USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

MAHKEME İLAMLARININ İCRA EDİLEBİLİRLİĞİ HUSUSUNDA YAŞANILAN PROBLEMLER

29-10-2018

         Vatandaşlarımızın yaşadığı problemlerin adil, hızlı ve etkin şekilde Mahkemelerde çözüme kavuşturulması hukuktan, hukukun uygulayıcılarından temel beklenti olarak karşımıza çıkmaktadır.

         Bu yazımda üzerinde duracağım konu, verilen Mahkeme kararlarının (teknik deyimi ile ilamların ) uygulanabilirliği, icra edilebilirliği konusundadır.

         İlk Derece Mahkemeleri kararları verdikten sonra şartları oluşan tüm kararlar önce İstinaf Kanun yoluyla Bölge Adliye veya İdare Mahkemeleri ilgili Hukuk veya Ceza Dairesi Başkanlıklarına, akabinde ise yine şartları taşıyorsa davanın yargı koluna göre Yargıtay veya Danıştay´da ilgili Hukuk veya Ceza Dairesi Başkanlıklarına taşınarak hukuki süreç tamamlanır ve kesinleşir.

         Gerek ilk derece Mahkemelerden, gerekse Yüksek Mahkemelerde  verilen bazı kararların icra edilebilirliği, uygulanarak verilen karardaki mağduriyetin giderilmesi uygulamada en ciddi sorunlardan bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

         Şöyle ki;

         Eğer İlk Derece Mahkemelerinde verilen kararlara karşı davanın tarafı olan ve sonuç aleyhine kesinleşen kişi veya kurumlar tarafından Mahkeme ilamında belirtilen yükümlülük anlaşma / uzlaşma ile yerine getirilmezse bu defa, İlk Derece Mahkemelerinde verilen kararların/ ilamların yerine getirilebilmesi için İcra İflas Kanunu hükümleri uyarınca icraya taşınarak icra edilebilirliğinin sağlanması zorunluluğu karşımıza çıkmaktadır.

         İcra Daireleri nezdinde tüm Mahkeme kararlarında belirtilen hükümlerin davada lehine sonuç çıkan tarafın talebi üzerine yerine getirilmesi gerekmektedir.

         Örneğin; alacak davasında dava lehine sonuçlanan alacaklının karar ile birlikte icra işlemlerini başlatması üzerine aleyhine borç hükmedilen davalı tarafın bu bedeli ve ilgili diğer yargısal giderleri ödemesi zorunlu hale gelmiştir. Yine benzer şekilde haksız ve hukuka aykırı eylem sahibi bu eylemsel sorumluluğundaki kusuru oranında aleyhine hükmedilen tazminat miktarını ödemek zorundadır. Konuya açıklık kazandırmak adına birkaç örnek verdim. Tabi bu örnekler her davanın, her yargı kolunun mahiyetine göre çoğaltılabilir.

         Esasen sıkıntı bir kısım Mahkeme kararlarının İlk Derece Mahkemelerince verildikten sonra hemen icra edilebilir olması ve icraya konularak ifasının yapılabilirliği, bir kısım Mahkeme kararlarında ise kesinleşme adı verilen İlk Derece Mahkeme kararının açıklanmasından Yüksek Mahkeme kararının açıklanması anına kadar bekletilmesi zorunlu olan kararlar olarak farklı iki tasnifte karşımıza çıkmaktadır.

         Aile Hukukundan doğan tazminatlar, (nafaka alacakları hariç), gayrimenkul davalarında gayrimenkulün aynından doğan davalar, ceza mahkemelerinde verilen kararlarda hükmedilen tazminat, yargılama giderleri, Yüksek Mahkeme kararı beklenmeden kesinleşmemekte, bu şekli ile de kesinleşmeden icrai hükümlere konu olamamaktadır.

         Ancak, bu durumun tam aksine, alacak, tazminat, İş Mahkemelerinde verilen işçi alacağı ve tazminatlar gibi kararlar ise hemen İlk Derece Mahkemesinin kararından sonra tebliğ edilerek birlikte icrai işleme konu olup, icra edilebilir aşamaya gelmektedir.

         Belki ilk bakışta bu durum Mahkeme kararını vermiş tahsil cihetine gidilsin gibi iyi niyet ile yorumlanabilir ancak, İlk derece Mahkemelerinden verilen ve Yüksek Mahkemeler nezdinde yapılan incelemelerde gerek kısmen bozma gerekse tümü ile yani yüzde yüz davanın diğer tarafı lehine bozma kararları verilmesi ( İlk Derece Mahkemelerinin kararlarının maddi vakıa ve hukuki denetimde eksik veya hatalı bulunduğunun tespiti sonucunda ) durumunda bu kez kendisine İlk Derece Mahkemesinin hatalı kararı sonucunda icra ve haciz sebebi ile ödeme yaptırılan ama esasen gerçekte haklı olan, bu haklılığı da Yüksek Mahkemece tespit edilen davanın tarafı arada yapılan inceleme süre zarfında açıkça mağdur olmaktadır. Bir de eğer ödeme yaptı ise bu kez bu ödemenin geriye tahsil imkânının kalmaması durumu apaçık ve farklı bir mağduriyeti de beraberinde getirecektir.

         Tüm bu sebepler ile, mevcut icra edilebilirlik konusunda belirttiğim sıkıntının aşılmasının en temel yolu, Adalet Bakanlığımız bünyesinde üzerinde durulan yargı reformu paketindeki süre uygulamalarının yargının bağlı bulunduğu üçüncül etkiler ( bilirkişi/ uzman raporları da dikkate alınarak ) de değerlendirilerek etkin hale getirilmesi ve yine aynı zamanda bir kısım kararlarda İlk Derece Mahkemelerindeki kesinleşmelerin beklenilmesi veya beklenilmemesi şeklindeki ayrımlar değil, Yüksek Mahkeme incelemesi için şartları oluşan tüm kararların kesinleşmesinin beklenilmesi olmalı ve bu çelişki ortadan kaldırılmalıdır.

         Son olarak akla davanın aleyhine sonuçlanması muhtemel tarafının malvarlığını kaçırma/ devretmesi gündeme gelebilir. Hukukta bunun da ihtiyati haciz ve ihtiyati haciz nevinden ihtiyati tedbir mahiyetindeki uygulamalar ile yargılamanın en başından durdurulabilmesi mümkündür. Bu uygulamalar sayesinde hak kaybı yaşanmaz.

         Ancak, yazımın bütününde belirttiğim konuda ise sunduğumuz çözüm önerileri daha kalıcı şekilde sorunları bitirecektir...

         Umudumuz biz uygulayıcıların hukuki problemlerde sesinin duyulması ve vatandaşımızın mağduriyetinin her anlamda giderilmesinin teminidir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?