USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

ÖĞRETMENİN EMEKLİSİ OLMAZ

05-05-2024

“Her mesleğin emeklisi olur ama öğretmenin emeklisi olmaz” bir de “Öğretmenin emeklisi olmaz, rahmetlisi olur.” denir ya… Genellikle eski toprak ya da idealist öğretmenler için söylenebilecek sözlerdir bunlar. Bu tarz öğretmenler genelde kendilerini ölene kadar öğretmeye ve aydınlatmaya adamışlardır.

 

Gerçekten de öyle olmalıdır. Öğretmen ömrünün sonuna kadar öğretmen kalmalıdır. Öğretmenin bütün yaşamı öğretmekle, eğitmekle geçmeli; hâl ve hareketleriyle, davranışlarıyla, duruşuyla, oturuşu ve kalkışıyla, konuşmasıyla velhasıl yaşadığı her an her yönüyle örnek olmalı, yol göstermeli; hayat boyu içindeki öğretme, yol gösterme ateşi hiçbir zaman sönmemelidir.

 

Öğretmen; hayata, umuda, yeniliğe, insanlığa, öğrenmeye faydaya dair cümlesi bitmeyen, yılmayan ve yorulmayandır. Bu yüzden de “Öğretmenin emeklisi olmaz, emektarı olur.” demek sanırım yerinde olur.

 

Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün “İnsanlık toplumunun en fedakâr, en saygıdeğer unsurları hiç şüphesiz öğretmenlerdir” sözü öğretmenin ve öğretmenlik mesleğinin önemini açıklayan en değerli sözlerindendir.

 

İşte Cumhuriyetin öğretmenleri 100 yıldır, bu güzel ülkede, ülkenin güzel evlatlarına, güzel insanlarına millî mücadele ruhunu aşılayarak doğruyu, hakikati öğretiyor ve onların fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller olarak yetişmeleri için yol gösterici ve rehber olmaya devam ediyor. 

 

Bildiğimiz gibi eğitim, öğretim çağındaki bireylere bilgi kazandırma, kazanılan bilgiyi ise yararlı hale getirme sürecidir. Ömür boyu devam eden bu süreçte, yaşı ve işi ne olursa olsun, herkes hem öğretmen hem de öğrencidir. Öğrenme ve öğretmenin ne yeri ne de zamanı vardır. Dünyanın her yanında insanlar hayatı daha bilinçli yaşayabilmek için sürekli öğrenmek zorundadırlar.

 

Bir millet varlığını devam ettirebilmesi, ayakta durabilmesi, güçlü ve müreffeh bir şekilde geleceğini garanti altına alabilmesi için gelecek nesilleri yetiştirecek, hayata hazırlayacak eğitimcilere, öğretmenlere önem vermesi ve onların değerini çok iyi anlaması gerekmektedir.

 

Toplumumuzun, gelenek ve göreneklerimizin yaş konusundaki tutumları, yaklaşımları da çok yanlış aslında. Bu bakış açısına göre, "İnsanlar emekli olana kadar çalışmalı, sonra evden kendini oyalayacak bir yerlere örneğin kahveye, kahveden de eve gidip gelmeli; bu kişi kadınsa ve çalışan evladı var ise onların torunlarına bakmalı, büyütmeli özellikle iş ve çalışma hayatına dair hiçbir işe karışmamalı, bunu yeni yetişenlere bırakmalı ve neticede yavaş yavaş ölümü beklemelidir!" 

 

Öncelikle şunu iyi idrak etmek gerekir ki: Her yıl bir yaş ilerlemek neticede yaşlanmak ömrü olan herkesin yaşayacağı bir süreçtir, asla bir kusur değildir. Bu insanlar, toplumda en fazla bilgi, görgü ve tecrübeye sahip olan insanlardır. Bu yaşa gelen insanları hemen dışarı atan sistem aslında kendisine zarar vermektedir. O dışlanan insanlarla birlikte işletmelerin değerleri, kültürü ve birikimi de kaybolmaktadır.

 

İnsan fıtratına, yaradılışına, inançlarına, tarihi yaşayış ve karaktere hiç de yakışmayan oturup ölümü beklesin anlayışı, yaklaşımı ne kadar da yanlıştır, üzücüdür ve ürkütücüdür. Bu nedenle insanlar hayatlarını öğrenmeye ve öğretmeye adamalıdır.

 

Bir insanın en büyük ve getirisi, en yüksek varlığı, tecrübesi ve bilgi birikimidir. Tecrübenin, yaş açısından büyük ve küçük diye ayrımı olmadığı da bir gerçektir. Tecrübe çok büyük bir yol göstericidir.

 

Kişinin çeşitli konularda okuyarak, araştırmalar yaparak, denemeler yaparak öğrenmesi ve öğrendiklerini uygulaması ile elde ettiği tecrübeler en değerli ve çok pahalı tecrübelerdir. Yaşanılanlar ve onların bıraktığı acı veya tatlı izler hep birer tecrübedir. Yaşanılanlar üzerinde kafa yormakta bir tecrübe olduğu gibi her bir başarısızlığın ardından oturup uzun uzun düşünmek, analiz yapmak de bir tecrübedir. Bu da ancak o işte uzun zaman harcamayı gerektirir. Bu durumda da yaş faktörü ortaya çıkar.

 

Onlara değer vermek önemli günlerde ve rahatsızlandıklarında ziyaretlerine gitmek kadar, onların bilgi ve tecrübelerinden ömür boyu yararlanmaktan geçer. "Gençlik düşünebilseydi, ihtiyarlık yapabilseydi" sözü bu konuda ne kadar anlamlıdır. Eğitim ve öğretim tecrübelerini paylaşmayı isteyen ve tavsiyelerde bulunmayı arzu eden, katkı sunabilmek için bekleyen bu insanlardan yararlanılmaması ne kadar da acı…

 

Çünkü yılların tecrübesine sahip o insanların başkalarına ihtiyacı yok, bu toplumun onlara ihtiyacı fazlasıyla var. Bu insanların değerini bilmek, takdir etmek ve topluma yararlı katkılar sunmalarını sağlamak toplumu güçlendirir, topluma kazanç sağlar. Ama yapılan onları unutmak, onları görmezden gelmek, kendilerini değersiz hissetmelerine neden olmaktadır.

 

Oysa her yaş ve kültürden insanlardan faydalanmak, onlara iş ve sosyal hayatın içinde hakkettikleri saygıyı göstermek toplumun en önemli görevidir. Gelişmiş medeniyetler ve akıllı insanlar başkalarının hazır tecrübelerinden her daim yararlanmayı çok iyi bilirler. Geçmişten günümüze tarih; bilim, kültür, sanat, eğitim ve üretene değer veren milletlerin başarı örnekleriyle doludur...

 

Gerek sanatta gerekse bilim alanında, toplumumuzun insanların etiketine değil hayata yaptıkları olumlu katkılarına ihtiyacımız vardır. O da bir tecrübeye ya da tecrübeli insanların desteğiyle mümkündür.

 

Tarihten çok iyi biliyoruz ki, insanların faydalı işler yapmasına hiçbir yaş engeli yoktur. Bugün hâlâ rahmet, minnet ve saygıyla yâd ettiğimiz, gönül dünyamızda emsalsiz bir yerleri olan pek çok kişiyi sayabiliriz.

 

Örneğin Eyüp Sultan.  90 yaşından sonra İstanbul’un fethi için sefere katılmış, surların dibinde şehit olmuştur. Yüzyıllar önce yaptığı dünya haritası ile akıllara durgunluk veren büyük denizci Piri Reis, Mısır valisi tarafından Kahire’de astırıldığında 81 yaşındaydı ve o sırada Hindistan seferine hazırlanıyordu. Büyük mimar Sinan, ustalık eserim, dediği Selimiye’yi yaptığında 86 yaşındaydı. Cihan Sultanı olan Kanuni, 72 yaşında öldüğünde savaş meydanlarındaydı. Dünyaca ünlü tarihçimiz Halil İnalcık, ömrünü tamamladığında 100 yaşındaydı. Ömrü boyunca bilimin emrinde çalıştı. Arama motorunda “Türk bilim insanları listesi” diye sorgulama yaptığınızda çoğu ileri yaşlarda olan kayda değer Türk mucit, bilgin, kâşif ve bilim insanlarının isim ve uzmanlık alanlarını içeren listeye ulaşmak mümkün.

 

Şayet insan mesleğine aşıksa meslek sadece okulda ya da iş yerinde değildir. İnsan, bir anda sokakta bile mesleğiyle ilgili bir şeylere, birilerine katkıda bulunabilir. Peygamber Efendimiz “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” hadis-i şerifiyle “Hayat Boyu Öğrenme” kavramını ve oku­ma­nın yaşının, emek­li­sinin olmadığını asırlar öncesinden ifade etmiştir.

 

Biz öğretmeniz çocuklarımıza   doğru düşünmelerini sağlamak için akıllarını doğru eğitmek için mücadele eden, öğreten insanlarız, o yüzden öğretmenin emeklisi olmaz, o yüzden öğretmenin bütün yaşamı öğretmekle geçer, eğitmekle geçer. Her ba­şa­rı­lı Pa­di­şa­hın, ba­şa­rı­lı bir si­ya­si­nin ar­ka­sın­da birer Ak­şem­sed­din­ler varsa orada ba­şa­rı var­dır.

 

Cumhuriyet tarihinin neferlerinden biri olarak, öğretmen olarak bu topraklarda var gücümle eğitime katkıda bulunmaya devam etmeyi kendime bir görev addediyorum.

 

Anadolu insanının ümit ve güven kaynağı ve her dönemin bilge öğretmeni Yunus Emre'nin bilim için söyledikleri, eğitim için de geçerlidir. Çünkü Yunus Emre bu şiirinde özetle ilk önce insanın kendini keşfetmesi gerektiğini anlatır. İyi bir insan olmadan hangi konuma gelinirse gelinsin ortaya güzel şeyler çıkarılmayacağından bahseder.

 

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendin bilmezsin

Ya nice okumaktır

 

Okumaktan murat ne

Kişi Hak'kı bilmektir

Çün okudun bilmezsin

Ha bir kuru ekmektir

 

Okudum bildim deme

Çok taat kıldım deme

Eğer Hak bilmez isen

Abes yere gelmektir

 

Dört kitabın mânâsı

Bellidir bir elifte

Sen elifi bilmezsin

Bu nice okumaktır

 

Yiğirmi dokuz hece

Okursun uçtan uca

Sen elif dersin hoca

Mânâsı ne demektir

 

Yunus Emre der hoca

Gerekse bin var hacca

Hepisinden iyice

Bir gönüle girmektir

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?