USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

KIRK YIL HATRI KALSIN

26-03-2021

Kahvenin, Yemen’den çıkıp başta Mekke, Kahire, Şam, Halep ve İstanbul olmak üzere Osmanlı ülkesi ve ardından ve dünya çapında bir içecek olarak yaygınlık kazanmadan çok önceleri bilindiği ve yiyecek olarak kullanıldığı aşikâr olmakla beraber ne zaman, ne şekilde içeceğe dönüştüğü müphemdir.

Eski zamanlarda Habeşistan’da yerli halk, bu bitkinin tanelerini öğüterek un haline getirip bir çeşit ekmek yaparlarmış. Kabile hayatının temel besin maddelerinden olan, bir çeşit peksimet olarak da değerlendirilen bu gıda maddesi, özellikle uzun seyahatlerde enerji ve zindelik kaynağı olması bakımından hayati bir role sahipmiş.

Kahve tanelerinden 14. Yüzyıldan önce Yemen’de ekmek yapıldığı, yahut tanelerinin meyve olarak tüketildiği de bilinmektedir. Günümüzde ise enfes tadı, kokusu ve 70’den fazla çeşidiyle bütün dünyaya yayılmıştır. Costa Rica, İrlanda ve Japonya gibi ülkelerde kahve bayramı bile kutlanmaktadır.

Ayrıca petrolden sonra dünya ticaretinin en yüksek cirolu ikinci hammaddesidir

Kahvenin bilimsel çalışması sayfalar doldurup kitaplar yazılırken, biz kendimizden her zaman bir şeyler bulduğumuz bu özel içeceğe, kendi penceremizden bakalım.

İslam toplumunda toplumsal ilişkileri şekillendirecek kadar statü simgesi sayılmış, hazırlanmasından sunumuna, içimine kadar pek çok ritüeli oluşmuş ve sosyolojik bir olguya dönüşerek gönüllerde eşi benzeri olmayan farklı bir yer edinmiştir. Nesilden nesile aktarılan bu lezzet geleneği, dua ile başlamış, dua ile gelmiştir günümüze.

Hatta kahve içen zemzem içmiş gibi kutsal sayılmış, dilek dilerse kabul olacağı inancı bile yayılmıştır zamanla. Rivayete göre de Yemen’de dervişlerin içeceği olmuş, böylelikle dervişlerin manevi havası sinmiştir kahveye.

Bunun yanı sıra kahvenin bir ruhu vardır.  Taze çekilmiş kahvenin o nefis aroması daha ilk anda başınızı döndürür. Yalnızlığı paylaşan dosttur. Dostlarla sıcacık bir sohbet vesilesidir. Bizi birbirimize bağlayan bir şeydir bu. Kokusundan mıdır tadından mıdır bilinmez ama müthiş bir iletişime vesiledir. Yemek sonrası tadına doyulmaz bir fincan kahvenin. Yüzyıllardır kız isteme törenlerinde kahvelerin sunulmasıyla tatlıya bağlanır evlilikler. Umutlu günlerin habercisi olan kahve, keyifli uzun bir pazar kahvaltısına, yazı yazmaya, romanlara, çalışanlara, okuyanlara, sınavlara en çok yakışan içecektir.

Kokusunun bile mutluluk sebebi olduğu kahve bir tutkudur. Öyle bir tutkudur ki şairlere şiirler, ressamlara resimler, bestecilere besteler yaptırır. Bach bir kahve tutkunudur ve ‘’kahve kantatını’’ besteler.

Birçok güzel söz söylenir kahve hakkında: "Gönül ne kahve ister, ne kahvehane /gönül ahbap ister kahve bahane"

Mesela biriyle konuşacağımız zaman hep "bir kahve içelim mi?" diye sorarız. Karşımızdaki anlar ki konuşulacak bir şey var. Ortaya dökülecek dertler, belki de paylaşılacak mutluluklar ama var bir şeyler. Yani kahve bahane.

Konu komşu sabah kahvesine gelir. Amaç iki hoşbeş etmek, arkadaşlarla birlikte olmanın keyfini, kahvenin köpüğünde höpürdetmek. Kahve bahane ama sohbet şahanedir.

Kimine göre bir besin, kimine göre ise sadece keyif erbabının hazzını artıran bir maddedir. Çoğunlukla tek fincan kahve yetmez tiryakilerine. Bir tane daha ister, söylemese bile aklındadır. Bu duygunun sözcüklere dökülmüş temsilcisi açıktır: ‘’Ehli keyfe kahve verseler tazeler, ehli keyfin keyfini yelpazeler.’’

Birine illa da bir içecek ikram edeceksek kahve olmalıdır hem de en köpüklüsünden. Can dostumuza yaptığımız kahveyi sunarken, gözlerindeki ışıltı unutulmaz olur benliğimizde.

Kahvenin kaynadığı bakır cezveden gelen sıcaklık ve dostluk kalbe hükmeder. Onu hasretle bekleyen fincanın ahenginde kavrulur yürekler. Sanmayın ki sadece kaynayan kahvedir, içinde biriktirdiği karışım taşmaya müsait köpükleriyle, anlatır aslında geçmişin doluluğunu, gelecekteki umudu.

İki dost bir fincan kahve eşliğinde buluştuğunda geçmişi dolu dolu anlatıp, geleceğe umutla bakarak ayrılırlar. Unutulmaz dostlukların, dostane iç ısıtan sohbetiyle vazgeçilmezdir kahve.  

Kahve ilgi isteyen ama Katip Çelebi'nin de dediği gibi cana can katandır. Tılsımı vardır kahvenin, aslında dostluk tılsımıdır bu “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı “olması bundandır belki de.

Bir fincan kahvenin 40 gün bile hatırı kalmadığı bir dönemdeyiz artık.

Son günlerde daha çok ihtiyacımız var bir fincan kahveye.

Belki kendimize gelmek adına,

Belki de kırk yıl hatırı kalsın diye,

Kırk yıl hatrı kalsın, kırk yıllık dostluklar oluştursun diye.

Canımızı yoluna adayacağımız, kıymet verdiğimiz birileri olmalı hayatta. Kapısını saate bakmadan çalacağımız, en mahrem sırlarımızı vereceğimiz. Bunca entrika, bunca dalkavukluk arasında sözleri eğip bükmeden söyleyeceğimiz birileri olmalı adına dost dediğimiz.

Ağladığınızda onun da yüreğinden gelmeli yaş, gözleri nemli, derdimizle dertlenen biri ya da birileri. Hayatın her alanında alkışlandığınızda ya da yuhalandığınızda, kolunuza girip “Benim dostumsun” diyebilmeli size sahiplenircesine.

Bir başarı elde ettiğinizde ilk paylaşmak istediğiniz kişi olmalı.

İçinizdeki fırtınayı siz söylemeden anlayan birileri olmalı işte.

Bir fincan kahveyi hayat saydığınızda, dost içindeki şekerdir acınızı tatlandıracak.

Dost bir fincan kahve olurken, bir fincan kahve de dost olmalı.

Dostlarla buluşmalarınız çok olsun.

Sımsıcak yürekler bir fincan kahvede buluşsun. Kahveyle değerler dosta dönüşsün, dost gittiğiniz yol olsun, dost yolda yoldaşınız olsun.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?