Bekir ÇÖL
OSMANLI VE CUMHURİYET DÖNEMİNİN KARŞILAŞTIRILMASI:
Altı yüz seneden fazla yaşayan Osmanlı 1900 lerin başında ömrünü tamamlamış Cumhuriyetin kurulması ile yaşamı son bulmuştur. Altı asırlık kıtalara hükmeden bir imparatorluktan bize ne kalmıştır bir bakalım.
Dinde ilim de fende, edebiyatta ne gibi gelişmeler olmuş, dünya devletleri içinde adımızı duyuracak bir insan yetiştirebilmiş miyiz? Dini ilimler de ne yapabilmişiz, halkın anladığı dile Allah’ın gönderdiği Kuranın bir Meali veya tefsiri yapılmış mı? Resulüllah’ın vefatından sonra doğru veya yanlış bir hadis ilmi doğmuş bir tanesi Türkçeye kazandırılmış mı? İmamı Azamın mezhebine tabi olduğumuz söylenir. Kendisinin veya talebeleri İmamı Yusuf veya İmamı Muhammed’in kitaplarından birisi Türkçeye çevrilmiş mi? İnançta, akaitte İslam âlemi karpuz gibi ikiye bölünmüş bir kısmı Şia ve bir kısmına da Ehli Sünnet denmiş. Ehli Sünnetçi olduğumuz söylenmiş, İmamımızın da Türk boylarında yetişen İmamı Matüridi olduğu öğretilmiş.
Ama bu Âlimin yazdığı kitaplarda Türkçeye kazandırılmamış, fikirleri de araştırılmamıştır. Osmanlı onu bırakmış Arap asıllı İmamı Eşariyi taklit etmeye başlamıştır. Osmanlı da âlim olmadığını gören padişahlarımız Mısırdan iki âlim ithal etmişler. Ebussud efendi ve İbn Kemal. Bir tane Balıkesirli Mehmet Birgivi’den bahsedilir. 16 tane kitap yazmış iki tanesi biliniyor. Osmanlı da âlim deyince birinci şart Arapça bilecek denmiştir. Onun için din bilgini geçinenler konuşacakları zaman Arapça kelimeleri Türkçe kelimelerden daha çok kullanmışlar ki büyük âlim oldukları anlaşılsın. Sadece Arapça yetmez birazda edebiyat dili bilmesi lazım.
Bu nedenle Edebiyat dilimiz de Farsça olmuş, şairlerimiz Farsça şiir yazmaya başlamışlar. Bu iki dili öğrenenler ne kadar bilgili olduklarını göstermek için konuştukları cümlelere Türkçeden çok Arapça, Farsça kelimeler katmışlar. Türkçe köylülerin kenar mahallelerin konuştuğu dil haline gelmiştir. Divan dili, kitap dili ilim dili halkın anlamadığı bir dil olmuştur. Sonraları Osmanlıca diye anılacak olan bu konuşma tarzında ne dediğinin anlaşılması değil anlaşılmaması istenmiştir. Bu durumu anlatmak için o günlerden kalma bir cümle yazayım:
“Babü ali kapısında huruç edip çıkarken, Bir süvari atlıya tesadüfen rast geldim.” Çok düzgün ve edebi cümle zannedilen bu kelime yığınında bir manada biri Türkçe, biri Arapça iki kelime bulunmaktadır. Dinleyenin hoşuna gider ama bozuk bir cümledir. Üç yüz sene Matbaa Gağur icadıdır diyerek Osmanlı sınırlarına sokulmadan beklenilmiş. Sonradan gelmesine müsaade edilse de atı alan üsküdarı geçmiş. Batıda çokça kitaplar basılarak bilim ve fen ilerlemiş Demiryolu, Hava ulaşımı, Motorun icadı Arabaların icadı derken biz henüz bir iğne yapacak tekniğe sahip olamamışız.
Osmanlının son döneminde bile okuma yazma oranımız % 8-9 geçmezken bugün Cumhuriyet Türki’yesin de bu oran % 97,6 ulaşmıştır. Mustafa Kemal önderliğinde Kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinde Diyanet işleri Başkanlığı kurulmuş, yüzlerce İmam Hatip açılmış, sayısız Kuran Kursu yapılmış. Yüzlerce Hoca tarafından Kuranın Tefsiri ve Meali yapılmış, Kuran anlaşılmış, Hadisler tercüme edilmiş, sahihi uydurması ortaya çıkmış, Fıkıh kitapları Türkçeye çevrilmiş, ibadetlerin nasıl yapılacağı ne okunacağı anlaşılmıştır.
İtikat kitapları anlaşılır hale getirilmiş imanın ne olduğu, şartlarının ne olduğu anlaşılmıştır. Kendilerini Allah dostu Evliya olarak gösterenlerin insanları kandırarak sömürdükleri, eskilerin bir lokma bir hırka ile geçinirken şimdiki tasavvufçuların, Tarikatçıların Holdingler kurdukları, köşklerde saraylarda oturdukları, limuzinlere, Mercedeslere, BMV lere bindikleri görülür olmuştur. Anladık ki Mustafa Kemalin kurduğu Cumhuriyetten rahatsız olanlar, Kuranın anlaşılmasından kuduranlar, uydurulan dinin yanlışlarının ortaya çıkmasından küplere binenler yanlışlarını savunamayacak kadar perişan olmuşlardır. Böyle giderse, Kuran anlaşılırsa bu kafalarına göre din uyduranlar kimseyi kandıramayacaklar. İşte bu nedenlerle saldırıyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.