Bekir ÇÖL
TASAVVUFU TANIMAK! SÂDÂT-EFENDİLER!
Gavs’ın sohbetleri devam ediyor: İnsanın başı ne kadar darda kalıp sıkışsa, ne kadar zahmet ve meşakkat çekse, Mevla’sı Allah ve dostları Sadatı Nakşibendi olursa o kimse için gam olmaz. İnsan hiçbir zaman rehbersiz kalmamalı. Sadatı Nakşibendi’den bir evliya, “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” demiştir. İnsan Mevla ’sız, büyüksüz olamaz. Kendine büyük bir Mabut seçmesi lazımdır ki, o da ya Allah tarafından yahut ta şeytan tarafından olur. (Sohbetler s. 95)
Kısa İzah: Şu yukarıda ki ibarede o kadar sakatlıklar var ki insanı dinden, imandan eder. Birinci cümle de: “Mevla’sı, (dostu) Allah ve dostları Nakşibendi Sadatı olursa ona gam keder olmaz” diyor. Kişinin dostu, Mevla’sı Allah olursa başka dosta, Sadata muhtaç olmaz. Kişinin kurtuluşuna Allah’ın dostluğu yeterlidir.
Allah’ın dostluğu yetmiyormuş gibi başkalarını ortak etmek en büyük şirktir. İkinci cümlede Sadat’tan birisi demiş ki, “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.” Bu söz tasavvuf kitaplarında çok geçer. Kimi hadis der, kimisi falan evliyanın sözü dür der. Aslında sözün doğrusu: “Şeyhi olanın şeyhi şeytandır.” Çünkü müridi sapıtıp sapık yola düşürenler sadat zannedilenlerdir.
İşte ispatı: “Yüzleri yukarıdan aşağıya ateşe doğru çevrildiği gün, yazık bize! Keşke Allah’a boyun eğseydik ve Elçiye itaat etseydik” diyecekler. Ve diyecekler: Rabbimiz! Biz Sadatımıza ve büyüklerimize uyduk, ama onlar bizi yoldan saptırdılar. (Ahzap 66-67)
Ve devamında ki ayette “Ya Rabbi onlara iki kat azap ver ve onlara lanet et” diye yakarıyorlar. Şu tevafuka bak ki, Kur’an’ı Kerim de bir defa “Sadetena” geçiyor, o da kendilerine tabi olanların cehenneme gitmesine sebep olan Salat’tır, Efendiler olarak geçiyor.
Diyanetin yayınladığı beş ciltlik Kuran yolu tefsirinde bu ayete şu yorumu yapmışlardır: Allah insanlara akıl vermiş, ona yardımcı olmak üzere peygamberlerle çok değerli bilgi ve ölçüler göndermiştir. Asıl kullanılacak olan bilgi araçları bunlardır.
Bunları bırakıp da din, siyaset, cemiyet, sanat, medya vb. alanlarda meşhur veya karizma sahibi olmuş, otorite kazanmış olan veya öyle sunulan kimseleri taklit edenler, bunların söylediklerini ölçüp biçmeden, tenkide tâbi tutmadan kabul edip uygulayanlar ya doğru yoldan uzaklaşırlar veya tesadüfen onun üzerinde bulunsalar bile bunun şuurunda olamazlar.
Hiç kimseyi, dünyada ve ahirette “Filân dedi ben de inandım ve yaptım” gibi bir mazeret kurtaramaz; “İnsana senin aklın ve iraden neredeydi diye?” sorarlar. Kaynak: (Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 403) Yani şirk, inkâr ve küfürde efendilerine ve büyüklerine itaat edenler, onların kendilerini saptırdığını Yüce Allah’ın huzurunda şikâyete konu edineceklerdir.
Üçüncü cümle de geçen kelime ise tam bir felaket! Diyor ki: “Kendine büyük bir Mabut seçmesi lazımdır ki, o da ya Allah tarafından olur, ya şeytan tarafından olur. Yazar bu cümlede hatalı yazmadı veya dili sürçmediyse, anlaşılan mana Allah’tan başkasını “Mabud” edinmek demektir ki bu söz o zaman apaçık küfür olur.
Çünkü “Mabud” kendisine ibadet edilen ve kulluk yapılan demektir. Buda şeksiz, şüphesiz Yüce Allah’tır. Zaten günlük beş vakit namazını eda eden bir mümin kıyam da okuduğu Fatiha suresin de Allah’ü Teâlâ’ya şöyle söz veriyor:
“İYYAKE NABÜDÜ VE İYYAKE NESTEIN.” Yani: (EY RABBİM!) YALNIZ SANA İBADET EDER VE YALNIZ SENDEN YARDIM İSTERİZ” diyoruz. Keşke namaz kılan her Müslüman bu ayetin ne dediğini kendi ana dili ile söylese de anlamış olsaydı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.