USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

SEVGİLİ ANNELER, BABALAR!

23-09-2022

İnsan dünyaya geldiğinde bir bilgi birikimi halindedir. Genetiğinde atalarından izler taşır. Genetik yapı diye genel olarak adlandırdığımız bu durum çevresel faktörlerle desteklenmelidir. Bu destekleme genetik yapımızdaki sağlığımızı olumsuz etkileyebilecek özelliklerin ortaya çıkmasını engelleyici olabileceği için önemlidir. Peki nedir bu çevresel faktörler derseniz hemen söyleyeyim: beslenme düzeniniz, egzersiz sıklığınız, uyku kaliteniz, çalıştığınız-okuduğunuz ortam, stres yönetiminiz,… gibi sıralayabiliriz. Bugün ben en önemli çevresel faktörlerden biri olan ‘Beslenme’ üzerine birkaç şey söylemek istiyorum.

Beslenme bir kültürdür, nesilden nesle aktarılır ve sağlığımıza önemli ölçüde yön verir. Çocukluk çağında başta obezite olmak üzere pek çok hastalıktan bahsettiğimiz bugünlerde annelerimize, babalarımıza büyük sorumluluklar düşmektedir. Çünkü bebeklik döneminde doğru beslenmeyen, çocukluk çağında gerekli beslenme eğitimi almayan her birey okula başlayınca okulda, bir diyetisyen desteği alınca kontrollerinde ya da üniversitede yurtta, toplu yemek yerlerinde sorunlarla karşılaşmaktadır. O yüzden evde beslenme eğitimine önem vermek zorundayız.

Beslenme eğitimi gözlemle başlıyor.

Bebekler çok iyi gözlem yeteneğine sahiptir. Yemek sofralarında kendi yemese bile bulunan bebekler bir müddet sonra ağzına kaşığı götürmeye çalışır. Bu onun gözlemini uygulama isteğidir, sizin öğrettiğiniz ya da istediğiniz bir davranış değildir. Ya da madalyonun diğer yüzünden bir örnek verelim: çocuklarınız sofradayken eşinize etsiz bir sebze yemeği yaptı diye hayıflanan bir babaysanız, çocuklarınızda bu algı oluşabilir. İyi bir rol-model olmaya çalışalım.

Beslenme ve sevgiyi birbirine karıştırmayalım.

Çocukluk çağında her gün farklı renklerde sebzelerden, meyvelerden sofralarımızda bulunduralım. Çocuğunuzun sevmediği besinler olabilir, saygı duyalım. Israr etmeyelim ancak belli bir süre geçtikten sonra sevmediği besini farklı bir şekilde sunalım. Örneğin ıspanak yemeğini sevmediyse 10 gün sonra ıspanaklı börek yapmayı deneyelim. Tek bir besin grubuna takılı kalmayalım. Poliklinikte de sık duyduğum bir cümle ’Sadece köfte-patates yiyor, aç kalmasın diye çoğunlukla onu yapıyorum.’ Bu doğru bir tutum olmuyor, beslenme eğitimi ile sevgiyi birbirine karıştırıyoruz. Bu da çocuğumuzda ‘Yemezsem zaten dayanamayıp sevdiğim besinleri annem yapıyor.’ algısı oluşturuyor yeni besinler tatmak konusunda geri duruyor. Ya da daha ileri yılları düşünelim üniversitede yurtta o yemek çıkmadığında mutlu olmuyor, eşinin farklı yemekleri yapmasını istemiyor, … gibi sorunlarla karşılaşıyoruz.

 

 

 

 

Sofralarımız bir iletişim aracıdır.

Yemek düzeninin, saatinin olması, ev halkının bağlı kaldığı ‘sıfır atık’ ilkesi gözetilerek yapılmış yemek planlaması çocukların beslenme alışkınlıklarını olumlu etkiliyor. Sofra adaplarından bahsetmek, yemeği yapana teşekkür etmek, herkese afiyet olsun demek ya da sofra dualarımız gibi geleneklerimizi sürdürmek sofranın bir iletişim aracı olmasını da sağlıyor.

 

Yasaklama değil kısıtlama.

Büyüme-gelişme çağındaki çocuklarımıza katkısı olmayan atıştırmalıklar, asitli içecekler, paketli ürünler yasaklanmamalı. Çünkü biz ev ortamında uzak tutsak da çocuklarımız birer fanusta değil. Okulda arkadaşından, televizyonda reklamdan görüp merak ediyor. Meraklarını gidermek, yasaklamamak ancak kısıtlı tüketmemiz gerektiğini anlatmak gerekiyor. Aksi halde ilk fırsatta harçlıklarıyla alıyor, arkadaşından istiyor ya da dedesini, ananesini görünce hemen söylüyor. Bu istek noktasına getirmeden çocuklarımızda ‘Zaten ben istemeden de böyle besinlerin tadına annem ve babamla bakıyorum benim için ulaşılmaz değil, almasam da istemesem de olur.’ algısını oluşturmak gerekiyor. Bu bahsettiğim tüm noktalar anne ve babalarımızın sağlıklı beslenmenin temelini atması oluyor.

 

Bir de düşünelim hepimizin elinde somun ekmeği yerken ya da mutfak tezgahında yardım ederken bir çocukluk fotoğrafı vardır ya da bir besin alerjisi öyküsü, sevdiği bir yemek kokusu,.... Bunlarda hatırladığımız kıymetli beslenme kültür parçalarımız aslında. Ben bugün tüm bu satırları mesleğime dayanarak dile getirdim ancak yazımı tamamlarken şunu düşündüm, gazetedeki köşemde samimiyetle dile getirmekten de çekinmedim. Annem ve Babamın mesleğimi öğrenirken edindiğim bu bilgileri bana çocuklukta uyguladıklarını fark ettim. Belki de beslenme kültür parçalarımı biriktirerek geldiğim için sağlıklı beslenmeyi soluksuz anlatmayı, yazmayı seviyorum. Bunu bilmiyorum ancak makarna yerken döktüğüm makarnalarla çekilmiş fotoğrafımı da 2 yumurta yedim diye alerji olup hastaneye telaşla götürüldüğümü anlatmalarını da sevdiğimi biliyorum! Beslenmenize bir de bu gözle bakın isterim, çocuklarınızın gözünde doğru beslenme öyküleri bırakmak, ruhlarını da beslemek için çabalayın isterim.

Ve müsaadenizle bu hafta içinde hem Annemin hem Babamın doğum günü vardı. Yazımın sonunda da kendilerinden sıkça bahsettim, beslenme kültürüme, mesleğime kattıklarının hakkını ödeyemem ama en azından bu yazımı kardeşim ve benim adıma Canım Annem ve Canım Babam’a ithaf etmek isterim.

Tüm Annelerimize, Babalarımıza sevgilerimle! Sağlıcakla kalın.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?