Molla Hüsrev 2

Bu iddiaların asılsız ve tutarsızlıklarını kaynaklardan hareketle şöyle cevaplamamız mümkündür:

Fatih ÇINAR

3 yıl önce

Bu iddiaların asılsız ve tutarsızlıklarını kaynaklardan hareketle şöyle cevaplamamız mümkündür:

Molla Hüsrev, ‘Dürerü’l-Hükkâm’ isimli eserinde adını açıkça ‘Mehmed b. Feramurz b. Ali’ olarak yazmıştır. (Molla Hüsrev, Dürerü’l-Hükkâm, İstanbul 1319, c.II, s.453.) Dahası, 1439 yılı başlarına ait bir satış belgesinde onun adı ‘Mehmed b. Feramurz b. Hoca Ali’ şeklinde geçmektedir. (Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s.172.) Molla Hüsrev’in çağdaşı olan es-Sehâvî ise onun adını ‘Mehmed b. Feramurz b. Ali Muhyiddin Hüsrevî (Şemseddin Mehmed b. Abdurrahman es-Sehâvî, ed-Dav’ul-Lâmi’, Dâru’l-Mektebetü’l-Hayat, Beyrut Tarihsiz, c.III, s.279.) olarak kaydetmiş ve dedesinin isminin ‘Ali’ olduğunu açıkça belirtmiştir. (Koca, Molla Hüsrev, s.33.) Burada şu kritik soruyu sormak gerekmektedir: ‘Dedesinin adı Ali olan bir kimsenin babasının yabancı olması ve sonradan ihtida etmiş birisi olması nasıl doğru olabilir?’ Buradan, Molla Hüsrev’in babasının sonradan ihtida etmiş bir Fransız subayı veya Ermeni/Rum kökenli olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Bu hakikati Mehmed Tahir Bey şu ifadelerle dile getirmiştir: ‘Mevlana Hüsrev’in bir mühtedi-zade olduğuna dair (Şakâik) tercümesinin rivayeti mevsûk/güvenilir değildir. Çünkü bu tercümenin hamişinde Sivas ile Tokat arasındaki bir köyden olduğuna ve hatta ‘Dürer ve Gürer’ isimli eserinin hâtimesinde/sonunda  انا الفقير محمد بن فرامرز بن على عاملهم الله بلطفه الجلى والخفى ‘Ben Mehmed b. Feramurz b. Ali –açık ve gizli olan Allah lutfuyla onlara muamele eylesin-’ buyurduğuna nazaran kendisinin müslüman-zade oldukları ortaya çıkar.’ (Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, Bizim Büro Yay., Ankara 2000, c.I, s.292. (İki numaralı dipnot)) Bir eserinde Molla Hüsrev’in babası ile ilgili olarak ‘Daha sonra müslüman oldu’ bilgisini nakleden Taşköprüzâde, ‘Miftâhu’s-seâde’ isimli eserinde Molla Hüsrev’in ismini ‘Mehmed b. Feramurz b. Hoca Ali’ olarak belirtmekte ve dedesinin isminin ‘Hoca Ali’ olduğunu söyleyerek bir nevi kendi tezi ile çelişmektedir. (Taşköprüzâde, Miftâhu’s-seâde, Beyrut 1985, c.II, s.171.) Bu noktada, ‘İsmi ‘Hoca Ali’ olan birisinin oğlu nasıl bir Fransız subayı ve sonradan müslüman olmuş birisi olarak kabul edilebilir?’ sorusu son derece önem arz etmektedir. ‘Feramurz’ veya ‘Feramerz’ (Hasan Özket, ‘Molla Hüsrev ve Mir’âtü’l-Usûl Adlı Eserinin Kaynakları’, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Erzurum 1992, s.17.) isimlerinin ecnebi/yabancı bir isim olduğu zannı da bu kaynakları ‘Molla Hüsrev’in babasının ecnebi ve sonradan ihtida etmiş birisi olduğu’ yönünde bilgi vermeye sevk etmiş olabilir. Kelime anlamı olarak Feramurz ‘Kale koruyucusu ve muhafızı’ gibi anlamlara gelmektedir ve tarihte birçok Türk Beyi bu ismi kullanmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin sultanlarından II. İzzeddin Keykavus’un oğullarından bir tanesinin isminin ‘Feramurz’ olmasını bu konuya örnek olarak verebiliriz. (Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s.580, 582, 608, 613.) Üstelik günümüzde de bu isim halkımız arasında yaygın bir şekilde kullanılmaya devam etmektedir. Bu noktada günümüze ve tarihimize bakıp bu ismi kullanan birçok Türk, müslüman devlet adamı ve halk kitlesinin varlığı hatırlanarak bu önyargılı fikirden vazgeçmek daha uygun bir tavır olarak görünmektedir. (Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.608, 613.)  

Üzerinde ‘Feramurz’ ifadeleri bulunan Selçuklu Dönemi Sikkeleri  

Molla Hüsrev’in babasının ‘Rum Asıllı’ olduğu iddiası da son derece ilginçtir. Çünkü ‘Rumiyyu’l-Asl’ ifadesinden ‘Grek, Yunan’ asıllı olduğu şeklinde bir anlam çıkarılması son derece gariptir. Çünkü bu ifade ile eski Roma İmparatorluğu’nun hâkim olduğu bölgeler kastedilmektedir. Yoksa kaynaklarda kişilerin ırkı bu şekilde dile getirilmemiştir. Aynı mantıktan hareket edilirse ‘Rumî’ sıfatını taşıyan ‘Mevlana Celâleddin’ ve ‘Eşrefoğlu Rumî’ gibi isimlere de Rum kökenli dememiz gerecektir. (Koca, Molla Hüsrev, s.35.) Günümüzde ‘Zât-ı Şahane’ kavramını ‘Şahane Bir Zât’ şeklinde çeviren bilim adamlarının varlığı göz önünde bulundurulduğunda Molla Hüsrev ile ilgili tarihte yapılan hataların benzerlerinin günümüzde de tekrarlandığına şahit oluruz. Bu hatayı ‘kasıtlı bir davranış’ olarak nitelendirmekten ziyade, Ferhat Koca hocamızın ifadesi ile söylememiz gerekirse, bu davranışı bir istinsah hatası veya zühul yani kasıtlı olmayan hatalar kategorisinde değerlendirmek ve gerçek ilmi verilerle hareket etme yolunu seçmek daha doğru olacaktır. (Koca, Molla Hüsrev, s.32, 36–37.) ‘Kürt olduğu yönündeki bilgi de gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü ‘Varsak/Farsah, Farsak, Arsak’ olarak bilinen soy Kürt asıllı değil Türkmenlerin Üçok koluna mensup önemli bir boydan gelmektedir. (Ahmet Gökbel, Anadolu Varsaklarında İnanç ve Âdetler, Ankara 1998, s.6–33.)  

            Molla Hüsrev’in tahsili için ilmi payesi son derece yüksek olan ağabeyinin yanına Edirne’ye gönderildiği ve onun gözetiminde ilmi gelişimini sürdürdüğü bilgisi de Molla Hüsrev’in sonradan müslüman olan Fransız veya Ermeni kökenli bir aileye değil ilmi seviyesi ve sosyal statüsü yüksek bir aileye sahip olduğunu gösteren bir delil niteliğindedir. (Mecdî Efendi, Şekâik, s.117.) ‘Böyle bir ailenin kızlarını bir Fransız veya Ermeni subayına vermelerini gerektiren sebebin ne olduğu?’ sorusu ise hala zihinleri kurcalayan bir soru olma niteliğini devam ettirmektedir. Ayrıca Moğol istilasının Anadolu’yu kasıp kavurduğu bir dönemde bir Fransız veya Ermeni subayının Anadolu’nun göbeğinde ‘ne maksatla bulunduğu?’ ve ‘nasıl barındığı?’ soruları da halen cevaplandırılmamış sorular olarak karşımızda durmaktadır. Bu verilerden Molla Hüsrev’in babasının sonradan müslüman olan Ermeni/Rum asıllı bir Fransız subayı olmadığı ve Hüsrev’in müslüman ve Türk bir nesilden geldiği açıkça anlaşılmaktadır. 

 

Molla Hüsrev’i resmeden bir minyatür. (Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Hazine, No:1263)

            Molla Hüsrev’in doğum yeri ile ilgili ise kaynaklarda şu farklı bilgiler verilmektedir:

Onun doğum yeri ile ilgili en temel bilgiyi veren Mecdi Efendi’nin, ‘Hadâik’ isimli eserinde Molla Hüsrev’in babasının Sivas ile Tokat arasında bir köyde yaşadığı belirtilmektedir. (Mecdî Efendi, Şekâik, s.135.) Mehmed Tahir Bey, ‘Osmanlı Müellifleri’ isimli eserinde Molla Hüsrev ile ilgili bilgi verirken şu başlığı kullanmıştır: ‘Hüsrev Mehmed Efendi Sivasî (Molla Hüsrev)’ Ancak, onun hayatını anlatırken ‘Tokat civarındaki Türkmenlerden Arsak/Varsak kabilesindendir’ diyerek bir anlamda onu ‘Tokatlı’ olarak tanıtmış ve kendi içerisinde çelişkiye düşmüştür. (Tahir, Osmanlı Müellifleri, c.I, s.292.)  

Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, Bizim Büro Yay., Ankara 2000, c.I, s.292. (İki numaralı dipnot)

 

İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Refik Ahmed Sevengil ise babasının ‘Yozgat civarında Yerköy’de bulunan bir Türkmen aşiretine mensup olduğunu söylemişlerdir. (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1982, c.II, s.656.) Abdülkadir Altınsu, Molla Hüsrev’in ‘Yozgat, Yerköy taraflarındaki Kargın köyünde doğduğunu söylemiştir. (Altunsu, Osmanlı Şeyhülislamları, s.6.) Molla Hüsrev ve ailesinin nereli olduğu konusunda büyük bir bilgi karmaşasının olduğu görülmektedir. Bu iddialardan şu sonucu çıkarmamız mümkündür:

Anlaşılmaktadır ki Molla Hüsrev, Tokat-Sivas arasında veya Yozgat-Yerköy civarında bulunan ‘Kargın’ isimli bir köyde dünyaya gelmiştir. Molla Hüsrev ile ilgili yaptığı doktora tezinde Ferhat Koca hocamız, Anadolu’da ‘Kargın’ ismini taşıyan bütün köylerin tespitini yapmış ve neticede ne tarihte ne de günümüzde Yozgat’ın Kargın isimli bir köyünün olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Buradan hareketle Molla Hüsrev’in merkezinde veya Yerköy ilçesinde bu ismi taşıyan bir yerleşim merkezi olmayan Yozgat’a nispet edilmesi düşünülemez. Molla Hüsrev’in Tokat ile Sivas’a eşit mesafede bir köyde doğduğu bilgisinin nakledilmesi, köyünün adının ‘Kargın’ şeklinde belirtilmesi, ulaşım ve coğrafya bakımından iki şehre hemen hemen aynı uzaklıkta bulunan Sivas-Yıldızeli İlçesi Çırçır Nahiyesi’ne bağlı Kargın Köyü’nün Molla Hüsrev’in köyü olduğunu işaret etmektedir. (Koca, Molla Hüsrev, s.37–38.) Mehmed Tahir’in ‘Tokat civarında’ ifadesi de aslında yanlış bir ifade değildir. Çünkü bu yerleşim yeri Sivas ve Tokat civarındadır ve Tokat o günlerde Sivas’a bağlı bir yerleşim merkezidir. Mehmed Tahir Bey’in bu ifadesi ‘yanlış bir ifade’ olarak değil ‘eksik bir ifade’ olarak kabul edilmelidir ki onun bu bilgiyi nakletmesi de Molla Hüsrev’in köyünün Sivas-Yıldızeli İlçesi Çırçır Nahiyesi’ne bağlı Kargın Köyü olduğu yönündeki kanaati daha da güçlendirmektedir.

            Molla Hüsrev, ilmi kişiliği, yetiştirdiği talebeleri, siyasi ilişkileri ve ahlakî meziyetleri ile ilim, siyaset ve ahlak tarihimizde son derece önemli bir konumu olan büyük şahsiyetlerdendir. Esasında onun babasının bir mühtedi olması, Kürt olduğu yönündeki iddialar ve memleketinin Sivas, Tokat veya Yozgat olduğu yönündeki nakiller Molla Hüsrev’in sahip olduğu karizmatik kişiliğini zedeleyecek unsurlar değildir. Ancak, bahsedilen iddialar insanların zihinlerinde bir bilgi kargaşasına sebep olmakta ve bu bilgi kirliliği ilmi verilere uymayan nakiller nedeniyle gerçekleşmektedir. Bu çalışma ile son derece önemli bir isim olan Molla Hüsrev’e dair yanlış/eksik bazı bilgilerin büyük ölçüde ortadan kalktığını düşünüyoruz. Ayrıca, hangi soya mensup olursa olsun memleketi neresi olursa olsun olduğu şekli ile kişileri tanıtmamanın bir haksızlık olduğunu hakkı hak sahibine iade etmenin yerine getirilmesi gereken bir tavır olduğunu düşünüyoruz. Vurgulamak istediğimiz husus, Molla Hüsrev’in babasının mühtedi olmasından veya olmamasından, memleketinin şurası veya burası olmasından ziyade tarihi veriler ve hakikatlerle bağdaşmayan nakillerle Molla Hüsrev’in ailesi ve memleketi hakkında yorumlar yapılmasının büyük bir hata olduğu ve bu hatanın düzeltilmesi gerektiği konusudur. Üstat Bediüzzaman’ın ‘Bir dâne-i hakikat, bir harman hayalâta müreccahtır’ (Said Nursi, Muhâkemât, 21, Sözler Neşriyat, İstanbul 2004, s.23.) sözü bizler için hareket noktası olmuş ve bir hakikatin ortaya çıkarılabilmesi için bu makale kaleme alınmıştır. 

            Netice itibariyle ifade etmemiz gerekirse Molla Hüsrev, Sivas-Yıldızeli İlçesi Çırçır Nahiyesi’ne bağlı Kargın Köyü’nde dünyaya gelmiştir ve babası sonradan müslüman olmuş bir Fransız subayı veya bir Ermeni/Rum değildir. Bu bilgi, Fatih’in hocalığını yapan, Bursa, İstanbul ve Edirne’de birçok medresede önemli görevler üstlenen ve Osmanlı’nın ilk şeyhülislamlarından birisi olarak kabul edilen Molla Hüsrev’in memleketi Sivas ve Sivaslılar açısından da önemli bir husustur. En azından bu bilgi, bu şehre neden ‘Sultan Şehir’ denildiği konusunda fikir verici nitelikte bir bilgidir. Ayrıca bu bilgi, Sivas’ın insanına, değerlerine sahip çıkmasının ne denli önemli bir husus olduğunu da hatırlatan çarpıcı bir örnektir. Son olarak şunu ifade etmek isteriz ki çalışmamızın başında Fuzuli’nin Divan’ında dile getirilen ilmi titizlikten yoksunluk ve dikkatsiz bilgi aktarımı neticesinde Molla Hüsrev’in babası ve memleketine dair bilgilerde büyük bir karışıklık söz konusu olmuştur. Fuzuli’nin Divan’ında ifade ettiği ‘Bazen bir nokta kusuru ile gözü ‘كوز’ , kör ‘كور’ etme hadisesi tam da bu konu için verilmiş güzel bir örneği temsil etmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI