USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

PEYGAMBERİMİZİN GÜNLÜK PROGRAMI

25-10-2018

Hz.Peygamber(s.a.s.), sabah namazını kıldıktan sonra seccadesinin üzerinde uzanır, burada bir süre dinlenir, sonra insanları kabule başlardı. Her taraftan gelen insanlar mescitte O´nun etrafında toplanır, Hz. Peygamber de onlara vaaz ve nasihatlarda bulunurdu. Bu meclislerde her türlü mesele konuşulurdu; ganimet hisseleri, sadaka ve maaşlar bu saatlerde dağıtılırdı.

Hz. Peygamber(s.a.s.), kuşluk vakti evine gidip evinin işleriyle uğraşır, elbiselerinde yamanacak yer varsa orayı yamar, ayakkabılarını tamir eder, hayvanlarını sağardı( Mevlânâ Şiblî,Muhammedî Ahlâ,  s.25-26)

Hz. peygamber(s.a.s.), ikindi namazından sonra eşlerini birer birer ziyaret eder, hal ve hatırlarını sorar ve gecesini onlardan birinin evinde geçirirdi. Geceyi kimin yanında geçirecekse diğer hanımları o evde toplanırlar, yatsı namazına kadar orada kalırlardı. Mescitte yatsı namazını kıldıktan sonra evine döner, uyumadan önce odasında Kur´an okurdu: Genellikle İsrâ, Zümer, Hadîd, Haşr, Tegabün ve Cum´a surelerinden birini tilavet ederdi. Gecenin yarısı ya da üçte ikisi geçtikten sonra uyanır, yatağına yakın bir yerde bulundurduğu misvakla dişlerini ovar, sonra abdest alıp ibadet ederdi. Daima sağ yanı üzerine uzanır, sağ elini sağ yanağının altına koyarak yatardı. Hz. Âişe´nin rivayetine göre Müzzemmil suresi nâzil olduğunda Hz. Peygamber(s.a.s.), sürekli ibadet eder, uzun süre ayakta durduğundan ayakları şişerdi. ( Mevlânâ Şiblî, Muhammedî Ahlâk, s.27)

            Hz. peygamber(s.a.s.) beş vakit namazın farzını eda etmekle birlikte her gün 39 rekât sünnet ve nafile namaz kılardı: Sabah 2 rekât, kuşluk vaktinde 4 rekât, öğle vaktinde 6 rekât, ikindide 4 rekât, akşam vaktinde 2 rekât, yatsıda 6 rekât, sonra teheccüd ve vitr olarak da 13 rekât namaz kılardı. ( Mevlânâ Şiblî, Muhammedî Ahlâk, s.61)

 

BİR AYET:

 ??Mü´minler yalnız Allah´a tevekkül etsinler.?

                                                           (Mâide,5/11

allah´a güvenip dayanmak.

 

Mü´min insan, kendisini bir tek nefisten yaratan ve üzerinde daima gözetleyici olan (Nisâ,4/1) Cenab-ı Allah´tan, O´nun buyruklarına karşı gelmekten korkar, çekinir ve dolayısıyla salih ameller yapar. Mümin Hak Tealâ´nın, buyruklara uyan kulun da her zaman ve her yerde yardımcısı olduğuna inanır.Allah Teâlâ, kendisine güvenip dayananların güvençlerini boşa çıkarmaz, onun dar günlerinde, sıkıntılı günlerinde yardım çağırılarını, dualarını işitir, yardımına koşar.

Cenab-ı Allah,??Kim Allah´a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar.?(Talâk,65/2 ) buyurmaktadır..Bir mümin daraldığında hayırlı çıkış yolunun ne olduğuhususunda kendini şartlandırmamalı, Allah´tan gelecek sonucun kendi hayrına olacağına inanmalıdır ve emin olmalıdır ki Allah´a saygısızlık etmekten sakınan kişiye O, her daraldığında bir çıkış yolu gösterir; bir kolaylık, bir tahammül gücü verir, kusurlarını örter ve hak ettiği mükâfatı asla esirgemez. ?Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah´a tevekkül ederse O, kendisine yeter??(Talâk,65/3) Allah Tealâ, tevekkül eden kulunu. ummadığı, hesap etmediği bir zamanda, bir yerde ve bir şekilde rızıklandırır; ona maddi veya manevî rahatlama sağlar. Kişi Allah´a tevekkülün hakkını verebilirse yani tam bir teslimiyet içinde O´na dayanıp güvenirse artık boşluğa düşme endişesi taşımaz.. ?Ey insanlar !Rabbinize karşı gelmekten sakının??(Hacc,22/1); ??Mü´minler yalnız Allah´a tevekkül etsinler.?(Mâide,5/11); ?? Allah´a sarılın. O sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır.?(Hacc,22/78)  buyruklarıyla kendisine güvenip dayanmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.

İnsan, Yüce Mevlâmızın yaratmış olduğu; kendisini akıl ile, bilinç ile, muhakeme kabiliyeti ile; iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, sevabı günahtan v.b. ayırt etme yeteneğiyle donattığı halde ruhen zayıf bir varlıktır. İnsan ruhu, yardıma- desteğe-Yüce bir varlığa sığınmaya muhtaçtır. İnsan, kendisini en güçlü hissettiği zamanlarda dahi, kendisiyle baş başa kaldığında belirli zaafları, zayıflıkları, korku ve tedirginlikleri olduğunu hisseder. Bunlar dünyevî hayatla ilgili kaygılar da olabilir, uhrevî hayatla ilgili korkular da olabilir. Bu nedenle, insanoğlunun, Yüce bir Varlığa güvenip, sığınıp, dayanabileceğini hissetmesi-inanması zorunludur.İşte bu Yüce Varlık Cena-ı Allah´tır.Yüce Allah´ın yerine, maddi veya manevî  hiçbir güç, hiçbir varlık ikâme edilemez.

Bu sebeple inançlı kişiler, daha mütevekkil olurlar, kendilerini daima daha güçlü hissederler; ruhen daha sağlam ve dengeli olurlar; depresyona-bunalıma daha az düşerler; böyle bir durum hasıl olursa da Yüce Rabbimizin er-geç mutlaka yardıma koşacağına inandıkları-güvendikleri için düzlüğe daha çabuk çıkarlar.

Aksine, Allah inancı-güvenci zayıf olanlar veya inancı hiç olmayanlar, maalesef korku, endişe ve panik hallerinde sığınacak manevî bir güç bulamadıkları için depresyona düşerler, alkole veya daha kötüsü uyuşturucu maddeye sarılırlar; şayet zor da olsa tüm  iradelerini  toplayıp bu fâsit daireden çıkamazlarsa maalesef depresyon daha da derinleşir, hayatları mahfolur!

Allah Tealâ´ya daima inanmalı, güvenmeli, sığınmalı ve yakarmalıyız. Her an yanımızda olduğunu, bize şah damarımızdan daha yakın olduğuna(Kâf, 50/16), bir bunalıma, bir sıkıntıya düştüğümüzde elimizden tutup düzlüğe çıkaracağını bilmeliyiz! Ne kadar kötü, âdî, yaramaz, günahkâr olsak dahi biz kullarını yüz üstü bırakmayacağına, düşülen bataklıkta terk etmeyeceğine inanmalıyız. Esasen bunun dışında yapabileceğimiz başka bir şey de yoktur; sığınacağımız başka bir varlık da yoktur. Bu nedenle bir an önce kendimize gelip yönümüzü Allah´a dönüp bağışlama ve yardım dilemeliyiz. Çünkü:

-Cenab-ı Allah, Gaffar´dır, yani bağışlaması, günahları affetmesi, ayıpları örtmesi çok olandır.

- Allah Tealâ Rahîmdir, yani fıtrata uygun yaşayan, Allah´ın rızasını gözeten kullarına olan sevgi ve koruması geniştir.

- Yüce Yaratıcı Rahmandır, yani Allah´ın rahmeti sonsuzdur, her şeyi kuşatır, bütün âlemi kucaklar; O´nun acıması, koruması, esirgemesi, sevgi ve şefkâti herkesi kucaklar(.Cafer Karadaş, Gençliğin İslâm Bilgisi, s. 77)

Fakat, bazılarının yaptığı gibi, ?Nasıl olsa Allah affeder!? diye düşünerek hata yapmaya devam etmek, günah üstüne günah işlemek samimiyetle bağdaşmaz; bu halk deyimiyle şark kurnazlığına benzer bir davranıştır. İçimizden geçenleri, niyetimizi bilen Allah Tealâ bu tür davranışları değerlendirir!. Esasen bu tür davranan bir insanın İslâmın ruhunu, felsefesini tam anlamış olduğu da kuşkuludur. Çünkü samimi inançlı bir insanın, ?nasıl olsa Allah affeder? diyerek bile bile günah işlemesi mümkün değildir.

Bu düşüncenin aksine bir davranış olarak: ?Günahlarım bini geçti, artık Allah´tan af dilemeye de, affedeceğini umud etmeye de yüzüm yok! Bu kadar çok günahı olan bir kişiyi Allah affetmez!?  şeklinde düşünmek de yanlıştır; Cenab-ı allah´ın sıfatlarına, Gaffar, Rahîm ve Rahman olmasına, affedici olmasına, cömertliğine, büyüklüğüne, yeri-göğü-Arş-ı Âlâ´yı kuşatmasına güvensizliktir. Böyle bir güvensizlik içinde yaşamak mümkün değildir!

Cenab-ı Allah´a rol biçmek, kimi-neyi affedip neyi-kimi affetmeyeceği hakkında fikir yürütmek biz âciz kullarının işi değildir!

                      

                 PEYGAMBERİMİZİN ALLAH´A GÜVENMESİ.

Tevekkül; akıl ve vicdanın ilhamına uyarak, bütün çabaların ve girişimlerin gösterilmesine rağmen ortaya çıkan olumsuz şartlara karşı sarf edilen gayretin neticesini Allah´ın lütuf ve inayetine havale etmektir. Bir Müslüman, çalışmasının mutlaka sonuç getireceğine inanmalıdır; çünkü o, Allah´a güvenmiştir. Böyle bir güven, Müslümanı sarsılmaz bir azim, eğilmez bir irade, şaibesiz bir cesaretle donatır. En büyük tehlikeler, en kötü yenilgiler bile onu yolundan alıkoyamaz. İşte tevekkül bu demektir!

            Hz. Muhammed´in(s.a.s.) hayat hikâyesi okunduğu zaman görülecektir ki, O, en amansız felâketlerle, en çetin direnişlerle karşı karşıya olduğu halde ömrü boyunca zerre kadar korku, endişe veya ümitsizlik göstermemiştir. Mekke´de kimsesiz ve yapayalnız kaldığı zamanlarda, Uhud ve Huneyn savaşları sırasında en korkunç tehlikelerle karşılaştığında dahi aynı irade kuvvetini, aynı sarsılmaz azmi göstermişti.  Sevr  Mağarasında, Kureyşlilerin iki Mağara arkadaşını ele geçirmelerine ramak kaldığı sırada, Hz. Ebu Bekir´in,  Efendimizin hayatı için endişelenerek ?Ya Resûlallah, düşmanlar çok yaklaştı, eğilseler bizi görecekler? demesi üzerine Peygamber Efendimizin, ?Üzülme, Allah bizimle beraberdir!? demesi, O´nun, Cenab-ı Allah´a nasıl sarsılmaz bir iman gücüyle güvendiğini açık bir şekilde göstermektedir.(Buharî ve Müslim, Hicret.)

 

HZ. PEYGAMBER(s.a.s.)´İN ALLAH´a SIĞINMAK İÇİN YAPTIĞI DUA: (İSTİ´AZE)

 

Müslim, Zeyd bin Arkam´dan şöyle rivayet etmektedir: ? Ey Allah´ım acizlikten, tembellikten, korkudan, cimrilikten, sıkıntıdan, kabir azabından sana sığınırım. Ey Allah´ım, Nefsime takva ver, nefsimi temizle! Sen en güzel şekilde temizleyensin, sen nefsimin sahibi ve efendisisin. Ey Allah´ım, faydasız ilimden, korkmayan kalpten, doymayan nefisten, kabul edilmeyen duadan sana sığınırım?(Müslim, VIII. 81).

 

BİR AYET:

? Ey imân edenler.! Sabır ve salât ile yardım isteyin!

Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.!?

                                                               (Bakara,2/153) )

 

SABIRLI OLMAK.

            Sabır, geniş bir anlam demeti olan bir sözcüktür. En önemli anlamı: Başa gelen olaylardan dolayı Cenab-ı Allah´a isyan etmemektir; dayanma gücü, direnme gücü, yaşama azmi gösterebilmektir. Başa gelen olaylardan dolayı insanın duygusal davranması, ağlaması, sızlaması, üzülmesi normaldir; yeter ki Allah´a isyan niteliği taşıyacak söz ve davranışlardan kaçınılabilsin!

Sabır; haksızlıklara ve başa gelen üzücü olaylara tahammül etme ve dayanma gücü demektir. İnsanın, haklı olduğu, karşı çıkma gücü ve cesareti olduğu halde metanet göstererek sessiz ve hareketsiz kalabilmesidir.Bir musibete uğrayanın feryat etmeden, her şeyin Allah´tan geldiğinin bilinci ile sıkıntılara sonuna kadar tahammül göstermesidir.Sabır, sadece zorluklar karşısında değil, hayatın her anında yaşanan bir ahlâk özelliğidir. Kur´ân´da bildirilen en çarpıcı örneklerini ise peygamberlerin yaşamlarında görmek mümkündür. Ayet-i Kerimelerde ifade edildiği üzere :??Sabredenleri müjdele .?(Bakara,2/155), ??Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.?(Bakara 2/153). Sabır, müminlere pek çok güzelliğin kapısını açan eşsiz bir anahtar gibidir.

            Cenab-ı Allah; sabredip salih amel işleyenlere bağışlanma ve büyük bir mükâfat olduğunu (Hûd,11/11) ; Sabredip salih ameller işleyenlerin mükâfatını zâyi etmeyeceğini  (d,11/115); sabredenlerin yalnızca Raplerine tevekkül eden kimseler olduğunu (Ankebut,29/59); sabredenlerin sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklarını (Furkan,25/75) buyurmaktadır.

İnsanın, karşılaşacağı olaylara karşı hazırlıklı olması gerekir. Sabır acı, meyvesi tatlıdır!.Sıkıntılara, dert ve belalara sabır gösteren, sonunda huzur ve saadete kavuşur.Sabredenlere mükafatları hesapsız olarak verilir.

            Sabır; insanın bir amaç için ortaya koyduğu özverinin, kararlılığın, güçlü iradenin ürünüdür. Dolayısıyla sabır, insanın kendi benliğiyle ilgili tavrıdır. Kur´ân´da, rahatlık ve bolluk kadar sıkıntı ve darlık da hayat gerçeği olarak gösterilmiş; sabrın zorluklar karşısında acizlik gösterip sıkıntılara teslim olmak anlamına gelmediğine; aksine Allah´ın inayetine güvenerek güçlükleri aşma iradesini göstermek olduğuna işaret edilmiştir. Allah´a ve Resul´üne itaat, birlik ve beraberlik, zorluklar karşısında sabır ve metanetle hareket etmek hayatta başarılı olmak için en önemli ilkeler olarak gösterilmiştir. Allah´a olan inançlarını, güven ve teslimiyetlerini, iyimserliklerini, sabır ve metanetlerini her zaman ortaya koyan yüksek karakterli müminler ??Allah sabredenleri sever.?(Al-i İmrân,3/146) ilâhî buyruğuyla taltif edilmişlerdir.

            İmânın davranışlarımız üzerindeki tezahürlerini sadece iki kavramla özetlemek gerekirse, bunlar sabır ve şükürdür. ? Ey imân edenler.! Sabır ve salât ile yardım isteyin! Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.!? (Bakara,2/153). ??Sabretmişler ve sadece Rablerine güvenmişlerdir.? (Ankebut,29/59) Hayatımız boyunca şükretmemiz gereken yerlerde şükreden, sabır göstermemiz gereken durumlarda da sabreden bir kul olmaya gayret göstermeliyiz. Dolayısıyla bizler lütfun da hoş, kahrın da hoş ! bilinciyle hareket etmeliyiz.(Mahmut Demir, Sabır ve Şükür, Kur´andan Öğütler 2, D.İ.B.yayını, s.305-306)

           

PEYGAMBERİMİZİN SABRI VE ŞÜKRÜ.

 

Hz. Peygamber hayatı boyunca kendisinden önce veya sonra gelmiş insanların kazandıkları en yüksek ve en parlak başarıları kazanmasına rağmen gurur ve iddianın zerresi bile O´nun saf ve berrak hayatını lekeleyememiştir. Resûlullah ne zaman sevinçli bir haber alsa hemen şükür secdesine kapanırdı. O, felaketler ve hezimetler karşısında sabreder, lütuf ve nimete erdiğinde şükrederdi. Hz. Peygamber(s.a.s.), herkesten ziyade peygamberlerin her türlü eziyet ve felâketlere maruz kaldıklarını söylerdi. Netekim, Kur´an, O´na sabrı tavsiye etmiştir: ?O halde (Resûlüm) peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret.? (Ahkaf,35) Resûlullah, henüz annesinin karnındayken babasını kaybetmiş; daha çocukken annesi vefat etmiş; iki sene sonra da bakımını üstlenen dedesi ölmüştü. Peygamber olduktan sonra O´nu kureyşe karşı himaye eden Ebû Talip ile hayat arkadaşı Hz. Hatice vefat etmiş; Hz. Fatıma´nın dışındaki bütün çocukları ya küçük yaşlarda ya da gençlik devrelerinde ölmüştü. Bütün bu felâketler ve acılar O´nun gözlerini yaşartmış, fakat ağzından Mukedderata hâkim olan büyük Kudrete karşı bir şikayet kelimesi duyulmamıştı. O, ?insana ağlamaktan veya mahzun olmaktan dolayı bir sorumluluk yüklenmez, azabı getiren şey insanın dilidir.? buyururdu. (Mevlâna Şiblî, a.g.e. s. 81-86)

                             KALP KATILIĞININ ÇARESİ.

Anlatıldığına göre sahabîlerden birisi Ümmü Derdâ´ya başvurarak kalbinin katılığından yakındı. Ümmü Derda da ona şunları söyledi:

- ?Kalp katılığı manevî hastalıkların en büyüğüdür. Bununla birlikte sen üç şeye devam et. Belki bu hastalıktan kurtulursun:

1-     Hastaları ziyaret etmek,

2-     Cenaze törenlerine katılmak,

3-     Sık sık mezarlığı gezmek?

Adam bu tavsiyeleri yerine getirince kalbinin yumuşamaya yüz tuttuğunu gördü ve tekrar Ümmü Derda´yı ziyaret ederek: ?Allah iyiliğini versin? diye dua etti. (Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler, s.496)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?