karşı çıkmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, ?Hayra vesile olan, o hayrı işleyen kadar sevap kazanır.? Buyurmaktadır. Şu halde hayır işlemek kadar hayra vesile olmak, hayrı teşvik etmek de önemli bir davranıştır.

Atalarımız, ? iyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlık bilir ? diyerek daima iyilik yapmamızı öğütlemişlerdir. Kişilere, yere, zamana göre değil, herkese, her yerde, her zaman iyilik yapılması gerektiğini ifade etmişlerdir.

      İyilik yapanların, salih ameller işleyenlerin mükâfatsız kalmayacağı müjdelenmektedir: ??İyilik yapanları müjdele.?(Hacc,22/37) Hz. Peygamber Efendimiz de: ? Su nasıl kirleri temizlerse, iyilikler de kötülükleri öyle temizler !?.(Ebû Mesher, Nushatu Ebî Mesher, 1410, s. 49)  buyurmuştur.

            Cenab-ı Allah tarafından; iyilik yapanlarla beraber olduğunu (Nahl,16/128); insanın İyilik ederse kendisine iyilik etmiş olacağı, kötülük yaparsa da yine kendisine yapmış olacağı ( İsrâ,17/7); hayır işleyenlerin kurtuluşa erecaği (Hacc,22/77); artık inanıp salih ameller işleyenlere bir bağışlama, güzel bir nimet (Cennet) var olduğu (Hacc,22/50); kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, yararlı bir iş yapması ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak koşmaması  gerektiği (Kehf,18/110) buyrulmaktadır.

?Allah´a ibadet edin ve O´na hiçbir şeyi ortak koşmayın.   Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara,  yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin??(Nisâ, 4/36)

Çağımızda yaşam koşulları eskiye nazaran daha da ağırlaştı, ihtiyaçlar arttı, gençlerin birbirlerinden gördükleri-etkilendikleri gereksinimler çoğaldı; köylerde yaşayanlar gözlerini şehir hayatına dikip göç edip gecekondu hayatına başladı; eğitimin değeri anlaşıldı, çocuklarını okutmak arzusu  arttı; imkânlar kısıtlı.Bu durumda iyilik yapmak son derecede geniş bir yelpaze halinde önümüzde duruyor: Fakire maddî, aynî, nakdî yardımda bulunmak; ödenemeyen elektrik-su-kira ücretlerine katkıda bulunmak; yoksulun evinde sıcak çorbasının pişirilmesini sağlamak; eğitimdeki başarılı öğrencilere burs verip meslek sahibi olmasını, hayatını kurtarmasını sağlamak yapılabilecek yardımlardır. Kısaca kesemize, gönlümüze, gücümüze, bilgimize göre, gücümüzün yettiği kadar insanlara, Allah rızası için iyilik yapmalıyız.Maddi imkânımız varken, ihtiyarlayıp hareketlerimiz kısıtlanmadan Allah´ın rızası dahilinde iyilik namına ne varsa yapmak bizim hayat düsturumuz olmalıdır. Hayırsever insanlar, Cenab-ı Allah´ın; ??Haydi hep hayırlara koşun, yarışın?!? ( Bakara,2/148) , ??Öyle ise iyiliklerde yarışın??(Maide,5/48), ?İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler. ? (Müminin, 23/61) buyruklarına uyarak, toplumun sosyal yapısının güçlenmesinde, sosyal barışın ve huzurun sağlanmasında önemli rol oynamışlardır. Fakirlerin, kimsesizlerin ve yetimlerin gözetilmesinde, okuma imkânı olmayan öğrencilere burs verilmesinde, camilerin, okulların yapılmasında büyük gayret göstermişlerdir. Cuma günleri okunan hutbede söylenen şu  ayet Allah Tealâ´nın emrini açıkça bildirmektedir:?Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor !?( Nahl, 16/90)

                        İyilik etmenin üç şıkkı vardır: 1-yapılan bir iyiliğe karşılık iyilik etmek; 2-Karşılık beklemeden iyilik etmek; 3- Kötülük edene iyilik etmektir. En üst seviyedeki iyilik üçüncü şıktaki iyiliktir. Bu sebeple halkımız arasında ? İyiliğe iyilik her kişinin kârıdır; kötülüğe iyilik ise er kişinin kârıdır!? denilmiştir.

                        Mü´min kişinin, muhtaç olsun olmasın herkese iyilik yapmak, yardımlarda bulunmak ne kadar dinî görevi ve insanlık borcu ise yapılmaya tevessül edilen kötülükleri önlemek de o derecede dinî görevi ve insanlık borcudur. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ?Sizden kim kötü bir şey görürse onu eliyle önlesin, eğer buna gücü yetmezse dili ile önlesin, eğer buna da gücü yetmezse kalbi ile önlesin.Bu ise imanın en zayıfıdır!?.( Ebu Davud, Salat, 239, 242)buyurmuştur. Ayrıca,Yapılan kötülükten rahatsızlık duymayan kişinin kalbinde ise zerre kadar imanın bulunmadığını ifade etmiştir.(Müslim, İmân,80).Buna göre Allah Tealâ´ya inanan bir mümin kötülüğe asla razı olmaz. Yine Peygamberimiz(s.a.s.), ?Kim iyiliği emreder ve kötülükten men ederse, o yeryüzünde Allah´ın halifesi, Kitabının halifesi ve Resul´ünün halifesidir!? buyurmuştur.(İ. GAZALİ, a.g.e.s.83)

 

PEYGAMBERİMİZİN HASTALARI ZİYARETİ.

 

Hz. Peygamber(s.a.s.),hasta ziyaretine önem verir; onları ziyaret etmenin Müslümanlar için önemli bir görev olduğunu söylerdi. Bir hastayı ziyaret ettiğinde ona ümit verir, nabzını eline alır, alnına dokunur, şifa bulması için dua eder, ?inşallah kurtulacaksınız!? derdi. Bu ortamda birisi moral bozacak bir söz söyleyecek olsa ondan memnun olmazdı.(Buhârî, Bâbu İyâdetil-Arâb)

           

ÂHİRETE İMAN ETMEK

Kur´ân-ı Kerim´in pek çok ayetinde dünya hayatının geçici, ahiretin ise ebedî olduğu, insanların dünyanın geçici zevklerine ve aldatmacalarına kanmamaları, daha hayırlı ve kalıcı olan ahiret mutluluğunu yakalamaları gerektiği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte Kur´ân, dünya hayatının da ihmal edilmemesi gerektiğini, çünkü ahiretin dünyada kazanılacağını, ahirette mutlu olmanın, dünyadaki yaşayışa bağlı olduğunu ifade etmektedir. Açıktır ki :

Ahirette bütün peygamberlerin Allah´ın izniyle şefâat etmeleri haktır ve gerçektir.Şefâat demek, günahı olan müminlerin günahlarının bağışlanması, olmayanların daha yüksek derecelere erişmeleri için peygamberlerin ve Allah katında dereceleri yüksek olanların Allah´a yalvarmaları ve dua etmeleri demektir.(İlmihal.s129) ??İzni olmadan onun katında kim şefâat edebilir ?...? (el-Bakara,2/255) ; ??Onlar Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefâat etmezler?? (el-Enbiyâ,21/28)

Ahirete imân etmek, bu dünyaya, ilim ve fazilet kazanarak daha ulvî ve ebedî bir hayata yükselmek için geldiğine ve o âlemdeki saadetin, burada kazanacağı yüksek ilim ve faziletlere bağlı olduğuna imân etmiş bir insan için dünyada ilim ve ahlâkî erdemlerin en yüksek basamağına çıkmaya çalışmak, en birinci görev olur. Bir mükâfât ve ceza gününün varlığına, herkesin bu dünyadaki işinden ve amellerinden dolayı ?Ruz-i Mahşerde-hesap gününde? Allah´ın huzurunda sorguya çekileceğine imân etmiş olan insan doğruluktan ayrılmaz; kendi hakkını bilir, başkasının haklarını gözetir, kendisine lâyık görmediği bir şeyi başkalarına da lâyık görmez.(Hacı Ahmet Kayhan, a.g.e.s.201)

?Ahiret inancı, bela ve musibetlere dayanıklı, sabırlı, fedakâr ve cefakâr olmayı kolaylaştırır. Mutluluğu mal, mülk, makam, mevki, güç, şöhret gibi geçici şeylerde değil, Allah´a inanmada, O´na güvenip rızasını kazanmaya çalışmada bulan bireyler yaratır. Ahirete inanan kişi, ölümle birlikte yok olmayacağını bildiği için gönül huzuru ve yaşama sevinci ile dolu olarak yaşamını sürdürür. Huzurlu bir toplum olmanın en etkili ve güvenilir yolu, ahirete yürekten inanan bireylerin sayısını çoğaltmaktan geçer. Bu iman ve bilinçle yetişen nesiller, erdemli olmayı, başkalarının hak ve hukukuna saygılı davranmayı, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde toplumsal hayatı paylaşmayı bilen, anlayışlı müminler ortaya çıkarır. Ahirete iman, İslâmın en temel inanç konularındandır. Kur´an ve sünnette bir şekilde belirtildiği için inkâr eden kâfir olur, dinin dışına çıkar. Ahiret inancını benimsemeyen kişilere mümin denmez. Yaşamayı ve ölümü ne kadar gerçek olarak idrak ediyorsak, ahiretin olacağını da o kesinlikle kabullenmek gerekmektedir? (Tevfik Yücedağ,a.g.e.s270)

Cenab-ı Allah, Kur´ân´da, kim ahiret gününü inkâr ederse derin bir sapıklığa düşmüş olacağını (en-Nisâ,4/136) ; Ahiret hayatının, dünya hayatına nazaran daha hayırlı ve sürekli olduğunu ( A´lâ Suresi,7/17); oranın ebedî olarak kalınacak yer olduğunu (el-Mü´min,40/39) buyurmaktadır.

Ahiretin olmadığını kabul etmek insanın koyu bir karamsarlığa sürüklenmesine sebep olur. Oysa İslâm dini ahiret inancıyla dünya hayatına bir amaç kazandırmaktadır. İnsan artık ölümle yok olmayacaktır. Aksine ölüm, sonsuz bir hayata geçiştir..Kur´ân, insanın ahireti göz ardı etmemesini ama bunun yanı sıra dünyayı da unutmaması gerektiğini söyler.Bir diğer ifadeyle Kur´ân´da dünya ve ahiret bütün olarak ele alınmıştır. Bu anlamda ne dünya ahiret için, ne de ahiret dünya için alternatiftir! Bu bütünlüğün güzel ifadesini aşağıdaki ayette görebiliriz.(Prof.Dr.Mehmet Paçacı,İslâma Giriş, Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar,Ahiret:Ebedî Hayat, Diyanet İşleri Bşk. Yay. Ankara 2007, s174-175)

??Allah´ın sana verdiği şeylerde, ahiret yurdunu da gözet, dünyadaki payını da unutma. Allah´ın sana yaptığı iyilik gibi sen de iyilik yap??(Kasas,28/76-77).

 

            HZ. PEYGAMBER(s.a.s.)´in NAMAZDAN SONRA YAPTIĞI DUALARDAN BİRİSİ:

            Ebu Davud, Zeyd b. Arkam´dan şöyle rivayet etmektedir: ?Hz. Peygamber namazdan sonra şöyle derdi: ?Ey Allah´ım, bizim ve her şeyin Rabbi! Şahadet ederim ki, senden başka ilâh yoktur. Muhammed´in senin kulun ve elçin olduğuna şehâdet ediyorum. Ey Allah´ım, bizim ve her şeyin Rabbi! Dünya ve Ahiret´te bulunan her vakit beni, sana ve aileme karşı ihlâslı kıl! Ey celâl ve ikram sahibi! Beni duy, duamı kabul et! Ey Allah´ım gökleri ve yeri nurlandır. Allah bana yeterlidir ve O en güzel vekildir ! Allah´u ekber, Allah´u ekber, Allah´u ekber !?(Ebu Davud, 1508)

 

 

 

MEVLÂM!

Yüzüm sürdüm Kabr-i Muhammed Mustafa´ya,

Kalbî saf duygularla inandım Mevlâ´ya .

 

Kalp pasını silmek çün küseyim dünyaya,

Yalvarıp ağlayarak yaklaşayım Mevlâ´ya,

 

Namazda gönlüm akar gider Kâbetullâh´a,

Elim semada, dilim dua eder Allâh´a,

 

İstisna yok, her ruh gider dâr-ı Ukbâ´ya,

Kulluk-ibâdet-şükür etmeli Mevlâ´ya.

 

Günahım çoktur ; çıkamam kât-ı Kibriyâ´ma ,

Affı çün sığındım Cenâb-ı Zât-ı Mevlâ´ma.

 

Ol şefâat pınarı olan Mustafa´ma,

Yakardım ,Rahmân ve Gaffâr olan Mevlâ´ma.

 

Kavruk çöllerde tek başıma susuz kalsam,

Acep malûm olur mu bu halim Mevlâ´ma !?

 

İnancı zayıf insanoğlu nankör-âmâ ,

Verdiği nimetler çün şükretmez Mevlâ´ma!

 

Su içen tavuk dahi şükr çün bakar semâya,

Sel kendini parçalar, akıp gider Mevlâ´ya.

 

Ey dost rüzgâr ,esiver Yesrip güzergâhından,

Resûl´e tâ´zim arzeyle  âşık-ı zarından ..

 

Has gül götür OYTAN Muammer gülzârından,

Şefaât dilerim Cenâb-ı Allah Yâr´ından!

 

 

SEVGİNİN GÜCÜ

Hoşgörüyle kusurlardan geçeriz,

Kalbe sevgi eker, sevgi biçeriz,

Kötülükten kimseye yarar gelmez,

Kalbe sevgi eker sevgi biçeriz!

 

Sevgidir gönül derdinin ilâcı,

N´ideyim sevgisiz taht ile tacı?

Sevgi-saygı ile çekilmez acı!

Sevgi yoluyla Sırat´ı geçeriz!

 

Tanrı sevgisiyle inler semalar,

Mecliste ârifleri sevgi bağlar,

Sevgi dolu gönül coşar ve çağlar!

Dostu-yâreni sevgiyle seçeriz!

 

Kısmetse arifler meclisin girmek,

Cenâb-ı Allah´ın himmetin dermek,

Dâr-ı Ukba´da murada ermek,

Sevgiyle ol âb-u Kevser içeriz!

 

Oytan Muammer, hep sevgi saçardı,

Bu uğurda tüm saçları ağardı!

Dostumun sevgisi sevgi doğurdu,

Muhabbetle her kapıyı açarız!

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?