
Bekir ÇÖL
VAHDETİ VÜCUT HAKKINDA ANSİKLOPEDİK BİLGİLER-2
Tarihte varlık birliği Ana maddeler: İbn Arabi ve Sadreddin Konevî
İbn Arabi'den önce bazı mutasavvıfların varlıkta Allah'tan başka bir şey olmadığına ilişkin ifadeleri vardır.
Maruf el-Kerhi'nin (ö.815-816) kelime-i şehadeti "Vücutta Allah'tan başka hiçbir şey yok" tarzında ifade eden ilk kişi olduğu söylenir.
Hâce Abdullah el-Ensari (ö.1089) ise kendisine tevhidin ne olduğu sorulduğunda "Yalnızca Allah! Başka bir şey yok!" (Allah bes! Bâkî heves!) diye yanıt vermiştir.
Gazali'nin de benzeri deyişleri vardır. Mişkâtu'l-Envar adlı eserinde "Arifler, mecazın en aşağı noktasından hakikatin zirvesine yükseldikleri ve miraçlarını tamamladıkları zaman vücutta Allah'tan başka bir şey olmadığını aynî müşahede ile gördüler" demektedir.
Ünlü eseri İhyâ-u Ulumüddin de de "Vücûd'da Allah'tan başka bir şey yoktur. Vücut yalnızca Gerçek Bir'e aittir" demektedir. Buradaki "Vücut" terimiyle kastedilen herhangi bir sıfatla nitelendirilmeyen felsefenin de üzerinde durduğu mutlak Varlıktır.
Muhyiddîn İbn Arabi ekolünün tarihteki tesirlerinin en çok görüldüğü coğrafya, Anadolu olmuştur. Endülüs'te doğup büyüyen İbni Arabi, Anadolu'da yaptığı seyahatler esnasında; Konya, Kayseri, Malatya, Sivas ve Aksaray gibi şehirlerde bulunmuş, oranın bilginleriyle görüşmüş, öğrenciler yetiştirmiştir.
Bunların arasında en ünlüsü ve hocasının görüşlerini yaptığı şerhler ve izahlarla, gelecekteki nesillere taşıyan kişi Sadreddin Konevî'dir. Annesiyle yaptığı evlilik sebebiyle aynı zamanda Muhyiddin Arabi'nin üvey evladı da olan Konevî, yazdığı çok sayıda eserle, vahdet-i vücut düşüncesinin de ilk sistematik izahını yapan kişi olmuştur.
Osmanlılarda, İznik'te ilk medreseyi kuran ve ilk Şeyhülislam olan Feneri’nin, İbni Arabi'nin "Fusûs" adlı eserinin de şarihi bir Ekber’i olması sebebiyle, vahdet-i vücuda karşı, Osmanlı topraklarında uzun süre doğrudan eleştiri yapılamamış; hatta İbn-i Arabi'ye karşıtlığıyla bilinen Şeyhülislam Çivizâde Mehmed Efendi görevinden azledilmiştir.
Bu dönemde Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'in emriyle İbn Arabi'ye yöneltilen itirazların cevaplandırıldığı Farsça bir kitap dahi kaleme alınmıştır. Ancak 17. yüzyıldan sonra bu durum değişmeye ve Vahdet-i vücuda yönelik eleştiriler artmaya başlamıştır.
Tartışma ve eleştiriler Vahdet-i vücut konusu, İslam topraklarında asırlardır tartışılan ve tarafların kimi zaman birbirlerini cahillik, sapkınlık, zındıktık, mülhidlik ve dinden çıkmakla suçladıkları çok tartışmalı konulardan biri olmuştur.
İbn Teymiye Saadettin Taftazani, Mustafa Sabri Efendi gibi fakih, kelamcı ve şeyhülislamların da aralarında bulunduğu bir grup vahdet-i vücudu kıyasıya eleştirmişlerdir.
Öğretinin kaynağı veya sözcüleri sofiler olmakla birlikte 14. yüzyıl sofilerinden Alâuddevle Simnânî ve 17. yüzyıl sofilerinden İmam-ı Rabbani gibi sofiler de vahdet-i vücudu eleştirmişlerdir.
Aralarında sofi ve seleflerin de bulunduğu bazı Müslümanlar vahdet-i vücut ile panteizm arasında karşılaştırmalar yaparak ikisi arasındaki benzerliklere dikkat çekmişlerdir. Bazı selefi yazarlar vahdet-i vücut anlayışını, onun Hindu felsefesiyle etkileşime giren Arapların üretimi olduğunu ileri sürerek eleştirmektedirler. Bazı selefiler, Kabala ile benzerlikler üzerinde de durmaktadırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.