ŞENGAY´A GİRMEK İSTİYORUZ!
Türkiye bugünlerde birkaç koldan tarihinin en amansız düşmanlarıyla savaşıyor.
Bu düşmanların birincisi FETÖ terör örgütü; 15 Temmuz´da yaşanan hain kalkışmanın senaryosunu yazan ve tüm oyuncularıyla oyuna iştirak ederek bir gecede ülkeyi kana bulayan sapıklar ordusu...
Diğer düşmanlar; PKK, DEAŞ, DHCK-P ve diğer terör örgütleri.
Türkiye´miz yukarıda saydığım örgütlerle ülkenin büyük bölümündeki, her karış toprağında mücadelesini sürdürürken aynı zamanda Mehmetçik, sınır ötesinde IŞID´ın bölgeyi boşaltması için gayret sarfediyor, sınır güvenliğimizin PYD´nin eline geçmesine engel olmaya, Suriye ve Irak Türkmenlerine uygulanan baskıları hafifletmeye çalışıyor.
Aynı zamanda ekonomi alanında da; ha geldi, ha gelecek diye söylenen krizi yaşamamak için, değerse bile teğet geçmesi için uğraşılıyor...
Başka bir boyutu ile de; yaklaşık altmış yıldır kazığını yiye yiye doyamadığımız NATO ve Batılı Müttefiklerimizin açtığı yaraları sarmaya çalışıyor, bir yandan da kendimize sığınacak daha sağlam limanlar arıyoruz.
Şimdilik en korunaklı liman olarak ŞENGAY Beşlisi´ni gözümüze kestirmiş durumdayız.
İnsan ister istemez soramadan edemiyor, ne oldu da biz bir kaç sene içinde bu hale geldik, coğrafyamız darmadağın oldu, komşularımız felakete sürüklendi, insanlar yersiz yurtsuz kaldı?
Oysa, azami beş-altı yıl öncesine kadar ülkenin neredeyse tek bir gündemi vardı, en amansız düşmanı sadece "Ergenekon" adı verilen terör örgütüydü!
Fetö denen haysiyet cellatlarının yazdığı senaryoya göre, ülkeyi asit kuyuları ile örmüş olan her şerrin altından bu örgüt çıkıyordu! Oysa gerçek bunun tam tersiydi.
Fetö´nün bu akla ziyan kumpasları kurmasındaki amaç tam olarak neydi?
15 Temmuz´da uygulamaya konulan darbe ile amaçlandığı gibi ülkeyi ele geçirerek kendi sapkın yönetim metodunu mu faaliyete geçirmekti, yoksa daha derin hesaplar yapılarak Türkiye´yi bölgesinde yaşanan kaosun bir parçası haline mi getirmekti?
Düşünün; 2007 yılında başlayan Kumpas olayları ile ülkenin namuslu askerlerinden, yargıçlarından tutun da öğretmenine, siviline kadar birçok liyakatlı görev adamı diskalifiye edildi. Özellikle TSK içinde yürütülen soruşturma ve tutuklamalar ile savunma sistemimiz felç edilmeye çalışıldı.
Bu sayede boşaltılan kadroların yerine hak etmediği halde hainler sızdı.
Dış politikamızı belirleyen deneyimli kadrolar eş zamanlı olarak boşaltılarak, "derin stratejistler"in yazdığı sürrealist uygulamalar yürürlüğe girdi.
İran, Rusya ve Esad Suriye´si ateşinin içine kabilelerden oluşan muhalifler ve Türkmenler atılarak Esad devrilmeye çalışıldı. Mezhepçi politikalar akılcı politikaların yerine geçmeye başladı.
Suriye ve Irak sınır hattımızda ise PYD ve IŞID´ın Türkiye´ye karşı rahatça eylem yapabileceği, girip çıkabileceği geniş koridorlar oluşturuldu.
Şu sıralar Şengay üyeliği için sıkı diplomasi yürütüldüğünü görüyoruz. Şengay NATO´nun zıddı değilse bile muadili de değil. AB´de Şengay´ın farklı bir versiyonu değil.
ŞENGAY´a gireceksek NATO´dan çıkmak zorunda kalabiliriz. Zaten NATO´ya da Rusya´nın ağır baskılarından kurtulmak için girmemiş miydik? Rusya üzerimize abanmak istediği için Kore´ye asker göndermemiş miydik?
Şimdi de NATO bizi istismar ediyor diye ŞENGAY´a girmek istiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.