USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Esen Rüzgârın Rotasını Biz mi Tayin Ederiz ki?

17-01-2023

Yaşayarak öğreniyor, yaşayarak sınanıyoruz.

İmtihan olmak böyle bir şey işte. Yaptıklarımızla ve en çok ta yapmadıklarımızla sınanıyoruz aslında. Nasıl olsa yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın bizi sürüklediği bir nedeni, bizi alıp savuran bir sebebi vardır hep. Savrulup gittiğimizi sanıyoruz hayatta. Hâlbuki içgüdüsel etkilerin gölgesi ve kendi irademizle tercih ettiğimiz kulvarlara adımlar atarak yol alıyoruz. Dış dünyamızın muhatap olduğumuz yoğun saldırılarına bazen direnip bazen yol gösterici olarak görüp etkisini kararımız ve tercihimiz sanıyoruz. 

Nihayetinde hayatı biz yaşıyoruz. Sebepleri biz yorumluyor ve yargılıyoruz.

Bazen o sebebinin önünde durabiliyor, bazen o sebebin altında ezilip, eriyip kalıyoruz belki de. Ve o sürüklenişle yaptıklarımız bizi, bizim istemediğimiz yerlere sürükleyebiliyor. Bu sürükleniş, bize ait olmayan şeylerin vuku bulmasına, içerisinde olmamıza ve geri dönüp baktığımızda değil kendimizin, başkasının dahi yapmasının tarifi kabil olmayan bir tavır olduğuna nedense inanıyoruz hep. 

Ama rayihasına kapıldığımız rüzgâr hangi duvarlara çarparak hangi ortama sürüklediğinin ne derece farkındayız, ne bilebiliyoruz ne de düşünebiliyoruz ne yazık ki… Sadece fark edemeyerek kapıldığımız, takındığımız tavrın doğru olduğunu içgüdüsel birikimimiz haklı ve olması gereken olarak empoze ettiği saikle gereken buymuş gibi bir algıyla hükümleştiriyoruz zihnimizde… 

Farklı zamanlarda farklı deneyimlerle yaptıklarımızın alternatifi olduğunu düşününce ise yanılgımızın nelere mal olduğunu görebiliyoruz bazen. Böylesi durumlar fark ettiğimiz yanılgılar ise acıtır yüreğimizi, kanatır derinden ve kurcalar beynimizi bir matkabın yavaş yavaş döne döne oyan cenderesiyle... Her kıvrılış kahreder ve beynimizde zonklar acı acı. O acıdır ki, dönüp savruluşumuzun rüzgârına hesap sormaya benzer. 

Rüzgârdan hesap sorulur mu hiç? 

Rüzgâr esmek için vardır, savurmak için vardır, sürüklemek için vardır. Rüzgârdan tekrar medet ummak, yeniden kurmaya çalıştığımız binanın fırtına kasırgalarında aşına aşına yıpranmasından, yıprandıkça harap olmasından başka ne yapabilir ki? Sürekli aşındırmanın, sürekli yıprandırmanın bir kurtuluş olmasını beklemek ne zamandan beri mümkün? 

Rüzgâr hep esiyor olabilir, rüzgâr yanan yüreğimizi zaman zaman ferahlatıyor olabilir. O ferahlık kısa anlık bir hissiyatın dışında kavrulan yüreğe ne yapabilir ki? Rüzgâr esmeye görsün, rüzgâr savurmaya görsün, farklı badirelere farklı harabelere sürükler hep… Ne zaman ki rüzgârdan uzak durulur, ne kadar uzak durulur, işte o zaman sakin limanların sakin iklimlerin huzur veren mekânlarında ferahlamak belki mümkün olur.

Hayat bir sürüklenişler süreğidir. 

Sürüklenişlerimiz birilerinin rüzgârıysa nereye estiğini göremeyiz. Onun için yaptıklarımızdan çok yapmamız gerekenleri neden yapmadığımızın hesabına bakmadığımız sürece kimlerin rüzgârında olduğumuzu da çok bilemeyiz. Esen rüzgârın rotasını biz mi tayin ederiz ki?

Beklentilerimiz, düşlerimiz ve umutlarımızdır bize yaşama sevinci veren ve hayata bağlayan...

Geleceğimizi adımlayarak yürüdüğümüz ve takvimden bir yaprak koparırcasına tüketerek azalttığımız ve adına ömür dediğimiz süreç, koparıp attığımız takvim yaprakları gibi çöp sepetine gittiğinde hüznün ağır bastığı bir yılgınlık çöker yüreklerimize... Tutunacağımız dallar ellerimizde, sığınacağımız limanlar uzaklarda kalır; bir hüzün heyulası salar bütün bir benliğimizi... Birlikte yola çıktıklarımızın yol arkadaşlığı, yolun engebelerini aşmakta güç ve cesaret değil, düz yolda engebeler çıkardığında ne arkamızda kalan ne de önümüzde uzayan yol sarmaz bizi... Yol mu bizi unutur, yoldaş mı bilemeyiz ama tükettiğimiz ömür sürdürdüğümüz hayat bize, biz hayata tutunamamışızdır. 

Bilirsin, tutunamayanlar unutulurlar.

Tutunmak tek taraflı değildir; tutunmanın içtenliği kadar tutunduğun yerin kucaklayıcılığı, kabullenişi ve sahip çıkışı da önemlidir. Sarsılan bedenlere sağlam ve kucaklayıcı omuzlar, sahiplenici sığınaklar lazımdır. Tökezlemeden, düşmeden ayakta durmak için hangi iradeyle tutunacak dala uzanırsa insan ve sahiplenici sığınak ne denli güçle kendine doğru çekerse ve sahip çıkarsa o denli bir güçle tutunabilmek mümkün olur. O nedenledir ki tek taraflı değildir tutunmak… 

Hayat attığın adımla, bastığın yerin sağlamlığında ayakta ve dik tutar insanı…

İnsan hayata tutunduğu güçte yaşamını kaliteli ve konforlu sürdürme imkânına sahiptir. 

Hayat insana karşı değildir ki…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?