Bekir ÇÖL
KURAN MAHLÛK MUDUR?
Kemal kardeş zor bir konuya el atmışsın. Şia'nın karşısında ki İslam âleminin aklı ön plana alan ve karşı taraftan Mutezile diye adlandırılan ulema sınıfı ile sünnetin ve naklin peşinden giden ve Ehli Sünnet diye adlandırılan topluluğun tartışma konusu yaptığı "Kuran mahlûk mudur, değil midir kavgası küçük yaştan beri zihnimi meşgul eden bir konudur.
Arapça okurken bize "EMALİ" diye bir kitabı hem ezberlettiler ve hem de okuttular. Ehli Sünnetin görüşünü anlatan bu kitapta şöyle bir cümle geçerdi: "Ve mel kuran-ü mahlukan. Teâlâ Kelam ur-rabbi an cinsil makali." Yani: Kuran, mahlûk olmadı. Ancak söz cinsinden Rabbin kelamıdır" diye özetlenmişti. On iki yaşımda okurken bu tartışmayı tam anlayamamıştım. Altmışlı yaşlara gelince Muhyiddini Arabi’nin formüle ettiği ve oğulluğu Sadreddin Konevinin şekillendirdiği Vahdet-i Vücut fikrini okuyunca bu tartışmayı çözmeye başladım.
Anladığım kadarıyla Vahdet-i Vücut fikrine göre kâinatta görünen ve görünmeyen ne varsa hepsi ezeli ve ebedidir. Ve görünen, görünmeyen ne varsa hepsi kadimdir. Yani sonradan yaratılmamıştır. Dolayısıyla kâinatta görünen, görünmeyen ne varsa bizatihi Allah’ın kendisidir. Âlemde sonradan yaratılma yoktur. Varlığın kimi yerde su, kimi yerde toprak ve kimi yerde canlı görünmesi Allah’ın sıfatlarının değişik şekillerde tezahür ve tecelli etmesidir.
Bu fikri ihdas eden tasavvuf ehli sonunda kendi maksatlarını da açıkça ortaya koyarak kendilerini nasıl ilahlaştırdıklarını göstermişlerdir. Onlar deler ki Allah, ete kemiğe bürünür ve sevdiği kulların suretinde tecelli eder. O tecelli edecekleri de her veli de olmaz. Her asırda bir tane gelecek olan İnsanı Kamil de olur derler.
Tasavvuf ehli böylece vahdeti vücudu açık ve net olarak ortaya koymuştur. Ama Tasavvuf ehlinin saldırılarından korkan zahiri âlimler bir türlü gerçeği insanlığa açıkça haykıramamışlar. İşte bu Gerçeği Kuran asırlarca önce insanlığa bildirmiştir. Kâinatta mahlûkatı yaratan, her şeye gücü yeten, evveli ve ahiri olmayan, ezeli ve ebedi olan, eşi ve ortağı olmayan en güzel isimlere sahip olan bir Allah vardır.
Bir de kendi kendine var olamayan, başlangıcı ve sonu olan canlı ve cansız mahlûkat vardır. Mahlûkatın içinden çıkan insanoğlu ne kadar akıllı olsa, ne kadar icatlar yapsa hiçbir zaman İlahlık mertebesine çıkamaz. Ve bir gün yok olmaya mahkûmdur. Bu durumu Yüce Allah Kuran’ı Kerimde şöyle açıklar:
“Kâinatta bulunan her canlı fânidir. Ancak yüce olan ve ikram sahibi Rabbinizin zatı kalacaktır. Şimdi Rabbinizin hayat kanununu nasıl inkâr edersiniz? (Rahman 26,27,28.)
Ben acizen bu konuda bu kadar akledebildim. Yanlışım, noksanım varsa bildirenlere teşekkür ederim.
NİYE "KURAN MAHLÛK DEĞİLDİR" DEDİLER
Kardeşim bu anlattıkların Mutezile ile Ehli Sünnet kelamcılarının kendi görüşlerini haklı çıkarmak için anlattıklarıdır.
Birde İslam âleminde yaşanan gerçekler var ki Hicri birinci asrın sonlarına yakın Farslı, Hintli, Yahudi, Hıristiyan, Berberi, Tükler, Kürtler, müşrik Araplar ve sair milletlerden İslam’a giren birçok kişi eski inançlarından bazı parçalar getirdiler.
Onlar kendi inandıkları İlahlarını madde olarak elle tutulur, gözle görülür bir mabud olmasını istiyorlardı. Bu isteklerini İslam inancına sokmak için de çareler arıyorlardı. Muhyiddini Arabi henüz ortada yokken ecdadı Mecusi kökenli olan Hallacı Mansur ve Bayezidi Bistami Hulul ve İttihad inancını icat ettiler.
Sözde keramet göstererek Hintlilerin Nirvana’ya ulaşmaları gibi Bayezid de zikir yaparken Allah ile bir olduğunu ve o zaman kendini kılıcın kesmediğini ispat etmeye çalışıyordu. Yine Hallaç ta Allah'ın kendisine Hulul ettiğini iddia ediyordu. Arapların inancı zaten Allah ile kendileri arasına Putlar koyarak, bunlar bizi Allah'a ulaştıracak aracı ilahlar diyorlardı.
Mutezile, Allah'ı elle tutulur, gözle görülür maddi ilah yapmak isteyenlerin önünü kesmek için Kuran Mahlûktur" dedi. Diğerleri Allahı maddeleştirmek için sıfatlar ve tecelliyi icat ettiler.
Hâlbuki Yüce Allah Hz. Musa’ya ben tecelli edersem sen dayanamazsın, yanar kül olursun dedi. Ama bu yeni türeyen tasavvufçular her şeye Allah'ı tecelli ettiriyorlardı. Hatta kendilerine de Allah tecelli edip o zaman bunlar Allah oluyor ve Kün feyekun yetkisi de şeyhlere geçiyordu. Artık yaratıcı şeyhler oluyordu.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki Ehli Sünnet diye kendilerini gösteren tasavvufçular kendilerini ilahlaştırmak için Kuran mahlûk değildir diyorlardı. Zaten gelişen fikirleri ile sonradan hiç bir şey mahlûk değildir, her şey Allah'tır demeye başladılar. İslam fıkıhçıları ve kelamcıları bu tasavvuf sapkınlığına karşı geldiler ama tasavvufçuların sesleri çok çıktığı için onlar halk tarafından kabul görüldü.
Benim bu konu da anladıklarım bunlardır. Yanlışımı gösterene teşekkür ederim. Sevgi ve saygılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.