USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

PEYGAMBERİMİZİN ÇOCUK SEVGİSİ

20-10-2018

Çocuk, göz aydınlığıdır, gözün nurudur; bize Kur´an böyle öğretir, böyle söyler.(Furkân,25/74).Göz, nurunu yitirdiği zaman önünü göremez, istikbalini kaybeder. Aile ve toplumun istikbali de çocuklardır. Çocuk ihmal edilir, ötelenir ve örselenirse aile ve toplum geleceğini göremez.İnsanlık, çocuk için iyilik düşünmedikçe, dünyayı çocukların geleceğine göre tasarlamadıkça huzura kavuşamaz. Şu bir gerçektir ki, bütün çocuklar masumdur ve bütün çocuklar her türlü güzelliği hak eder.

            Üzülerek belirtelim ki, Dünyada birçok ülkenin çocukları doğuştan sahip oldukları haklardan mahrumdur. Onlar bugün Peygamberimizin merhamet ve şefkatine muhtaçtırlar. Gönül coğrafyamızdaki çocukların her gün arş-ı alâya yükselen feryatları yüreklerimizi dağlamaktadır. Pek çok İslâm ülkesinde nice yavru açlık, yokluk, zulüm altında inlemektedir.

            Hz. Peygamber Efendimiz, çocukları çok sever; onları öperek bağrına basardı. Onları önemser,aralarına katılır, selâm verir, hâl ve hatırlarını sorar, seviyelerine iner, şakalaşır, duygularını paylaşır, gerekirse oyunlarına girer, onlarla birlikte olmaktan mutluluk duyardı. Bu nedenle Resûlullah bir yolculuğa çıktığında çocuklar dönüşünü beklerler ve O´nu sevinçle karşılarlardı. Çocuklara karşı çok merhametliydi: Çocukları sevmeyi, onlarla ilgilenmeyi, onları çeşitli tehlikeler karşısında korumayı cehennemden kurtuluşa vesile sayardı. İnanç, ibadet ve ahlâk konularının çocuklara yumuşaklıkla anlatılmasını ister, katı ve kaba davranılmasını yasaklardı. Kendisi de bu konularda çok hoşgörülü ve şefkâtlı davranırdı. Namaz kılarken, torunları Hasan ile Hüseyin´in ve Zeynep´in kızı Ümâme´nin omzuna binmesini hoş görürdü. Hz. Peygamber(s.a.s.), kız ve erkek çocuklar arasında ayırım yapmazdı: İslâmdan önceki cahiliye çağında, kız çocuğu babası olmanın utanç kaynağı sayıldığı, kimi ailelerin kız çocuğunu diri diri kuma gömecek kadar ileri gittiği bu anlayışı yıkarak kız çocuklarına gerekli önemin verilmesini emretmiş; kızlarını eğitilip hayata hazırlanmalarını sağlayanları büyük sevaba erişmek ve cenneti kazanmakla müjdelemiştir. Genel olarak, çocuklara güzel bir isim koymak ve bir meslek sahibi olmalarını sağlamak hususunda aileleri teşvik etmiştir(Prof.Hüseyin Algül, Hz. Muhammed´in Çocuklarla İlişkileri, İslâma Giriş, D.İ.B., s183-187)

 

HZ. PEYGAMBER(s.a.s)´İN KABRİNDEN BEDENİNİN ÇALINMAK İSTENMESİ.

II. Abdülhamid zamanında, müzede sergilenmek üzere İngilizler tarafından, Hz. Muhammed(s.a.s.)´in mezarına alttan tunel kazarak mübarek bedenini çalmak için teşebbüste bulunulmuştur. II. Abdülhamid, gizli hafiyeleri marifetiyle bu teşebbüsü öğrenmiş ve tuneli buldurarak olayı önlemiştir. Bu olaydan sonra, Hz. Muhammed(s.a.s)´in mezarının kenarları betonla çevrilip doldurulmuştur.( Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed, Akis Kitap s.22)

 

HZ. MUHAMMED(s.a.s.)´İN YATAĞI.

Hz. Muhammed (s.a.s), oldukça sade bir evde yaşıyordu. Bir gün Hz.Ömer evini ziyarete gelmişti.Yerde hasırın üzerinde yatan Hz. Peygamberin Efendimizin yüzünde hasırın yaptığı izleri görünce birden ağlamaya başladı.Hz. Peygamber, Ömer´e neden ağladığını sorduğunda: ?Neden ağlamayayım, şu hasır yanağında iz bırakmış. İran Şahı, Rum imparatoru saraylarında nimetler içinde yüzerken, Allah´ın sevgili kulu sen nasıl yaşıyorsun?.? diye cevap vermişti Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: ?Ömer, istemez misin, dünya onların, ahiret de bizim olsun!? buyurmuştu.( Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed, Akis Kitap s.18)

 

ŞEHİTLİK VE GAZİLİK:

Şehitlik, Allah yolunda, yani kişisel hiçbir çıkar düşünmeksizin vatan yahut kutsal değerler için canını feda etmektir. Bu idealler için çarpışırken ölen kişiye şehit; sağ kalana da gazi denir.

            İnsanların uhrevî hayatta da çeşitli dereceler, türlü rütbeler vardır. Rütbelerin en üstünü, Yüce Allah´ın Müslümanlar için verdiği şehitlik ve gaziliktir. Çünkü şehitler ölümsüzlük mertebesine ulaşırlar ve Allah´ın katında diridirler: ?Allah yolunda öldürülenlere-ölüdürler- demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.?(Bakara, 154). İstiklâl Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale şehitlerimiz için yazdığı şiirinde ne güzel söylemiş:

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,

Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber!

   

KAZÂ VE KADERE İMÂN ETMEK .

 

Kader ve kazaya inanmak demek, hayır ve şer, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız her ne varsa hepsinin, Allah´ın bilmesi, dilemesi, kudreti, takdiri ve yaratması ile olduğuna; Allah´tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir. Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah´ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur.

Bunu biraz açacak olursak:Yüce Allah, insanların hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin nerede, ne zaman, ne şekilde seçileceğini ezelî ve mutlak ilmiyle bilir ve bu bilgisine göre diler ve bu dilemesine göre de takdir  buyurur ve zamanı gelince kulun seçimine göre yaratır! Allah´ın ilmi, kulun seçimine bağlı olup, Allah´ın ezelî anlamda bir şeyi bilmesinin, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur. Aslında insanlar, Allah´ın kendileri hakkında sahip olduğu bilgiden habersizdirler ve pratik hayatta bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi özgür iradelerine göre seçimlerini yapmakta ve davranmaktadırlar.(İlmihal.s.133)

Yüce Allah insanı, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, hayır ile şerri, faydalı ile zararlıyı, güzel ile çirkini, günah ile sevabı ayırt edebilecek yeteneğe, akıl ve iradeye sahip olarak yaratmış; doğruyu, iyiyi, hayırlıyı, faydalıyı, güzeli ve sevabı seçmesi için eğitici-öğretici ?irşâd edici peygamberler göndermiş; ilâhî kitaplar indirmiştir. Sonuç olarak da aklı ile, fikri ile, özgür iradesiyle kulun yaptığı  seçimlerine göre Yüce Allah, mutlak ilmiyle, bilmesiyle, kudretiyle  o seçimleri takdir etmektedir.(İlmihal.s.133) .

Kader; bir işi, bir davranışı yapmaya bizi mecbur etmez, zorlamaz. İnsan, akıl ve iradesi ile iyi olanı seçecek, kötü olandan sakınacak ve kaçınacaktır: İnsanın bu iyiyi seçme ve kötüden sakınma-kaçınma gücüne ?irâde-i cüziye? denilir. Kader; kısaca, insanın irâde-i cüziyye´si ile seçmiş olduğu hal, hareket, tutum, davranış, iş, işlem ve kararların, esasen ,ezelden beri insanın nasıl-hangi davranışı gösterip-hangi kararı alacağını bilen Allah Tealâ´nın, bunları, insanoğlunun seçimine göre takdir etmesidir, yaratmasıdır.

Konuyu somut örneklerle anlatırsak daha anlaşılır olacaktır:

1-Çiftçinin birisi, tarlasını zamanında sürmüş, tohumunu ekmiş, gübresini saçmış, yağmur yağmayınca artezyenle su çıkarıp motorla sulamış ve büyük bir verim almış olsun. Diğeri de toprağa bakmadan ekim zamanını geçirerek ekmiş, gübre saçmamış, yağmur beklemiş yağmamış, sulama imkânı aramamış ve verimi düşük olmuş? ?Eh ne yapayım, her şey Allah´ın takdirine bağlı; Allah yağmur vermedi, rahmetini esirgedi, kaderimiz ?kısmetimiz bu kadarmış? diyebilir mi ? Tabii ki diyemez. Cenab-ı Allah, her ikisinin de seçimine, çalışmasına, gayretine göre durumu takdir etmekte ve yaratmaktadır.

2-Bir memur, çok çalışmış, âmirlerinin gözüne girmiş, terfi etmiş, maaşı yükselmiş, makam sahibi olmuş olsun.Diğeri de kaytarıcı, görevini savsaklayıcı, geçimsiz hal ve hareketleri nedeniyle iyi sicil alamamış, terfi edememiş, makam verilmemiş ise, ?ne yapayım kısmetten öte yol gitmiyor , Allah böyle takdir etmiş ,kaderimiz böyle imiş? diyebilir mi? Şüphesiz ki diyemez.Çünkü Cenab-ı Allah, her iki memurun da kendi iradesiyle yaptığı seçimini, gayretini,tutum ve davranışını takdir etmekte ve yaratmaktadır.

3- Bir öğrenci ciddi ve iyi niyetli şekilde derslerini çalışıp ayrıca dershaneye-kurs haneye giderek üniversite sınavlarına iyice hazırlanıp istediği çok iyi bir fakülteyi kazanmış olsun?Diğeri de çalışmadan, hazırlanmadan sınava girip kazanamayınca ? Eh, ne yapayım ,Allahın takdiri böyle imiş, bizim kaderimizde de lise mezunu olarak  basit bir işte çalışmak varmış ? diyebilir mi ? Tabii ki diyemez, çünkü Cenab-ı Allah, o öğrencinin lise mezunu olarak kalmasını, basit işlerde çalışmaya mahkum olmasını kendi seçimine, çalışmamış olmasına göre tekdir etmiş ve yaratmıştır.

4- Bir kız, şayet tahsiline devam ederse, kültürünü artırırsa, bizzat kendisi bir meslek sahibi olabileceğini; yüksek tahsil yapmış, iyi bir meslek sahibi bir gençle evlenebileceğini bildiği halde, okumazsa , ?beni beğenen böyle beğensin ? deyip tahsilini ve kültürünü  artırmaz ise, genel olarak ve büyük olasılıkla kendi seviyesinde eğitimsiz birisi ile evlenip sıkıntı içinde yaşarsa :? Eh, benim de kaderim böyle imiş !? diyebilir mi? Diyemez! Çünkü o hayat kendi seçimidir; Canab-ı Allah´ın yaptığı, bu seçimi takdir edip yaratmış olmasıdır.

5-Yetişkin bir kişi, her kötülüğün anasının alkol olduğunu bilerek; paketlerin üzerinde ?Sigara öldürür!? yazılı olduğu halde, alkol ve sigara içerse veya kumar oynarsa,  bu üç illet yüzünden iradesi fesada uğrar, doğru karar veremez  ise, yanlış kararları yüzünden iflas edip, mesleğinde geri kalıp, ailesi-yuvası yıkılıp perişan olursa ?Eh ne yapayım, benim de kaderim kötü yazılmış !? diyebilir mi ? Tabii ki diyemez. Çünkü bu üç felâket yoluna yönelmek ve uygulamak tamamen kendi seçimidir; Allah Tealâ, o seçimi takdir etmiş ve yaratmıştır.

6- Halife Hz. Ömer´in bir kararı; tedbir, sorumluluk, kader, tevekkül ilişkisini bir arada görme imkânı vermektedir: Hz. Ömer, orduları teftiş etmek için Şam´a giderken Şehirde veba hastalığı salgını olduğunu öğrenir. O bölgeye girip girmeme konusunda istişare eden Halife Hz. Ömer, çıkan ihtilafa rağmen Medine´ye geri dönmeye karar verir. Kararını açıklayınca ordu komutanı Ebu Ubeyde ?Allah´ın kaderinden mi kaçıyorsun Ey Emir´ül Mü´minin ?? deyince, çok takdir ettiği Komutan´a, ?Keşke bunu senden başkası söyleseydi yâ Ebu Ubeyde! Evet, Allah´ın kaderinden yine Allah´ın kaderine kaçıyoruz!? diyerek Ebu Ubeydeyi kınar. ? Şayet senin develerin olsa, iki yamacı olan bir vadiye götürsen, o yamaçlardan biri otlak, diğeri kıraç olsa, develerini otlak yerde de gütsen kıraç yerde de gütsen yine Allah´ın kaderi ile gütmüş olmaz mısın !?? diye devam eder.

Böyle olduğu içindir ki, Yüce Allah, kullarının, akıllarıyla-fikirleriyle-iradeleriyle seçimlerinden, kararlarından, tutum ve davranışlarından, hal ve hareketlerinden,  işledikleri günahlarından sorumlu tutmaktadır. Şayet kulun akıl, fikir, mantık ve iradesini kullanarak kendi seçim hakkı olmasaydı; herkesin kaderi, kulun hiçbir seçimi olmadan yaratılmış olsaydı ;her şey Allah Tealâ tarafından önceden tespit edilmiş olduğu gibi tahakkuk etmiş ve yaratılmış olsaydı, kulun bunda hiçbir etkisi ve dahli olmasaydı, sonuçta kulun cezalandırılması mümkün olur muydu?. Ayrıca, kulun; aklını ve iradesini doğru kullanarak doğruyu, güzeli, faydalıyı, iyiyi, sevabı seçmesi için peygamberlerin-mürşitlerin gönderilmesinin, ilâhî kitapların indirilmesinin ne anlamı kalırdı ?

Bu sebeple, bazılarının yaptığı gibi ?Ne yapayım kaderim böyleymiş ! ?,

? Ne yapalım alınyazım kötü yazılmış !? gibi mazeretlere sığınmaya İslâm dininde yer yoktur. İnsanoğlunun önce kendi üzerine düşeni yapması: çalışması, gayret göstermesi, tedbirini alması gerekir.

 

 

HZ. PEYGAMBER(s.a.s.) NAMAZLARDAN SONRA ŞÖYLE DUA EDERDİ:

 

Teberânî, Hz. Âişe´den şöyle rivayet etmiştir. Hz. Peygamber namazdan şöyle dua etti: ?Ey Allah´ım, Cibril, Mikail, İsrafil´in Rabbi, beni Cehennem ateşinin sıcaklığından ve kabir azabından koru.?(Hayatü´s Sahabe, s.166)

 

İbn Ebî Şeybe, Ebu Bekir´den şöyle rivayet etmiştir. Hz. peygamber namazdan sonra şöyle dua ederdi: ?Ey Allah´ım, Küfürden, fakirlikten, kabir azabından sana sığınırım.?(İbn Ebî Şeybe, Musannef,III.374)

 

 

-İbn Ebî Şeybe, Ebu Musa el-Eş´arî´den şöyle rivayet etmiştir: ?Hz. Peygamber´e abdest suyu getirdim. Abdest aldı, namaz kıldı, sonra ?Ey Allah´ım, günahlarımı affet, evimi genişlet ve rızkıma bereket ver.? dedi.(Hayatü´s Sahabe,s166)

 

HZ. PEYGAMBER(s.a.s.)´in BORÇLULARA TAVSİYE ETTİĞİ DUA:

Taberânî, Muaz b. Cebel´den rivayet ettiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: ?Ey Mülk sahibi Allah´ım! Mülkü istediğine verir, istediğinden alırsın; istediğini aziz, istediğini rezil edersin. Hayır senin elindedir, senin her şeye gücün yeter. Geceyi gündüzün içine, gündüzü gecenin içine koyarsın. Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarırsın. İstediğine hesapsız rızık verirsin. Sen dünya ve ahiretin Rahmanı ve Rahimisin (En merhametlisisin).Dilediğine verir, dilediğine vermezsin. Bana öyle bir rahmet ihsan et ki, senden başkasına muhtaç olmayayım!?(Teberani, el-Mu´cemul-Kebir,XX.323)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?