Artan fiyatlar ve vergi oranları karşısında maaşlarında bekledikleri artışı göremeyen hanehalkının pek kıpırdayacak hali kalmadı. Maaş ve ücretlere yapılan zamlar enflasyonun hızına yetişemiyor. Üstelik enflasyonun daha da hızlı koşmasına sebep oluyor. Yetişebilir mi? Yetişemez. O zaman enflasyona yetişmeye değil enflasyonun hızını kesmeye uğraşmak gerekir. Bunu yapabilmek ise şu aralar hiç te kolay görünmüyor. Çünkü enflasyon yapışkan hale geldi. Kolay görünmüyor çünkü sadece halk değil yatırımcı ve üretici de sıkıntıda. Asgari ücret, döviz, ithalata bağımlı üretim, kredi sıkıntısı derken maliyetlerdeki tarihi artışlar üreticinin belini bükmekte. Üretim hacmini daraltmak zorunda kalan yatırımcılar ne yazık ki işçi çıkarmak zorunda kalmakta, yani işsizlik daha da artarak gelir seviyesini düşürmekte. Yüksek fiyatlar karşısında alım gücü düşen halkın zorunlu ihtiyaçlarının dışında hareket alanı pek te kalmadı. Bu böyle giderse de ekonomide durgunluk kaçınılmaz olacak.
Belki dünyada ve Avrupa’da da var benzer ekonomik sorunlar. Ama Türkiye’nin sorunu ekonomik olmaktan ziyade yönetim sorunudur. Kaynakların tam ve etkin kullanımı konusunda yapılan hatalar ve bu hataların yanlışlığını göre göre kabullenmeler ekonomik sorunların daha da kalıcı olmasına sebep olmaktadır. Hâlbuki her sorunun doğru bir çözüm yolu vardır. Türkiye kaynak açısından zengin ama kaynakların doğru yönetimi açısından yanlışları olan bir ülkedir. Yakın tarihimizde kişi başına düşen milli gelir hızla yükselirken şimdi aynı hızla düşüyor olması ekonomideki yapısal sorunlar nedeniyledir. Bu yapısal sorunlar ise uzun uzun konuşulması, tartışılması, düşünülmesi ve düzenlenmesi gereken meselelerdir. Bizde bu meseleleri fırsat buldukça sizlerle paylaşmaya, düşünmeye, düşündürmeye çalışacağız.