Sevmek mi Sevilmek mi?

Berat Yönez

4 yıl önce

 

Gönülden çıkmıyorsa kelimeler, en iyi ihtimal kulaklardır muhattabı.

Akıl süzgecinden geçmiyorsa kelimeler, en iyi ihtimal bir cahildir muhattabı.

Gönülden mi çıkıyor kelimeler, zinhar istikamet gönülden başka bir yer.

Derler ki seviyorum ama sevilmiyorum. Ve yine derler ki gönülden sevenin sevilmemesi mümkün değildir.

İlk söylenilen sevgi, nefisten olsa gerek. 

Bana kalırsa, seviyorum ama sevilmiyorum derken bile sevilmek için sevdiğini bihassa sadece sevilmek istediğini dahi çıkarabiliriz.

Emel Sayın´ın "Mavi Boncuk" şarkısında da söylediği gibi herkes sevmeye sevilmeye muhtaç. Sahiden herkes sevmeye ve sevilmeye muhtaç mıdır?

İnsanoğlu sadece sevmeye muhtaçtır. Fakat bir şartla!

Bu düşüncemin, yazımın sonunda anlaşılacağını ümit ederek, bana o değerli vaktinizi ayırmanızı rica ediyorum. Aksi taktirde yanlış anlaşılması oldukça beni üzecektir.

Nefsanevi sevilmek, sevgiyi doğurmaz fakat ruhani sevilmek sevgi doğurur.

Sevgiyle yaratan, yarattığı her şeyi güzel kılan "Çalabım", hiç yarattığı mahluku sevmeden olur mu?

Madem bizi seven Yaradanımız var o halde başka sevgilere neden ihtiyaç duyarız ki...

İhtiyaç duyarız çünkü gönlümüze hiç durmadan, bir an olsun aksatmadan gelen Rabbimiz´in sevgisini taşıyan kanalı tıkarız.

Bu kanalı tıkadığımızdan ötürüdür sevilmeye olan açlığımız.

Bu kanalı tıkamasak bile bu sevilmeye olan ihtiyacımızın olduğunu göstermez mi?

Kısmen gösterir ama sadece akılda biliriz. Hiç bir zaman sevilmeye ihtiyacımız olduğunu hissetmeyiz. Çünkü sürekli olarak bir sevgi akışı vardır. Tıpkı karnımıza görünmez bir kanalla yemek gelmesi gibi hiç açlığımızı hissetmeyiz ve yemeğe muhtaç olmayız.

Ne zaman kanalı kapatıyoruz o zaman karnımızda belirli belirsiz bir acıkma hissi oluyor. Ne yersen ye hangi yemeğin tadına bakarsan bak bir kere o "Eşsiz ve Sonsuz" lezzetin tadına bakmışsın bir daha başka yemek seni doyurur mu sanıyorsun ey gafil!

Gel gelelim sevmeye duyduğumuz ihtiyacın izahatını yapmaya: zamanında ihtiyaç duymadığımız için nefsimizin taşlarıyla ve kayalarıyla doldurduğumuz bir kuyu düşünün. Zaman gelmiş suya muhtaç olmuşuz, varmışız kuyunun başına. Muradımız sudan kasıt Allah sevgisini tatmaktır. Kuyunun başında durup kuyudan su talep etmekte nedir?. Kuyunun başına vararak zaten muradımızı belli etmiş oluruz. İnsanoğlunun hali, muradının en büyük nişanıdır. Peki muradımızı belli ettik de bu muradımızda da ne kadar samimi olduğumuzu göstermemiz gerekir. Zamanında büyük bir fedakarlıkla koyduğumuz o taşları ve kayaları incitmeyerek, birer birer kaldırarak, suyu ne kadar çok istediğimizi kanıtlamamız gerekir. Peki bu kanıt kimedir, neyedir?. Haşa kuyu bilmez mi suyunu isteyenin ne kadar istediğini, cömert olan Rabbim, sevgisini isteyene neden vermesin. O halde bu kanıt yine bizler içindir. Muradımızda ne kadar samimi olduğumuzu kendimize göstermek için çaba sarf etmemiz gerekir, emek vermemiz gerekir. İşte bütün bu zorluklara gerdiğimiz göğüsün adı sevmektir. "Sevgi, emektir" sözünü hatırladınız mı. 

Hülasa, insanoğlu sevgi suyuna ulaşmak için yani sevilme ihtiyacını karşılamak için önce o kendi elleriyle kapattığı "İlahi Sevgi Kanalını" severek açması gerekir. Muradımız sevilmektir kabul ama kanalı açmak için sevmek gerekir. Zaten kanal tamamen açıldıktan sonra ne sevmek kalır geriye ne de sevilmek derler.

Amacımız sevilmektir, aracımız sevmek. Araçsız amaca ulaşılmaz. Sözüm meclisten dışarı araca sahip değilsen amacın: araç edinmek olsun. İçinde hiç bir şüphe bulundurmayan Kur-anı Kerim´de ve sahih hadislerde de açıkca görüldüğü gibi bu dünya, Rabbimiz´in sevgisini kazanabilmek için en güzel aracı edinebileceğimiz yerdir. Araç edinme konusunda bizler için ne güzeldir Yunus Emre´nin şu hikmetli sözleri: " Yaradılanı severim Yaradandan ötürü.". Allah ile kurduğumuz ve daha sonradan tekrar kendi ellerimizle kapattığımız bu kanalı açmayı nasip eylesin. Muhabbetle ve sevgiyle kalın...

YAZARIN DİĞER YAZILARI