Mitoloji nedir?

Mitoloji, evrenin yaratılışı ve diğer varlıkların yaratılışını konu alan anlatılardır yani her şeyin yaratılışını konu almaktadır. Mitolojik anlatılar kendi içerisinde 4 maddeye ayrılır. Bunlar: teogoni, kozmogoni, antropogoni ve eskatolojidir. Teogoni, tanrıların yaratılmasını; kozmogoni, evrenin yaratılmasını; antropogoni, insanların yaratılmasını; eskatoloji ise dünyanın sonu ile ilgili anlatılar sunar.

Mitoloji, Osmanlıca da ustûre; Yunanca da mythos; Almanca da mythe; Fransızca da mythe; İngilizce de myth; Rusça da mif olarak söylenen ‘’mit’’, Yunanca ‘’uydurulmuş söz’’ anlamındaki ‘’mythos’’ deyiminden türemiştir (Dönmez:2001 s.VII).

Mitlerin nasıl türediği hakkında ortaya atılan teoriler vardır. Scriptual Teori, tarihsel teori, alegorik teori ve fiziksel teori. Scriptual Teori: Bu teoriye göre, bütün mitolojik anlatılar kutsal kitapların anlatılarından ortaya çıkmıştır. Tarihsel Teori: Bu teoriye göre, mitolojide bahsedilen şahıslar bir zamanlar gerçek kişilerdi; efsaneler ve olağanüstü gelenekler onlara bağlanıyordu. Sadece zamanla çeşitli süslemeler ve ilaveler yapılmıştır. Alegorik Teori: Bu teoriye göre, mitler alegorik ve semboliktir. Bazı ahlakî, felsefî ve tarihî gerçekleri alegori formunda ihtiva eder ve yaygınlık kazanır. Fiziksel Teori: Bu teoriye göre; hava, ateş ve su orijinalinde dinsel tapınma objeleriydi ve tabiî güçlerin kişileştirilmiş baş tanrılarıydı. Şahıslaştırılmış elementlerden olağanüstü varlıklar fikrine geçiş kolaydı (Aydın:2009 s.22).

Türk Mitolojisi Hakkında

Her mitoloji gibi Türk mitolojisinin de kendisine ait bir kâinat, gök, yer ve tanrı tasavvuru vardır. Türk mitolojisi içerisinde eril ve dişil olarak ayrım olduğu görülür ama diğer mitolojilere bakıldığında bu ayrım çok derin değildir. Bu durum da bana göre milletimiz içerisinde kadın-erkek kıyaslamasının çok fazla olmadığını ve kadın-erkek eşitliğinin var olduğunu göstermektedir.

Türkler kâinatı silindir gövdeli ve kubbeli bir otağa ya da üstünde otağ veya şemsiye bulunan iki tekerlekli bir arabaya benzetmişlerdi. Şemsiyenin 28 dilimi, Çin astrolojisinin dört yöne göre yedişer gruba ayrılan 28 burcu, arabanın iki tekerleği ise güneş ve ayı temsil ediyordu. Çin'de gök, bir kubbe, yeryüzü ise denizler içinde yüzen dört veya sekiz köşeli bir düzlük sanılıyordu (Esin:2001 s.39). Buryat efsanelerinde ‘’Bütün zamanların başlangıcında sadece sular ve bu suların içerisinde uyuyan bir kaplumbağa vardır. Tanrı, bu kaplumbağayı ters çevirerek onun karnının üzerine yeryüzü kurmuştur’’ diye anlatılır (Harva:2015 s.19). Altay Tatarları ise, yeryüzünü taşıyan üç ayrı balıktan bah­sederler. Büyük tanrı Ülgen yeryüzünü yaratıp, suların üzerine yer­leştirdiğinde, yeryüzünün altına, birini ortaya, diğer ikisini yanlara olmak üzere üç tane balık yerleştirmiştir. Ortadaki balığın başı Ku­zeye bakmakta olup, balık kafasını biraz eğecek olsa, Kuzeyde seller oluşur, eğer biraz daha fazla eğecek olsa, bütün yeryüzünü sular ba­sar. Bu balığın solungaçları ucu gökyüzündeki üç tane kazığa uzanan bir iple bağlıdır. İp, bu kazıklara çözülüp bağlanarak balığın kafasını eğmesi veya kaldırması sağlanır. Bu işi de Tanrının yardımcıların­dan Mangdişir (yukarıda da adı geçmiş olan Manjuçri) üstlenmiştir. Eğer ipi kazıklardan bir tanesinden çözecek olursa, yeryüzünün Ku­zeyinde, eğer ikinci kazıktan da çözecek olursa, bütün yeryüzünü su altında bırakacak olan tufan meydana gelir (Harva:2015 s.20-21). Eski Türk toplumlarının algısında gök, yalnızca evrenin basit bir parçası değil; üzerine pek çok anlam yüklenmiş yoğun bir kutsallığı içinde barındıran oldukça geniş bir kavramdır. Türk toplumu, göğe olan bağlılığı ve hayranlığından dolayı uzun müddet göçebeliği bir yaşam tarzı olarak benimsemiş, içindeki özgürlük duygusunu gökyüzü ile birleştirmiştir. Eski Türklerin neredeyse göğe ait olan hemen her şeyi kutsadığı görülür. Göğün renginin kutsanması, sonsuz derinliğinden dolayı Tanrı kavramının gök ile bağdaştırılması, ulusal ongun olan kurdun renginin mavi olması ve aynı kavramın tarihte Türk adının ilk kez kullanıldığı Göktürk devletinde de kullanılmış olması, kavramın kutsallık ve yüceliğinin en basit göstergelerindendir (Çelik:2020 s.29).

Tanrılar panteonuna baktığımızda karşımıza ilk önce Kayra Han çıkmaktadır. Kayra Han, panteonun yani tanrıların sıralamasında en üst yerdedir ve onu Gök Tengri olarak görmekteyiz. Kayra Han, Erlik Han, Umay gibi önemli tanrılar ve tanrıçalarda vardır.

Altay Şamanistlerinin dua ve ilahilerinden anlaşıldığına göre en büyük tanrı Ülgen'dir. Güney Altay şamanları buna Kuday da derler. Ülgen Yıldızların üstünde yaşar. Onun huzuruna giden yolda yedi (bazı rivayete göre dokuz) engel bulunur. Ülgen’in huzuruna giden bu yol ancak erkek samanlara, ayin yaptıkları zaman, açıktır. Bununla beraber erkek şaman bile ancak beşinci engel olan Demir Kazık (altın kazık) yıldızına kadar ulaşabilir ve oradan geri döner, Ülgen’in sarayı, altından tahtı vardır. Ülgen’in hizmetinde başka ruhlar da vardır. Bunlardan Yayık, Suyla, Karlık, Utkuçı adlı tanrılar iyi tanrılar panteonunda ileri gelen ruhlardır. Yayık insanlarla Ülgen arasında aracılık yapar; insanları kötü ruhlardan korur ayin sırasında kam (şaman) göklere, Ülgen huzurunda, kurbanın canını götürürken Yayık’ın himayesinde gider. Yayık rehberlik etmezse kam göklere çıkamaz. Suyla adı verilen ruh insanları korur ve yerde bulunur. Ayin esnasında şaman göklere yahut yeraltına giderken Suyla şamana yolda hücum edecek kötü ruhları kovar. Karlık adı verilen ruh, Suyla'nın en yakın arkadaşıdır. Ülgen'in yakınlarından olan Utkuçı denilen ruh göklerde bulunur, yer yüzüne inmez. Onun görevi. Ülgen'e kurban sunmak üzere göklere çıkan kamı Kazık (altın kazık) yanında karşılamak Suyla ile görüşüp kamın arzularını Ülgen'e sunmaktadır (İnan:1976 s.19-24).

Umay, Hakasya’da kaydedilmiş metinlere göre insanlar Ülgen Ata ve Umay Ana’dan dünyaya gelmişlerdir. Ögel’e göre Umay’ın en önemli fonksiyonu kadınları korumasıdır. Bunun yanında, Umay, genellikle ene/ana sıfatı ile birlikte anıldığı, melek olarak tasvir edildiği ve ekseriyetle doğum anında olağanüstü bir şekilde ortaya çıkıp doğumun gerçekleşmesini sağladığı için kadınlarla alakalı bir tanrıça olarak kabul edilir. Çeşitli mitolojilerin ortak unsuru olan kanatlı melek algısının etkisinde, Umay kavramı kuş ile de ilişki göstermektedir. Hakaslara göre, Umay Ana çocuğa kan ve et veren beyaz bir kuştur. Devlet Kuşu olarak da bilinen Huma Kuşu’nun ismi de Umay ile doğrudan ilişkilidir. Umay inancı, İslam dini ile beraber varlığını kaybetmemiş, Anadolu ve Kafkas Türklerinin folklorunda Fatma Nine / Fatma Ana formuna bürünmüş ve bu şekilde varlığını sürdürmüştür. Azerbaycan ve Anadolu Türklerinin dilinde “Benim elim değil, Fatma Ana’nın elidir” şeklinde bir deyim bulunmaktadır (Çelik:2020 s.33-35).

Erlik, Altaylıların izahına göre Erlik kuvvetli, güçlü demektir. Bazı türkologlar bu kelimeyi "erklig" kelimesinin bozulmuş şekli sayarlar. Erlik insanlara her türlü kötülükleri yapar; insanlara ve hayvanlara türlü türlü hastalıklar göndermek suretiyle kurbanlar ister, istediği kurban verilmezse musallat olduğu obaya veya aileye ölüm ve felâket ruhlarını gönderir, öldürdüğü insanların canlarını yakalayarak yer altındaki karanlık dünyasına götürür, kendisine uşak yapar (İNAN:1976 s.27-30).

Bu verilen tanrı ve tanrıça örneklerinden daha fazlası Türk mitolojisinde bulunmaktadır Her birinin farklı görevi, yeri ve yönetimi vardır. Mitoloji yazılı eserlere de konu olmuştur şiirler, romanlar, efsaneler, destanlar ve hikayeler içerisinde de mitolojik örnekler görmekteyiz.

Mit – Masal / Mit- Efsane ve Mit – Destan ilişkisi

Mit-masal İlişkisi, mit gerçek olarak kabul edilmesine karşılık masal hayal mahsulü olarak kabul edilir. İlkinin inandırıcılığı yanında ikincisinin bu özelliğinden her zaman bahsedilemez. Mitin zamanı, zamanın başlangıcı olarak kabul edilir. Tarihteki olağanüstü başarı ve dramlar mit içine girebilecek durumdadır. Masalın cereyan ettiği zaman belli değildir. Masaldaki olaylar herhangi bir yerde geçer. Bu yerlere biz “Masal ülkesi” adını veriyoruz. Mitlerin ve efsanenin başlıca niteliği inanış konusu olmasıdır; onun anlattığı şeyler doğru, gerçekten olmuş diye kabul edilir. Bu niteliği ile efsane-mit masaldan ayrılır, hikâye ve destana yaklaşır. Başka bir niteliği de düz konuşma diliyle ve her türlü üslup kaygısından yoksun, hazır kalıplara yer vermeyen kısa bir anlatı oluşudur. Efsaneler ve mitler masallar gibi her zaman, istenildiği zaman söylenmez. Ancak beli bir hadise veya varlığın öğrenilmesi, açıklanması ihtiyacı doğunca anlatılırlar. Masallar ise her zaman anlatılabilirler. Mit-destan ilişkisi mit-efsane ve destandaki hadiseler gerçekten cereyan etmiş olarak kabul edilir. Destanlardaki hadiseleri tarih sayfalarında bulmamız mümkündür. Ama bunu efsane için her zaman söyleyemeyiz. Efsane ile destanın cereyan ettiği zaman farklıdır. Bir hadisenin destan olabilmesi için eski bir devirde vuku bulması, aradan geçen zamanda meydana gelmesi gerekir. Yani destanın konusu olan hadise ile destanın teşekkülü arasında uzun zamanın geçmesi gerekir. Mitlerin ve efsanelerin benzerlerini başka milletlerde de bulabiliriz. Fakat destanlar milli oldukları için benzerleri olamaz; sadece bir millete aittir (Çağlar:2008 s.51-56).

Sonuç

Mitolojiden, efsaneler ve destanlar doğmaktadır ve bu anlatılar birkaç topluluğu birbirine bağlayarak millet oluşturabilmektedir. Yalan söz, masal, hikaye diye eleştirilen hatta bazı kişilerce saçmalık diye eleştirilen mitoloji aslında bir milletin oluşmasında büyük katkıda bulunmaktadır. Anlatılar etrafında toplanan toplumlar birbirlerine baktığında düşmanlık duygusu beslemezler çünkü aynı şekilde geldiklerine inanıyorlar, aynı tanrıya taptıklarını biliyorlar bu da sosyal birlikteliğin, sosyal faydanın gücünü arttırıyor ve ardından bir millet oluşuyor. Her dinde olduğu gibi semitik dinlerde de (Yahudilik, Hristiyanlık, Müslümanlık) mitoloji yer almaktadır yani dünyanın ve evrenin yaratılması, insanın yaratılması ve yaratılan her şeyin yok olması anlatılmaktadır ve bu anlatılardan sonra peygamberlerin mucizeleri, efsaneleri ve destanları bulunmaktadır. Bu verilen bilgi ışığında gidecek olursan dünya mitoloji üzerine kurulmuş bir canlıdır biz ise o mitolojiye bağlı yaşayan ve mitolojiyi yaşatan birer varlığız. Bölgelerden bölgelere mitolojik inanış değişmektedir ama neredeyse tüm kadim ırkların mitolojisine baktığımızda sanki zamanında tek bir mitsel inanış varmış da sonradan insanların göç etmesiyle ve farklı toplumların oluşmasıyla varyantlaşmış (çeşitlenmiş) gibi düşünürüz bunun nedenini bir örnekle vermek gerekirse insanın yaratılışıdır. Çoğu mitolojide insan yaratıldıktan sonra kandırılır ve suç işler cennetten kovulur ve dünyada yaşamaya başlar. Semitik dinlerden biri olan Müslümanlık’ta mitolojiye baktığımız zaman bir yaratan (Allah) vardır. O her şeyi bilir ve her şeyi görür, her şeyi istediği zaman yapar ve istediği zaman yıkar, insanı yaratmıştır ve uyarısına rağmen yasakladığı şeyi yapan insanı cezalandırarak dünyaya gönderir ve orda yaşamaya mahkum eder. Bu kısaca anlattığım Müslümanlık’ta olan tanrı ve onun insanı yaratmasıdır. Mitolojiye karşı çıkamayız dinler/inanışlar mitolojiden doğduğu için büyük bir sosyal birlikteliği sağlamakta örnek olarak dinlerden alıntı yaparsak Hristiyan ve Müslümanlara bakalım iki ayrı din ama o dine mensup olan milyonlarca insan var bunun nedeni dinin içerisinde barındırdığı yaratılış ve kaderin bulunduğu mitolojik anlatılar ve inanışlardır.

 

 

Kaynakça

ADİL ÇELİK, Kırgız Arkaik Destanları ve Mitoloji, 2020, Paradigma Akademi

ABDÜLKADİR İNAN, Eski Türk Dini Tarihi, 1976, Milli Eğitim Basımevi

EMEL ESİN, Türk Kozmolojisine Giriş, 2001, Kabalcı Yayınevi

UNO HARVA, Altay Panteonu, 2015, Doğu Kütüphanesi

PINAR DÖNMEZ, Türk Mitolojisi Üzerine Türkiye’de Yapılan Yayınlar ve Bibliyografyası ve Bu Yayınların Analizi, 2001

EDA AYDIN, Süreli Yayınlardaki Türk Mitolojisi Üzerine Yapılan Çalışmaların Halkbilimi Açısından Değerlendirilmesi, 2009

BİRSEL ÇAĞLAR, Türk Mitolojisinde Dört Unsur ve Simgeler Üzerine Bir İnceleme, 2008

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Talha TERCAN Arşivi

Folklor nedir?

23 Aralık 2024 Pazartesi 09:56

Folklor nedir?

22 Aralık 2024 Pazar 09:22