
Yasemin KAYA
YOL HAYALLERİ
Beylik cümleler vardır hani: “Hayat bir yoldur.” derler ya da “Ömür biter, yol bitmez.” Hayat, hakikaten bir yoldur, senelere yayılan, iki yanı çakırdikenli, bazen çiçek kokuları bazen atık kokuları içinde akıp giden; geriye dönüp tekrar aynı yoldan geçmenin, aynı manzarayı görmenin imkânsız olduğu; menzili mezar olan bir yol.
Bugün mecâzî anlamlı o yoldan değil, gerçek anlamıyla gittiğimiz, döndüğümüz, çiğnediğimiz yollardan bahsedeceğim. Ömrümüzün her deminde bir yerden yere varmak için tükettiğimiz yollar; bizi bir yerlere kavuşturan, bir yerlerden ayıran, hiç bitmeyen yollar ve yol hikâyelerimiz.
Benim yol hikâyem, çok erken yaşlarımda başladı, yatılı okul sınavlarını kazanınca tanıştım otobüs terminalleri ve şehirlerarası otobüslerle. Büyüdüğüm şehrin doğusundaki o şehre ilk yolculuğumu babamla birlikte yaptık. Gözü açılmamış, kapalı bir çevrede büyümüş on dört yaşında, bir kızın ürkekliği ve genç bir ruhun macera merakının heyecanı vardı üzerimde. Sonra aynı yolu, her yıl yarıyıl ve yılsonu tatillerinde olmak üzere dört kez gelip gittim, bu üç yıl sürdü. İlk yıllar ailemden ayrılmanın, son yıl okulumdan ve arkadaşlarımdan ayrılmanın kederiyle gittiğim, bazen gözyaşlarıyla suladığım o yollar. İnsan nereyi severse, nereye alışırsa orası vatan, ayrılıp gittiği yer gurbet oluyormuş, bunu o yaşlarda öğrendim.
O eski püskü takır tukur otobüslerde genellikle gece yolculukları yapardık, varacağımız yere sabah aydınlığında ulaşmak için. Gece bütün gizemli heybetiyle dünyaya çökünce duygular daha bir ağırlaşır, zihin hakikat çizgisinden hayal çizgisine çok çabuk kayar. İki yanında bazen yeşilin köpürdüğü, bazen sarının hasta ettiği, bazen beyazın parladığı mevsim mevsim yollar gördüm.
İçerde ışıkları sönük otobüs, farların zayıf ışığıyla yarım yamalak aydınlanan yolda, tükenmez bir inatla varış noktasına koşarken başını cama dayayıp hızlıca geçen manzaraları izlemenin hazzı hiçbir şeye benzemez. Bu, ıssız bir dağın en tepesinde oturup yıldızlı bir gökyüzünü seyretmenin zevkiyle aynı şeydir. Ayağa kalksan semadan istediğin yıldızı -daldan meyve koparır gibi- koparacak gibi hissedersin hani ve göğün sonsuzluğu içini ürpertir. Bu büyüklükte ölümün bile bir son olmadığını fikreder, ölümsüzlüğünü keşfedersin; bu gökyüzünü yaratan, seni de yaratmıştır ve üstelik seni bu muhteşem gökyüzünü görmenin, izlemenin, üzerine düşünmenin bilinciyle donatmıştır.
Yollar da benzer hisler uyandırır bende. Çoğu kere yolun aşağısında, titrek, cılız ışıklarıyla köy evleri görürsün, acaba orada yaşayan insanlar nasıl kişilerdir, gurbeti bilirler mi, ayrılığı hiç yaşadılar mı gibi sorular geçer zihninden. Ne olursa olsun çok mutlu ve rahat olduklarını düşünür, onlara imrenirsin, sıcak bir yuvanın özlemi bütün damarlarını elektrikleyerek bedeninden geçer. Bazen garip bir çeşme görürsün, kimden gelip kime gittiği bilinmeyen gizli bir iyilik gibi kendi kendine şırıldayarak akıp toprağa dağılır, suyunun dünya durdukça aralıksız akacağına inanırsın. Boş arazilerden geçerken otobüsle başa baş koşan bir kır at düşlersin bazen. Sanki senin izindedir, seni yalnız bırakmamak için gideceğin yere kadar gelecektir. Beyaz yeleleri uçuşurken güçlü toynakları toprağı taş kaya demeden döğer, arada asil başını yukarı kaldırarak ön ayakları üzerinde dikelerek seni selamlar. Sen gittikçe hemen seninle aynı hizada koşmaya devam eder, sabırla, sadakatle, sevgiyle. “Korkma, üzülme, ben hep yanında olacağım, seni bırakmam.” der gizli açık bütün lisanıyla.
Gece yolla birleşince, düşler ülkesine bin bir kapı açılır, o bin bir kapının ardında benzersiz güzellikler, hisler, fikirler, hayaller vardır, fakat hepsinin üstüne çıkmaz bir boya gibi biraz keder bulaşmış, biraz hüzün sinmiştir nedense.
Yol hikâyem, üniversite yıllarında da devam etti. Bu defa batıya doğru sayısını unuttuğum yolculuklar yaptım, o zamanlar ne hızlı tren vardı, ne uçak yolculukları bu denli ulaşılabilirdi. Onun için çok saatleri, haftaları, ayları, seneleri kara yollarına sere sere yaşadım. Yol kederim, uzun yıllar devam etti tâ ki bir yere yerleşip oranın sâkini oluncaya kadar. Sonraki seyahatler ya tatil ya gezi için olunca yollardan ve yolculuklardan keyif almaya bile başladım fakat gecenin indiği zamanlarda keder izi, hüzün kokusu yollardan hiç çıkmadı.
Şimdi şunu biliyorum ki ömür oldukça yol olacaktır, bazen hiç hesapta olmayan yollar, yolculular çıkıyor insanın karşısına. Ve bunlar - kısa ya da uzun mesafe- hiç bitmeyecek. Yolu ve yolculuğu sevmeye mecburuz. Belki şunu bile demek lazım: “Allah, yoldan geri koymasın.” Canımız sağ oldukça bir yerlere gideceğiz, bir yerlerden geleceğiz. Sevgili de demiş ya: “Dünyada bir yolcu gibi ol.” Yolumuz açık, yükümüz güzellik, iyilik olsun.
Yolun ve yolculuğun bütün anlamlarınca yollarımızın hep en sevdiklerimize çıkması, varacağımız yerlere sevgiyle, sağlıkla, huzurla, mutlulukla kavuşmak dileğiyle hepimize “İyi yollar, yolculuklar” diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.