Naciye Akarsu Akça

Naciye Akarsu Akça

Aile Sıcaklığı

Ahhh.. Bir fotoğraf dersiniz bakınca... Nasıl da içimize işleyip, sarstı? Nasıl da ruhumuza bir nebze olsun yaklaştırdı değil mi? Yaklaştık mı o da belli değil de..

Ben çocukluğumu ne kadar da özledim. Özellikle yaz mevsimlerini.. Sivas' tan gelecek ve bizde yatıya kalacak halamların gelmesiyle nasıl da mutlu olurdum. Yalnız bir çocuktum, 7 yıl prensesler gibi yaşarken; ocak ayında bir prens dünyaya gelmişti ve benim açımdan işin rengi çok değişmişti. Dünya bir yana dedem bir yana diyeceğim kadar sevdiğim dedem artık sadece beni değil kardeşimi de sevecekti ve bu benim için aşılması ve alışılması güç bir yaşam şekli olacaktı. Hoş kardeşim de sevilmeyecek gibi değildi ki.. Beyaz tenli, yeşil gözlü, kıvır kıvır saçlarıyla merhamet dolu sevgiyi tattığım ilk varlık. Ahh ne güzel çocuktun sen Emin, hâlâ da çok yakışıklısın canım kardeşim.

Mahalle oyunlarına çok karışmadığım istesem de karışamadığım daha çok benden büyük abi ve ablaları izlediğim ama izlerken bile çok mutlu olan bir çocuktum. Evimizin keskin kuralları vardı. Bu kuralları kimse her gün hatırlatmak zorunda kalmazdı. Hatta belki de dile bile getirilmeyen ama bizim laf arasında kulak kabarttığımız ve akşam ezanı okunmadan içeri girmen gerekliliğini kimse hatırlatmazdı zaten. Sen bilir ve ona göre yaşardın. Ya da erkeklerin çoğunluklu olduğu bir oyunda onların arasında olmamalıydın... Ağaca çıkmamalıydın meselâ çünkü sen bir kız çocuğuydun. İşte halamların geldiği yaz mevsiminin o en güzel vakitleri bu yasakları bir nebze olsun kırardı ve ben çok mutlu olurdum.

Gelen hala çocuklarım da erkekti ve benden büyüklerdi ama olsun.. Çocuklardı sonuçta ve çocuk sayısı artınca ben kendimi sanırım daha güçlü ve rahat hissediyordum. Kırmızı reno evin önünde durupta o eşyaların indiği, her evin kendine özgü kokusunun olduğunu hatırlattığı; valizlerle ve çeşitli poşetlerle evimize taşınan halamların evinin kokusu... Halamın o yüzünde hep gülümsemesiyle birlikte arabadan indiği anlar...

Halamın büyük oğlu Tarık abimin ciddi ama bir o kadar masum hâliyle kendine ait poşetlerinin önemini halama hatırlatması.. Halamın küçük oğlu Halil abimin arabadan inişi ve benim her zamanki gibi ondan çekinip "hoşgeldin " bile diyememem ama yukarı çıkınca yemek sonrası acaba hangi oyunları oynarız diye hâyâl kurmam...

Sonrasında ise arabayı park etmekle uğraştığından en son eve gelen yanında olan kişiye her zaman huzuru, rahatlığı hissettiren eniştem ama biz ona Mahir Amca diyoruz... Babaannemin kızının gelişiyle çok mutlu olması ve sürekli konuşması, annemin mutlulukla onları karşılaması ve heyecanla mutfakta hazırlıklar yapması. Babamın ve dedemin Mahir Amcamla sohbete koyulması..

Çocuk olduğumdan kimsenin mutfağa yardım etmek gibi bir beklentisinin olmaması.. Tarık abime babaannemin sabah topladığı yeşil kütür kütür erikler.. Şimdilerde o eriğin tadını hiç bir erikte bulamıyorum.. Belki de Tarık Abimle beraber heyecanla oturup adeta yarışa girer gibi yemelerimizdir lezzetli yapan ve "fö" yaparak çekirdeklerini atışlarımız kıkırdayarak... Derken sofra kurulur; misafir gelince muhakkak yapılan Divriği pilavı,yaz havalarının sıcaklığından dolayı Divriği' nin soğuk çorbalarından olan erişteli mercimekli yoğurtlu çorbası- hem de sarımsaklı ve üzerine tereyağı ve mis gibi reyhan da dökülmüş- ve yaz mevsimlerinin yine olmazsa olması yeşil fasulye. Çoban salatası ve kesilen mis gibi karpuz... Bütün bunların kokusunun birbirine karışması ve yıllar sonra bile bu kokuyu, bu anları iliklerine kadar hissetmen...

Yemekler yendikten sonra Halil abim' le oyun oynamalarımız.. Emin küçük olduğu için oyunu bozduğundan ona sinirlenmem... Halil abim bu oyunda çok ciddi çünkü o öğretmen oldu ve ben öğrenciyim. Bizans dönemini anlatıyor onu pür dikkat dinliyorum ve Halil abime çok saygı duyuyorum. Hem ben bu konuları nasıl bilmem diye kendime hayıflanıyor hem de Attila' nın taklidini yaparkenki hâllerini pür dikkat hayranlıkla izliyorum." Ama okulda biz bu konuları işlemedik daha "diyorum ama Halil abim Attila' nın savaşlarda nasıl da komut verdiği konusuna o kadar odaklı ki ben de kendimi kaptırıyorum. Sonra savaş bitip Selçuklu kazanıyor ve kendimizle bir kere daha gurur duyduktan sonra bu kadar ciddiyet fazla olmuş olacak ki arabacılık oyununa geçiyoruz. O sırada arabada Tarık abim ve Emin de var.. Ben bu oyunda hayatımın en güzel yolculuğunu yapıyorum...

İkindiden sonra hava yavaş yavaş sıcaklığını düşürüp, güneş batmaya yakın abilerimle ve Emin' le dışarı çıkıyoruz. Evde günboyu sıcaktan bunalmış mahalleli diğer çocuklar da dışarda ve yeni gelen kuzenlerimi farkedince hemen bir maç planı yapıyorlar. Tarık abim oynamamayı tercih ediyor, ben de izlemeyi tercih ediyorum, Emin küçük daha zaten..

Halil abim hemen takımın bir tarafında yerini alıyor ve Aslı Abla, Melik Abi, Sabri Abi, Aşur Abi ve bir kaç çocuk daha... Hızlıca ve heyecanlı bağırışlarla güzel bir futbol maçı yapıyorlar. Halil Abim bu konuda da iyi ve gol attıkça ben yine gururlanıyorum. Ama Aslı Ablam karşı takımda. Normalde Aslı ablamı çok severim ondan yana olmam lazımken Halil Abim daha ağır basıyor, kan çekiyor demek ve ben Halil abim gol attıkça mutlu oluyorum... Yaşa Halil abi.. Her konuda nasıl da başarılı bir çocuk.. Hem zeki ve çalışkan, hem de futbolda da çok becerikli.. Hayran olmamak elde değil...

Maç bitiyor herkes evlerine dağılırken, cami cemaati de akşam namazından çıkmış.. Dedem, Behzat dede, Nuri Dede ve İzzet Dede yavaş yavaş yürürken yine önemli bir meseleyi konuşuyorlar. Halil abim çok terlemiş ve yorulmuş durumda. Yukarı çıkıp, elimizi yüzümüzü yıkıyoruz. Benden su istiyor ve hemen suyunu getiriyorum. Çaylar içiliyor ve sohbetler ediliyor. Yatsı namazına bu sefer hep beraber gidiyoruz. Dedem, Mahir Amcam, babam, Halil Abim ve ben.. Küçük ipekten kırmızı bir eşarbım var.. Onu takıyor ve cami cemaatinin peşine takılıyorum. O kadar mutluyum ki... Bir çocuk ne kadar mutlu olabilirse o kadar, bir yetişkin ne kadar mutlu olabilirse o kadar.. Dünyalar kadar mutluyum...

Halamlar gelmiş,bizde yatacaklar. Kuzenlerimle oyunlar oynamışım. Onların sayesinde dışarda daha fazla vakit geçirebilmişim, mis gibi yemekler yapılmış... Şimdi de en sevdiğim yerlerden biri olan ve hocasını da çok sevdiğim camiye gidiyoruz... Bu mutluluğu, bu sevgiyi, bu samimiyeti bir daha belki hayatımın hiç bir döneminde yaşayamayacağım.. Ama bunu bilmeden.. Hep sürecekmiş hissiyle...

Yıllar sonra çocukluğumu yaşadığım yere tayin olup geldim ve çocukluğumun geçtiği mahallemde ev yaptım... Ama ne o cami cemaati toplanabiliyor ne de biz kuzenlerimle oyunlar oynayabiliyoruz.. Dedeler rahmetli oldu, bizler büyüdük ve çocuklarımız oldu.. Hayat karmaşası ve günlük streslerimizden dönüp geçmişe bile bakamıyoruz.. Özledim.. Çok özledimm... Hissederek yaşamayı... Masum meraklarımızı.. Anlık olmayan gerçek mutluluğu, huzuru...

Umarım bu hasret ve farkındalıklar hayat akışı içinde yeniden kendimiz olup; dışardaki kimliklerimizden sıyrılıp; ruhumuza yönelmemizi ve iç huzurumuzu yeniden yakalamamıza vesile olur...

whatsapp-image-2025-12-22-at-13-35-00.jpeg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naciye Akarsu Akça Arşivi