USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

KELİME-İ ŞAHADET´in FAZİLETİ

08-11-2018

Yüce Rabbimiz, bir Ayet-i Kerime´de ?İlâhınız bir tek olan Allah´tır, O´ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân´dır, Râhîmdır.?(Bakara,2/163)buyurmaktadır.

Peygamber´imiz (s.a.s.) ise, ?Kim samimiyetle Allah´tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed´in Allah´ın elçisi olduğuna şehadet ederse Allah, ona cehennemi haram kılar.?(Buhari,İlim, 49) buyurmuştur.

Kelime-i şahadet; kişiyi mümin ve Müslüman eyleyen; bizi kula kul olmaktan kurtarıp, sadece Allah´a kul yapan; insanın ahiretini ve ebedî hayatını kurtaran; varlık sahnesine çıkışından başlayıp sonsuzluğa uzanan yolda insanın hayatını sürekli aydınlatan bir hakikat beyanıdır.

Kelime-i şahadet, coğrafyalarımız, dillerimiz, ırklarımız farklı olsa da bizleri aynı inanç, aynı duygu ve aynı ideallerde buluşturan, birbirimize sımsıkı kenetleyen ve Efendimize ümmet kılan bir tevhid ve vahdet beyanıdır.

Bizler yeni doğan yavrularımıza isim koyarken onun sağ kulağına ?şahadetleri dinin temeli ? olan ezanı okuruz, sol kulağına aynı şahadeti tekrarlayan kâmeti getiririz. İslâmla müşerref olacak kimseye öncelikle kelime-i şahadeti öğretiriz. Hayatının son demlerinde olan kardeşimize kelime-i şahadeti telkin ederiz. Bütün bu uygulamalar insan ömrünün kelime-i şahadetle başlayıp kelime-i şahadetle son bulduğunu göstermektedir. Bilindiği üzere kelime-i şahadetin iki kısmı vardır: Birinci kısım, sadece Allah´a kul olunması, O´ndan başka kimseye kulluk edilmemesi; ikinci kısım ise, İslâm Peygamberi Muhammed Mustafa´nın(s.a.s.) peygamberliğini kabul etmektir.

Kelime-i şahadet bir bütündür: Sadece birinci kısmı söyleyip, bazı İslâm düşmanı sapkınlar gibi ikinci kısmı kabul etmeyen kişi iman etmiş olmaz.

Yüce Rabbimiz, bizleri, onun doğrultusunda bir hayat sürenlerden, her nefesini de son nefesini de kelime-i şahadet ile tüketenlerden eylesin. Âmîn !

 

 

ADALETLİ DAVRANMAK.

 

Adalet; hukukun, ahlâkın ve toplumsal vicdanın gereklerine göre davranmaktır; haksızlık yapmamaktır; doğru, dürüst ve tarafsız şekilde davranarak haklı ile haksızı ayırt ederek haklının hakkını savunmaktır?

Adalet; kültür, bilgi, mevki, cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözetmeden insanlara, salt insan olmaları hasebiyle eşit davranmak ve haklarını vermektir. Müminlerin adaletle davranmaları Allah Tealâ´nın buyruğudur: ??Adaletli  davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.? ( Hucurât,49/9).

Kur´ân-ı Kerim´de adaletle ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: ?Ey iman edenler! Kendiniz, ana- babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun?Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın??(Nisa,4/135)

Şüphesiz ki her meslekte, zanaatte ve sanatta doğru ve dürüst davranmak şarttır. Bazı mesleklerde bilerek veya bilmeyerek yapılmış olan hatalarda Yüce Mevlâ´nın affedeceği, bu hatanın hoş görülebileceği, hatayı yapanın giderek vicdanen rahatlayabileceği varsayılabilir. Ancak adalet hizmetinde çalışan, adalet dağıtan, adaletin tecelli ettirilmesinde doğrudan sorumlu ve görevli olan hakimlerin, özellikle bilerek ve isteyerek görevini kötüye kullanmalarının, görevini siyasete alet etmelerinin, ideolojik ve siyasî amaçları için adaletin terazisini saptırmalarının hiç bir mazereti yoktur; asla hiç bir gerekçe ile hoş görülemez. Özellikle uhrevî hayatta, bu meslektekilerin iki türlü sorumluluğu olduğunu düşünüyorum:

            Birincisi;  nefsine uyarak, çıkarcılık yaparak, ideolojik veya siyasî sebeplerle görevini kötüye kullanmasının sorumluluğudur ki burada Allah´ın emirlerine uygun davranmadığı için; adaleti tarafsız olarak, kanuna-hukuka ve vicdanına göre tecelli ettirmediği için sorumlu tutulmalıdır.

            İkincisi de, bilerek-isteyerek, üstlerinden emir alarak veya ideolojik veya siyasî davranarak yanlış karar verip, davalı veya davacının hakkının zâyi olmasına, kaybolmasına sebep olduğu için; haklının haksız çıkarılması- haksızın haklı çıkarılması sebebiyle ?kul hakkının? geçmesine sebep olduğu için; haklı olanın hakkını teslim etmeyip, haksız olana geçmesine sebep olduğu için, kul hakkının yenmesine vesile olduğu için mânen sorumludur.

            Adaletli davranmak, şüphesiz ki sadece adalet hizmetlerine has bir özellik değildir. Aile fertleri arasında, çocuklar arasında, toplum içindeki her türlü tutum, davranış, iş ve işlemlerde adaletli davranmak şarttır.

Adaletli davranmak; alış-verişte, ölçüde, tartıda muhatabını aldatmamak;  terazi kullanmada hile yapmamak demektir. Kur´ân-ı Kerim, terazinin doğru kullanılması konusuna çok büyük önem arz etmektedir. Adaletli davranmak düsturu en çok da alış-verişte, tartıda-terazide kendini göstermekte, önem arz etmektedir. ?Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın?(Rahmân,55/9). ?? Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin??(Hûd,11/85). ??Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın??(En´am,6/152)

Kişinin malî haklarının korunması, aldanmaması için ölçü ve tartının doğru yapılması gerekmektedir. Çünkü karşılıklı olarak hakkın zâyi olmaması karşı tarafa duyulan kin ve öfke duygularının yok edilmesi bu iki hususa riayet etmekle mümkün olur. Toplum içinde teraziyi doğru ölçenler daima takdir toplamıştır; doğru ölçmek-tartmak hayırlı bir iştir; dünyada zengin olmaya, ahrette de sevap kazanmaya vesile olur. Ölçü ve tartıyı doğru yapmak dinî bir emir, eksik yapmak ise büyük bir günah sayılmıştır.Cenab-ı  Hak, ölçüyü eksiksiz, tam yapmamızı, tartıyı da zulüm ve haksızlığa sapmadan adaletle yapmamızı emretmiştir. İnsanları doğru ölçü ve tartıya riayet edip hileli davranışlardan alıkoyacak en büyük faktör ise, hiç şüphesiz ahiret inancıdır. Ahrette hesap, ceza ve mükâfata kesin olarak inananlar  asla böyle aldatmalara cesaret edemezler.(Dr.Ercan Eser, Ölçü ve Tartıyı Doğru Yapmak Hayırlı İşlerdendir, Kur´ân´dan Öğütle 2, D.İ.B.Yayını , s.237). ??Allahın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha hayırlıdır??(Hûd,11/86).  ?Ölçtüğünüzde ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.? (İsrâ, 17/35)

 

 

YALANCI ŞAHİTLİK .

            İslâm´da şahitliğe büyük önem verilmiştir. Gerektiğinde şahitliği yerine getirmek dinî bir görev ve farz, şahitlik yapmamak veya yalancı şahitlik yapmak ise büyük günahtır ( Mustafa Güney,Yalan Yere Şahitlik s.399)

Yalancı şahitlik; doğruyu söylememek, yalan-yanlış şeyler söylemek suretiyle adaletin doğru şekilde tecelli etmesinin engellenmesi; haklı olan tarafın haksız çıkarılması ve bu suretle kul hakkının geçmesine sebep olunmasıdır. Tanrı huzurunda bu büyük bir günahtır ve Cenab-ı Allah´ın, kendisinin affetmeyeceği, ancak helâlleşmek ve tövbe etmek suretiyle mağdur olan kişinin affedebileceği veya affedilmesine vesile olabileceği bir günahtır.?Ey iman edenler, kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun?Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarptırırsanız veya (şahitlikten çekinirseniz bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla heberdardır ? (Nisâ,4/135). ?Onlar yalan yere şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.?( Furkan,25/72)

 

İslâm dininde, yalan söylemeye, yalan yere yemin etmeye izin verilmemiştir. Şayet bilmeden böyle bir duruma düşmüş isek hatamızı anladığımız zaman hiç beklemeden günahlarımızı bağışlaması için Allah´a tövbe etmeli, üzerimizde kul hakkı var ise hak sahipleriyle dünyada iken helalleşmeliyiz.(Dr.Hamdi Tekeli, Yalan Yere Yeminden Sakınalım, Kur´ân´dan Öğütler 2, D.İ.B.Yayını, s. 402 )

Toplumun huzuru, insanlar arasında adaletli olmaya ve insan haklarına saygı duymaya bağlıdır. Dirliği, birliği ve bütünlüğü temsil eden ?mülk?ün temeli, adalettir. Adaletin destek ve payandası ise doğru şahitliktir. Doğru şahitliğin olmadığı yerde adalet yanılır ve haklı haksız, haksız da haklı çıkar.

Bilerek yapılan yemin; hiçbir gereği yok iken, boş yere, gerçek olmayan sözlerine sahicilik ve doğruluk payı kazandırmak için ve böylece başkalarını aldatma aracı olarak kullanmak amacıyla bilerek ve isteyerek yapılmış olan yemindir. Allah Tealâ bunu hoş görmemekte, kınamakta ve cezasını kesmektedir ?Onlar bile bile yalan yere yemin ederler.?(Mücadele, 58/14) ; ?Allah onlar için çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür.!?(Mücadele,58/15). ?Onlar yeminlerini kalkan yapıp (insanları) Allah´ın dininden alıkoydular. Bunun için onlara alçaltıcı bir azap vardır.?(Mücadele,58/16)

 

YALAN YERE BİLE BİLE YEMİN ETMEK.

Yemin; dinî bir kavram olarak, bir kimsenin, Allah´ın adını anarak sözünü kuvvetlendirmesi demektir. ? Vallahi, billahi, tallahi, Allah şahit, Allah hakkı için, Allah adına yemin ederim v.s.? gibi ifadeler bu tür sözlerdir. Yeminin üç türü vardır:

            -Yanlışlıkla, boş bulunarak, bir kasıt bulunmaksızın, günlük hayatta dil alışkanlığı sebebiyle söz sırasında ?Vallahi? şeklinde söylenen sözlerle yapılan yeminler. Bunlar için herhangi bir kefaret gerekmez. ? Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutmaz.Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar.Bu durumda yeminin kefareti, ailenize yedirdiğiniz orta hallisinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek ya da bir köle azat etmektir.Kim (bu imkanı ) bulamazsa onun kefareti üç gün oruç tutmaktır??(Mâide,5/89).

-Kişinin,  gelecekte bir şeyi yapacağına veya yapmayacağına dair ettiği yemin?Bu yeminin yerine getirilmesi, yemine uyulması gerekir. Yeminin bozulması halinde kefaret gerekir.

-Bile bile, yalan yere edilen yemin. Bu tür yemin büyük bir vebaldir; bu tür yeminler kefaretle temizlenemez.Tövbe ve istihfâr gerekir.

 

KİBİRLİ, GURURLU OLMAK

            İnsan ahlâkını oluşturan huylar iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayrılır. Güzel ve iyi huyların arasında tevazu, doğruluk, sabır, cesaret, emanete riayet, nimete ve iyiliğe karşı şükür, yumuşaklık, sevgi, merhamet, cömertlik gibi övülen tavır ve davranışlar sayılabilir. Kötü huylar arasında ise kibir, gazap, zulüm, gaflet, haset, yalancılık, iki yüzlülük, iyiliği başa kakma, riya, kendini beğenme gibi yerilen duygu ve tavırlar sayılabilir. Yüce Kitabımızın yerdiği kötü huylardan birisi de ?kibir ve gururdur?.(Dr.Zafer Koç, Kibir ve Gurur, İnsanı Helake Sürükler, Kur´ân´dan Öğütler 2, D.İ.B.Yayını, s. 98)

            Kibir; büyüklenmek, gururlanmak, kendini başkasından üstün görmek ve başkasına itibar etmeyip onu yok saymak anlamına gelmektedir. Kutsal Kitabımız, kötü duygu ve düşüncelerin ruhu bozup insanı iyiliklerden ve doğru yoldan saptırdığından sıkça bahseder. Hatta bu kötü duyguların, demirin paslandığı gibi kalbi paslandırdığını ve bir zaman sonra gerçeği göremez hale getirdiğini belirtir.Eğer Yüce Allah´ın sevgisine ulaşmak istiyorsak, kalbimizdeki tüm kötü duygu ve düşüncelerden sıyrılmamız ve arınmış bir kalple Allah´ın huzuruna çıkmamız gerekir ( Dr.Zafer Koç, a.g.m.,s .99-100). İnsanlara surat asmak, kendini büyük, başkalarını küçük görmek, küçümsemek, övünmek iyi bir şey değildir. ?Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.?(Lokmân, 31/18)

-?Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın boyca da dağlara asla erişemezsin.?(İsrâ,17/37)

Kibirli olmak insanı azdırır; başkasının hakkını ihlâl etmesine sebep olur. Çünkü kibirli kişi, hiç kimsenin kendisinden hesap sormayacağını, herkesin kendisinden korktuğunu zannederek hak hukuk tanımaz, zalim konumuna düşer. Kibir, boş kuruntudan başka bir şey değildir.Gerçekten,değerli, akıllı, bilgili ve erdemli insanlar daima alçak gönüllü, ağır başlı olurlar.(Dr.Ercan Eser, Kibirlenmek ve Böbürlenmek Haramdır, Kur´ân´dan Öğütler 2, D.İ.B.Yayını, s. 103-104 )

Kibirli olan kişilerin hayatlarından ve sonlarından ibret almak gerekir: Kârun, Firavun, Haman, Ebu Cehil ne oldular? Kibir, sahibini ancak ateşe götürür.

 

MÜTEVÂZÎ OLMAK.

Tevazû; alçak gönüllü olmak, kimseyi hakir görmemek ve sosyal durumu ne olursa olsun herkese sevgi göstermektir.Tevazu sahibi olmak, kişiye hem Allah´ın, hem de kulların yanında saygınlık ve itibar kazandırır. Nitekim Cenab-ı Allah, kullarının bu erdeme sahip olmalarını isteyerek ?Onlar yeryüzünde tevazu içinde yürürler.? (Furkân,25/63) buyurmaktadır.

Tevazûnun karşıtı kibirdir. Tevazû olmayan yerde kibir vardır. Kişinin kendini beğenmesini ve böbürlenmesini dinimiz hoş görmez. Büyüklük Allah´a mahsustur; buna rağmen büyüklük taslayanları Allah hoş görmez ve açık bir ihtarda bulunur: ?İçinde ebedi kalmak üzere cehennem kapılarından içeri girin ! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür.!? (Mü´min,40/76 )

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?