İnsan Baharını Bekliyor

İbrahim YASAK
İbrahim YASAK
İnsan Baharını Bekliyor
25-03-2023

Yakınlığı isteyen uzaklaşır mı hiç?

Zemherinin soğuk ayazlarını iliklerine kadar hissederek bir ömür kışa dönen bir hayat, baharı nasıl özlemez? Bahar ki beklenir, bahar ki özlenir, bahar ki sevdayı yeşertir yüreklerde. Bahar gelmese de baharın varlığı, baharın gelebilme umududur zemherinin soğukluğunda içimizi ısıtan, yüreklerimizi ateşleyen ve hayata bağlayan…  Gözümüze değen sevecen yüreklerin aydınlığıdır, bahar umudunun kıvılcımını ateşleyen, harlayan ve çoğaltan. O çoğalışla hep beklediğimiz duraklarda, beklediğimiz salonlarda gündüzü akşam, akşamı gece, geceyi sabahlara ulayarak, her bir adıma sessizce ve usulca dönüp baktığımız, bakıp biteviye beklediğimizdir; umut olup özlediğimizdir, özlemlerdir.

Biliriz ama nedense üzerimize alınmadan olacağını umarak bekleriz. Ama ne çare ki beklemek her zaman kavuşmak olmuyor; olanca içtenlikle ve samimiyetle açıp kollarını beklesen de yine de geceler boyu umutsuzluğa mahal vermeden olması arzu edilerek bekleniyor hep… Bir umutla tükeniyor gecenin karanlığı, aydınlanan sabahlarda olur diye umut edilerek bekleniyor bîtap düşercesine… Baharlar o nedenle hep bitmeyen umutların yeşerecek arzuların, kavuşulacak özlemlerin sıcaklığıyla sarmalıyor insanı. O sarmalayışlar, zemheriyi hep sıcak düşüncelerle ısıtıyor, besliyor ve yaşatıyor. Geceler narin yüreklerin, sıcak sözlerin, büyüleyici seslerin sıcaklığıyla insanının içini aydınlatırken ve ısıtırken, onca yorgunluğun harap ettiği dünyalarda bîtap ve çaresizlikler sımsıkı ellere tutunurken ve umutlandırırken…

Nasip deyip yola koyulduğunda, yaslayabileceğin bir omuza uzandığında, sözün yüreklerde, alınan nefeslerin boğazlara tıkandığında, düşüncelerin sıcaklığıyla başını yastığına gömdüğünde, zihinde uçuşanlar, yürekte kıpırtılar halinde dalgalananlar adı konulmayan, yolu çizilmeyen ve bilinmeyen ufuklarda seraba dönüşüp rüyalarda salınır gider mi hep…  

O anda gözlere bakılabilir mi bilmem.

İnsana aynadır. Ta derinlerinde. Tamamın da.

Bakıldığında görünen, görüldüğünde yansıyandır. Yansıyan nedir? Neyi neyde görmüştür? Kimi kimde? Hangi düşüncenin kışkırtıcı, yakıcı tasallutu kuşatmış ve kucaklamıştır, bilinir mi? Görmek kavuşmak mıdır? Görmek gördüğünde yakınlaşmak mı? Ya da tutunulacak bir dal mıdır? Görmek yaklaşmaya mı uzaklaşmaya mı alamettir? Nasıl uzaklaşılır bilmem ki, gözlere bakıldıktan sonra, yüreklere dokunulduktan sonra, seslerin içimize işlediğinden beridir, bütün sözcükler yakınlaşmaya matuf, beklemeye, özlemeye, konuşmaya, duymaya ve olmaya ayarlı sanki senle ve sadece senle… 

Geldiğimizde bulamamak, yok olmak değildir biliyoruz; geldiğimizde karşılaşmamak, bu durağa, bu mekâna uğramamak, bu selama almamak değildir biliyoruz. Biliyoruz ki, günün onca saatlerinde yüreğini eline alan coğrafyanın farklı iki köşesindeki iki insan bir köşeden uzatıp başını bakıyor; neredesin, orda mısın, geldin mi, ne yapıyorsun ve bir selamın var mı diye. Bu ses her bir köşeden, her birinden akıyor, bu durağın yankı bulan boş banklarına…

Biliyorsunuz, özlem hep büyüyor sürekli içimizde bir dağ gibi…

Yükseliyor, yükseliyor ve çoğalıyor… Süre uzuyor, zaman geçiyor ve kişi eriyor o kocaman dağın, ıssız ve sessiz eteğinde tek başına, çaresiz ve nefessiz olarak… Bu süre bu kadar uzasın hiç istenir miydi, bu yalnızlık, bu sessizlik ve bu nasipsizlik bu kadar uzasın hiç istenir miydi? Tutulan ellerin bırakılmasını istenmediği gibi, sözlerin, seslerin bir sevecen coşkuyla dinlendiği, kucaklandığı, değer ve anlam verildiğinin istenmediği gibi…

Bulduğun kaybettiğindi aslında. Özlediğiydi. Baharıydı. Umuduydu.

Ona yaklaşmanın, sesini duymanın, onula olmanın özlediği bahar umuduydu. Biliriz ki bahar gecikse de, her kıştan sonra muhakkak gelir, çiçekleriyle, gülleriyle ve sıcaklığıyla…

Bugün “nasip” olmasa da, yarın cemreler düşüyor toprağa, suya ve havaya. Yüreğe. Ve bahar geliyor. İnsan baharını bekliyor... İnsan hasretini çektiğini...

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?