Yeryüzünde ne kadar çok acı var. Yaşayana da acıya neden olana da insan deniliyor maalesef. Ve bu durum karşısında sözler kifayetsiz kalıyor bazen. Lügatteki en ağır kelimeler bile bunu izah edebilecek anlama sahip değil. Kahrolsak da üzüntümüzün tarifi olmasa da biz susmamakla, yazabildiğimiz kadar yazmakla söyleyebileceğimiz kadar söylemekle mükellefiz. Günü geldiğinde taşlar ve ağaçlar konuşacak da biz susacak mıyız? Susmak zulmü onaylamaktır, zulme taraf ve suça ortak olmaktır çünkü.
Burada tarihi anlatacak değilim çünkü tarih uzundur ve kısa anlatılmaz. İsrail ve Filistin arasında yaşananlar tarihsel olarak herkes tarafından farklı okunabilir. Görünen, gösterilen ve gerçekte olan bazen bambaşka olabilir. Şu anda yaşananları yorumlayabilmek için tarihsel bilgiye de ihtiyaç yok aslında. Tanık olduğumuz şey gayet basit.
Bana göre şu anda olanlar sivillerin katledilmesi, savaşın olmayıp işgalin olması, çocuk hastanelerinin, okulların bombalanması, bir halkın ölüm ya da göç arasında bir tercihte bırakılması, orantısız bir güçle bir ülkenin haritadan silinmesi, akıl ve vicdanın kabul edemeyeceği yok etme planı, bir yıkım stratejisi… Görüldüğü gibi çirkin gerçek apaçık ortada.
7 Ekim’den beri 21. Yüzyılın gördüğü en büyük gaddarlığı, ,insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyoruz. Günlerdir yüreklerimizi dağlayan haberleri, videoları izliyoruz, görüyoruz, okuyoruz. Herhangi bir dram ya da korku filminden izlediğimiz sahneler değil bunlar. Eşi benzeri görülmemiş bir sivil katliamına şahit oluyoruz.
İsrail uluslararası hukuku hiçe sayarak Gazze’ de tarihin en ağır katliamını yapıyor, taş üstünde taş bırakmıyor. Soykırım, işgalcilik, etnik temizlik, toprak genişletme… İsrail, Gazze'deki sivillere yönelik saldırıları binlerce masumun ölümüne sebebiyet vererek, vad edilmiş barbarlığın geldiği nihai noktayı gözler önüne seriyor. Anne, baba, çocuk, kadın, erkek, yaşlı, genç demeden yıllardır yaptığı gibi masum insanları her gün acımasızca öldürüyor. Kocaman bir bölgeyi hedef gözetmeksizin bombalıyor.
Yıllarca da aynı şeyi yapmadılar mı? Üzenlerine bombalar yağdırdılar. Mabetlerine girmelerine izin vermediler. Şehirlerini işgal ettiler. İnsanları zorla evlerinden çıkardılar, sürdüler, ambargo altında yaşattılar, yaşam hakkı tanımadılar. Hava, deniz ve karadan yıllardır abluka altına alıp, en temel hak ve özgürlüklerden yoksun bıraktılar. Yetmedi yıllardır kadın çocuk demeden yine dünyanın gözleri önünde yüzlerce sivili durmadan katlettiler. Bu devlet olmak demek değildir, bu açıkça terörizmdir.
Ve şimdi yine tüm dünyanın gözü önünde, hiçbir bahaneye gerek duymadan vahşetini göstere göstere yapıyor. Bu katliama sessiz kalanlardan cesaret alarak hem de. Bugüne kadar yaptığı hep yanına kaldığı için, ne savaş hukuku dinliyor, ne yaptırım endişesi var, Vicdan, merhamet, hiçbirisi yok.
Bu sadece insani bir suç değil, insanlığa karşı da işlenmiş de bir suç değil mi?
Dostoyevski "Ezilenler" kitabında şöyle anlatır: "Bütün gün bir aslanın yaşamını izlerseniz gün sonunda onun yakaladığı karacayı görünce mutlu olursunuz. Eğer gün boyu o karacayı izlerseniz aslan tarafından yakalandığında üzülürsünüz." 204 gündür devam eden bu soykırım ve işgal karşısında ise vicdanı kuruyan, gözleri kör olan, çocukların çığlıklarına kulaklarını tıkayan dünya devletlerinden hiç ses yok. Kılını bile kıpırdatmadığı gibi ‘’karacaların’’ ölümünü sessiz ve ağır bir biçimde izliyor ve kutluyor acımasızca.
Ne mutlu ki dünyadaki iyi insanlar kötülerden fazla ve onlar uzakta da olsa iyi ki varlar. Her geçen gün sayıları da artarak devam ediyor. Dünyanın her yerinde milyonlarca insan sokaklarda, meydanlarda İsrail terörünü lanetliyor. Dünyanın bütün vicdanlı insanları birleşiyor.-Dünya bir gün yeniden güzel bir yer olacaksa bu bir ‘vicdanlılar ittifakı’ ile olacak zaten -Sivil toplum hareketleri dünya basınında ses getiriyor. Her alanda inanılmaz bir duyarlılık sergileniyor.
Dünyada zulmün karşısında sessiz kalmayan vicdanlı insanlar, Filistin için kıyama durdu. Müslüman olan, olmayan herkes bu acıya ortak oldu. Filistin e yapılan bu soykırım adeta küresel intifadaya dönüştü. Onlar yok etmeye çalıştıkça tüm dünya Filistin oldu.
‘’Filistin, sadece Müslümanların değil, insanım diyen herkesin davası diyerek’’ tüm insanlığa insanlık dersi verdiler.
Şimdi artık herkes Filistin’i biliyor. Bu haksızlığı, bu acıyı bu zulmü dünya insanları biliyor ve hissediyor artık.
İnsani duyarlılığın bu kadar yaygınlaştığına, bu kadar yoğunlaştığına, bu kadar cesaretlendiğine hiç şahit olmadım bugüne kadar.
Filistin de ilk defa İsrail’e karşı geniş çapta bir direniş sergiliyor. Filistin halkı ilk defa onuru için top yekün ayaklandı. Önemli olanın "özgür olmak" değil "özgür kalabilmek" olduğunu çok acı bir biçimde olsa da tüm insanlığa gösterdiler. Onların cesareti ve direnci bize örnek olmalı ve güç vermelidir.
Hepimizin de bildiği gibi 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ydü. 10 binden fazla masum Filistinli çocuk maalesef bu günü göremedi.
Bir kelebeğin bile ömründen hayatları kısa olan o çocukların hayallerini çaldılar. Oysa hayalleri olmalıydı çocukların. Umut ve barış dolu bir geleceğe sahip olmayı hak eden çocuklardı onlar. Merhametin hiç gelmediği o ülkede çocuklar gülmüyor, durmadan ölüyor. El kadar bebekler her gün aç, susuz, ilaçsız, fosfor bombaları ile yakılarak katlediliyor. Gazze'de "henüz öldürülmemiş" çocuklar hastanede oyunlarla avutuluyor. Her biri avucuna ismini yazıyor. Gömülürken kimlikleri belli olsun diye.
Öldürülenlerin yarısının çocuk olduğu düşünülürse, öyle bir zaman gelecek bir devlet vardı, "çocuklarla savaştı" denilecek belki de.
1947’den beri bedel ödeyen ve izzetli bir duruş sergileyen bu millete, insanlık adına ümit olmalıyız. Amasız, fakatsız, lakinsiz… İnsanlığa dair bir nebze umudumuzun kalması için bunu yapmalıyız. Zulüm dayanılmaz boyuta ulaşmışken gün susmak günü değildir.
Son tahlilde,
Şunu bilmeliyiz ki Filistin sorunu yoktur, Filistin’in sorunu vardır. Bu insanlar yeterince savaş verdi. Tek istedikleri meşru olmak, hapishane de yasamak değil.
Ben bu satırları yazarken bile hala kan, ,gözyaşı, çaresizlik, zulüm, iyi ve kötünün mücadelesi yediden yetmişe devam ediyor. Gözlerimizin önüne serilen bu insani krize sırtımızı dönemeyiz. Şanlı tarihimizde mazluma yardım vardı. Şimdi sıra bizde Hepimiz elimizden ne gelirse yapmakla mükellefiz . Elimizden bir şey gelmiyor demeden önce elimizden geleni yapıp yapmadığımıza bakalım. Elimizden geleni yaptıktan sonra sorabiliriz: Elimizden başka ne gelir ki? Unutmayalım boykot bir şeydir, dua bir şeydir, gözyaşı bir şeydir. Hatta yerine göre çok şeydir. .Eğer elinden de bir şey gelmiyorsa dilinden ve kalbinden gelsin. Biz gereken neyse yapalım sonucu belirleyecek olan Allah’tır.
Gazze'yi savunmak hayatı, özgürlüğü, çocukları, kadınları, mazlumları, hak ve adaleti savunmaktır. Bu süreç nereye evrilirse evrilsin, ne kadar barbarlıkta zirve yaparsa yapsın, Filistin’in özgürlük mücadelesinde hem devlet, hem ülke, hem de millet olarak yanındayız. Bu konuda ateşe sırtında su taşıyan karınca misali tarafımız da tutumumuz da bellidir. Çocuk ve kadın öldürerek, hastane, okul bombalayarak galip gelmek kimseyi şerefli bir galibiyete ulaştırmaz. Hakkın, hukukun ve adaletin yanında olmayan bütün zalimler, mutlaka kaybeden olacaktır. Mazlumun öç aldığı gün zalimin zulmettiği günden daha korkunçtur ki buna inancımız da tamdır.
2023ve 2024 yılı Filistin’inde yaşanan o görüntüler, insanlığın ayıbı olarak tarihe geçti bile. Asla silinmeyecek de.
Son cümle olarak; dünyanın vicdanlı insanlarının dilinden günlerdir dünya meydanlarında yankılanan ve sadra şifa olan Filistin şarkısının da dediği gibi: ‘’ Sen çok çok yaşa Filistin ‘’