Sivas İmam Hatip Lisesi’nin Fedakâr Öğretmenlerinden Bir İsim: MELEK OSMAN (ÇINAR)

İnsanlar bu fani dünyada sahip oldukları karakterlerine uygun sıfatlarla özdeşleştirilirler daima…

Fatih ÇINAR

3 yıl önce

İnsanlar bu fani dünyada sahip oldukları karakterlerine uygun sıfatlarla özdeşleştirilirler daima… Hatta öyle olmuştur ki, insanlar zamanla isimleri unutmuşlar ama karakterlere verdikleri sıfatları asla unutmamışlardır… İyilik yapanlar iyilikleri ile kötülük yapanlar da kötülükleri ile yâd edilmişlerdir… Her türlü güzel vasıfların zirvesinde olan Hz. Peygamber(s)’e, daha kendisine vahiy gelmeden insanlar arasında ‘Muhammedü’l-Emîn’ denilmesi bu yönüyle çok dikkat çekici bir husustur. Diğer taraftan Ebû Cehil’in esas adını çoğumuz bilmeyiz ama kötü davranışları neticesinde aldığı ‘Cehaletin Babası’ vasfını bir çoğumuz biliriz…. İnsan hayatı boyunca binlerce vasıfla vasıflandırılan birçok insanla karşılaşıyor. Bende, bu vesileyle burada, benim için çok önemli olan, birçok imam-hatiplinin gönlüde gizli bir kahraman olarak yer işgal eden en güzel vasıflardan biri olan ‘Melek’ lafzı ile vasıflandırılan merhum Melek Osman hocamızdan bahsetmek istiyorum..

          1990’lı yıllar kalbimizi ve gönlümüzü imam-hatipli olmanın heyecanının sardığı, bu imrenilen konumun mesuliyetlerini omuzlarımızda hissettiğimiz yıllardı… Orta kısmın birinci sınıfına 1990–91 eğitim-öğretim yılında başlamıştım… Kalbimde, Peygamber (sav) ahlâkı ile donanmış nice güzel insandan birçok güzellikler görüp öğrenme arzusu ve heyecanı vardı… Nitekim öyle de oldu… Çünkü Kur’ân ve Sünnet’in ahlâk anlayışını öğretmek ve bu pratik bilgileri hayata aktarmak imam-hatibin ve imam-hatiplinin en büyük hayali idi… Bu hayâllerin gerçekleşmesi ise Kur’ân ve Sünnet ahlâkına sahip örnek eğitici ve öğretici kimselerin varlığına bağlıydı….Gözlerimiz ve kulaklarımız ve bu güzel ahlâka sahip hocalarımızı arıyor ve elhamdülillah bu aramalar sonuçsuz kalmıyordu… Onların her hareketi, her sözü, jest ve mimikleri bizim için bir değere sahipti… Esprileri, oturup kalkmaları, gülmeleri kısaca her şeyi bizim için önemliydi…

          Arkadaşlar arasında, hocalarımıza verilen sıfatlar hakkında konuşurken, ‘Melek Osman’ isminde bir hocamızın ismi zikredilmişti bir defasında… Şaşırmıştım, melekler yemeyen, içmeyen, nefsani istek ve arzulardan uzak kendilerini Allah(c )’a kulluğa adamış varlıklardı… Neden bu sıfat hocamıza verilmişti ki?... Bu yönüyle kimse melek olamazdı ama belki sahip olduğu güzel ahlâkı ile bu vasfı kazanmış olabilirdi… Hemen sordum, ‘Bu hocamızın soyadı nedir?’ diye… İkinci ve bende daha büyük bir şaşkınlık, bu sorunun cevabında beni bekliyormuş da haberim yokmuş ….Cevabı alınca hayretler içerisinde kaldım… Çünkü bahsedilen kişi sınıfımızın müdür yardımcısı olan, kendisinin yönlendirmesi neticesinde imam-hatip camiası ile tanıştığım sevgili amcam Osman Çınar’dan başkası değildi…  Aslında biliyordum amcamın melek gibi güzel bir ahlâka sahip olduğunu ama bu kadar öğrencisi ve arkadaşları nereden öğrenmişlerdi amcamın böyle güzel bir karaktere sahip olduğunu… Biraz sonra şaşkınlığımı atlatıp biraz kendime geldiğimde, kendi kendime şöyle söylendim: ‘İnsanlar, çevreleri ile çok sıkı ilişkiler kurarlar. Sen neden şaşırıyorsun ki, amcam yıllardır bu topluluğun, bu güzel insanların arasında, elbette onun güzel ahlâkını ortaya çıkaracak birçok olaylar yaşanmıştır. Etrafındaki insanlar da bu vesileler ile ona böyle bir lakap takmışlardır…’ Neticede; ‘Bakalım, artık bizde hasbel kader bu camianın içerisindeyiz, amcamı bir kez daha tanıma imkânına kavuştum, bazı şeyleri zamana bırakalım, o, bize gerçekleri bir bir gösterir’ düşünceleri kalbimden gelip geçmişti… Artık amcamın her hâlini, her hareketini, her sözünü daha bir titizlikle ve hayranlıkla izliyordum… Hangi olay karşısında nasıl bir davranış sergiliyordu? Merakla takip ediyordum… Çünkü sonunda ‘Melek’ vasfına ulaşmak vardı… Bakıyordum, yumuşak huylu davranıyordu insanlara, kolay kolay sinirlenmiyordu, kim olursa olsun muhatabını ciddiyetle dinliyor, sorunu olanlara ciddî çözüm önerileri sunuyordu… Mezuniyet albümüne arkadaşlarının yazdığı: ‘Kendini kitaplara veren arkadaşımız bilhassa Arapçaya düşkündür. Samimi olup sınıf yoklamalarında gayet titiz davranır. Her meseleyi ciddiyet açısından değerlendiren arkadaş, arkadaşlar arasında ‘Hâfız’ lakabıyla şöhret bulmuştur’ ifadelerini daha iyi anlamaya başlamıştım… Zamanla daha iyi anlıyordum amcamı; imam-hatibin onun nasıl hayat felsefesi hâline geldiğini, yaşam tarzı ve dünya görüşü olduğunu…

 

Mezuniyet Albümünde Osman Çınar Hocamız

          Çok çilelerle okumuştu, Melek Osman… Uzaklara dalan nemli gözlerle anlatırdı rahmetli bu acı hatıralarını... İmam-Hatip Lisesini yatılı okuyuşunu,  ailesinden uzakta gurbetle ilk defa tanıştığı bu ıssız sokakları…. Ardından Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsünü… Memleketine gelemeden geçirdiği yazların buruk geçen günlerini… Elbeyli’nin Kahyalı köyündeki mütevazı baba evine geldiğinde yaşadığı heyecanı, herkesin nasıl ekin ve harman telâşı içerisinde olduğunu ve ne kadar güzel yığınlar yığdığını... Yüksek İslâm Enstitüsü’nün ardından Adıyaman Lisesi’ndeki öğretmenlik günlerini… Küçük kardeşi, hanımı ve daha kucakta olan biricik kızıyla gurbetin tadının hücrelerin en ücra köşesine kadar hissedildiği, sağ-sol kavgaları ile birçok eve ateşlerin düşürüldüğü karışık dönemleri…Görev mukaddes, sorumluluk ağır, derdi bu dönemler için…. Aradan geçen yılları ve Sivas’a, Sivas İmam-Hatip Lisesi’ne öğretmen olarak atanışını…. 1979 yılında eğitim-öğretim gördüğü aynı okulunda bu defa öğretmen olarak bulunuşunu….Çektiği sıkıntıların hepsini gönlünden geçirerek, nemli gözlerle yâd ediyordu o zor günleri…

          Düşünüyorum da ne de çok hatıralarımız olmuş melek huylu amcamla… Bir gün sınıftan çağırtmıştı bizi amcaoğlumla beraber… Biz acaba bir problem mi var?, diye kafamızdaki soru işaretlerine cevap ararken amcamın; ‘Şu kalem, defter, elbise ve diğer malzemeleri sınıfınızda ihtiyaç sahibi olan filan filan arkadaşlarınıza iletin’ sesiyle irkildik… ‘Biz verirsek belki gururlarını incitmiş oluruz’ diyordu Melek ruhlu amcam… Başka bir gün amcamların evine bir iş için gittiğimi hatırlıyorum. Yengem amcan okulda, işleri varmış, demişti. Bende okula doğru yola koyuldum ama hafta sonu ne işleri var acaba okulda, diye düşünmeden de edemiyordum… Okula geldiğimdeki amcamın o hâli hiç gitmez gözümün önünden… Bir işçi gibi giyinmiş, okulun duvarlarına alçı çekiyordu büyük bir azim ve büyük bir zevkle… Melek ruhlu bir insan olabilirdi ancak bu fedakârlığı yapabilen… İşte o yüzden Melek Osman’dı amcam… Artık daha iyi anlıyordum… Sivas Et Balık Kurumu’nun karşında, Kızılırmak kenarında bir yere pikniğe gitmiştik. Aniden bastıran yağmurun altında hepimiz bulduğumuz çalıların altına sığınmak zorunda kalmış, birbirimizin bardaktan boşanırcasına yağan yağmurla ıslanmış hâline gülmekten kendimizi alamamıştık… Bu güzel insanla yaşadığımız anılardan hangisini paylaşsam diye zorlanıyorum inanın… Çünkü onun her hareketinde bir ders vardı… Bu pikniğe giderken; ‘Bak Fatih! Şu yolda gördüğün uzun çizgiler trafikte bir duvar gibidir. Onları sakın ihlâl etme, sürücüler de zaten bu çizgiyi asla ihlâl etmezler’ demişti, ehliyetini yeni aldığı döneme rastlaması hasebiyle… Yine bir Pazar günü akşamüzeri oturmaya gelmişlerdi bize… Arapça çalışıyordum ben de ertesi günkü Arapça dersine hazırlık olması için… ‘Cuhâ’ başlığını bir türlü sözlükten bulamıyordum. Amcamlar geldiler ve ben büyük bir heyecanla hemen kitabı önüne koydum; ‘Amcacığım, şu kelimeyi bulamadım sözlükten, parça neyi anlatıyor? Dedim. Gülümsedi… Cuhâ, Arapçada Nasreddin Hoca için kullanılan bir kavramdır, burada anlatılan hikâyede ‘Kim müslüman kardeşinin kuyusunu kazarsa bir gün o da oraya mutlaka düşer’ mesajı ile biten bir okuma parçası’ demişti…       

 

İmam-Hatip Lisesi’nin Yayın Organı Bir-Den Dergisi’nin Osman Çınar Özel Sayısı

            Onu yakından tanıyanlar her defasında; ‘Beni okuldan ancak ölüm ayırır’ deyişindeki samimiyet ve sadakate hayran kalıyorlardı… Nitekim söylediği gibi bir sonla hayatı sona erdi… Bir Cuma günü öğrenciler İstiklâl Marşı için sıraya girerken amcam Abdullah Elbay hocamızın dizinde Kelime-i Şehâdet getirerek okulumuzun hademelerinin odasında bu fani âleme veda etmişti… 27 Mayıs 1995…Arkadaşlarına, ‘Azrail’in nefesini bugün ensemde hissediyorum’ demiş o gün… En son dersinde de; ‘Çocuklar içim yandı, bana bir bardak su getirin’ cümleleri belki de son sözleriydi… Ve… Vuslat… Tanıyan, ismini duyan, öğrencisi olan, âmiri, memuru, komşusu, akrabası herkes tarafından sevilen Melek huylu, Melek Osman artık sıfatını taşıdığı güzel varlıklar ile Melekler ile beraber inşallah… Şimdi bize onu rahmet ve minnetle anmak, arkasından hayr dua ve Fatihalar ile yâd etmek kalıyor… Bu vesile ile okulumuzun yumuşak huylu hocası, muhterem Melek Osman amcamı rahmetle anıyor, makamının cennet olmasını diliyor, Mevlâ’dan herkese arkasından böyle hayırla yâd edilme nimetini vermesini temenni ediyorum… 

YAZARIN DİĞER YAZILARI