Sivas´ta Medfun Âlim, Şair ve Sûfî Bir Devlet Adamı: KADI BURHÂNEDDİN

Fatih ÇINAR

4 yıl önce

İlmî ağırlıkları, şiirdeki maharetleri, gönle hitap eden hayat tarzları ve devlet idaresindeki başarıları ile tarihte derin izler bırakmayı başaran çok yönlü insanlar daima olmuştur. Bahsi geçen alanlardaki yetkinliği ile yaşadığı dönemi ve sonrasını büyük ölçüde etkileyen isimlerden biri de Eretna Devleti ile ismini tüm dünyaya duyuran ?Kadı Burhâneddîn?dir. Bu çalışmamızda kendi ismiyle anılan mahallede yine kendi ismini taşıyan bir okulun bahçesindeki kabri ile Sivas´ta ebedi âlemi bekleyen bu büyük şahsiyeti ilmî yönü, şairliği, sûfî kişiliği ve devlet adamlığı gibi yönleri ile daha yakından tanımayı arzuluyoruz.

Asıl adı ?Burhâneddin Ahmed? olan Kadı Burhâneddîn, 1345´te Kayseri´de doğmuştur. Oğuzların Salur boyundan olan Kadı Burhâneddîn´in ailesi daha önce Harizm´den gelerek Kayseri´ye yerleşmiştir. Babası Kayseri kadısı Şemseddîn Mehmed´dir. Burhâneddîn küçük yaşta annesini kaybetmiştir. Onun eğitim ve öğretimi ile babası yakından ilgilenmiştir. Dört yaşından itibaren eğitim-öğretim faaliyetlerine başlayan Burhâneddîn, kısa sürede özellikle Arapça ve Farsçada ilerleme kaydetmiştir. On dört yaşına kadar bu dillerin yanı sıra mantık ve hikmet gibi ilimlerde de derinlik elde etmiştir. Kayseri´de çıkan bazı karışıklıklar üzerine babası ile birlikte Şam´a giden Burhâneddîn yaklaşık dört ay sonra karışıklıkların sona ermesi ile birlikte Kayseri´ye dönmüştür. On dört yaşında yine babası ile birlikte Mısır´a gitmiş, burada fıkıh, usûl-i fıkıh, ferâiz, hadîs, tefsir, hey´et ve tıp dersleri okumuş, dört mezhep üzerinde derin bilgi sahibi olmuştur. Şam´a gidip devrinin meşhur bilgini Kutbeddîn-i Râzî´den tabiiyât, riyâziyât ve ilâhiyât dersleri almış, Seyyid Muhammed Nîlî´den ?Külliyât-ı Kanun?u öğrenmiştir. Kadı Burhâneddîn on dokuz yaşına geldiğinde Şam´dan hac ziyareti için kutsal topraklar yönelmiş, dönüşte bir yıl ilmî gelişimini tamamlamak için Halep´te kaldıktan sonra Kayseri´ye dönmüştür. (Mirza Bala, ?Kadı Burhâneddin?, İslam Ansiklopedisi, MEB Yay, İstanbul 1952, c.55, s. 46; Abdullah Kartal, ?Kadı Burhaneddin?, Berceste, 2006, Sayı: 54, s.17-20.)

1365 yılında Kayseri ve civarında hüküm süren Eretnaoğulları´ndan Mehmed Bey tarafından yirmi bir yaşındayken Kayseri Kadılığı´na tayin edilmiştir. Bu görevini sürdürdüğü esnada Mehmed Bey vefat etmiş ve yerine oğlu Ali Bey geçmiştir. Ali Bey, babası gibi devlet idaresinde güçlü bir yönetim ortaya koyamayınca meydana gelen karışıklıkları önleme adına Kadı Burhâneddîn´i vezir olarak atamıştır. 1380´de Ali Bey´in vefatı üzerine Burhâneddîn nâipliğe atanmıştır. 1381 yılında Sivas´ta tahta çıkmış, kendi adına hutbe okutturup para bastırmıştır. On sekiz yıl iç ve dış tehditlere rağmen devletini idare eden Kadı Burhâneddîn, bir ara I. Bâyezid ile karşı karşıya gelmesine rağmen Timur´un Anadolu´yu istila düşüncesiyle harekete geçtiğini öğrenince onunla işbirliği yoluna gitmiştir. (Muhsin İlyas Subaşı, ?Kadı Burhâneddin Ahmed´in Siyasî Kişiliği?, Berceste, 2006, Sayı:54, s.39; Komisyon, ?Kadı Burhaneddin?, Büyük Türk Klâsikleri, İstanbul 1985, Ötüken-Söğüt Yayıncılık, c.I, s.305-307.)

Kadı Burhâneddîn yaptığı bir antlaşmaya riayet etmediği gerekçesiyle Akkoyunlu hükümdarı Kara Yülük Osman Bey ile karşı karşıya gelmiş, 1398´de bu mücadele esnasında öldürülmüştür. Onun ölümüyle Kadı Burhâneddîn Devleti de tarihten silinmiştir. (Duygu Dalbudak, Kadı Burhâneddin İle Şeyhî´nin Gazellerinin Din ve Tasavvuf Açısından Karşılaştırılması, TÜSBE (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Edirne 2008, s.5.)

Kadı Burhâneddîn´in edebî şahsiyeti üzerinde son dönemde yapılan çalışmalar istisna edilirse onun edebî yönü ve şairliği üzerinde yeteri kadar durulmadığını söyleyebiliriz. Öyle ki ?Divan? sahibi olmasına rağmen tezkireciler ondan hiç bahsetmemiştir. Arap vekayinâmelerinde ise onunla ilgili yeterli bilgi bulunamamıştır. Onunla ilgili bilgiler, Arap tarihçisi Aynî´nin kendisinin Arapça ve Farsçaya olan hâkimiyetini dile getirdiği bir bilgi ile sınırlar kalmıştır. (Ali Alpaslan, Kadı Burhaneddin Divanından Seçmeler, KTB Yay., Ankara 1977, s. XXVII.) Bu tespitleri ?Kadı Burhâneddin Divanından Seçmeler? adlı çalışmasında dile getiren Ali Alpaslan, onun edebî şahsiyetini şu on madde ile özetlemiştir:  

a- Kadı Burhâneddîn diğer şairlerden farklı bir lirizm içinde şiirlerinin ana fikrini de teşkil eden aşıkane şiirleriyle samimi duygularını ifade etmiştir.

b- Âşıkâne şiirlerinde hissedilen duygu ve ıstırapla psikolojik açıdan bir yönüyle Fuzûlî´ye benzer özellikler gösterirken; diğer taraftan şiirlerinde görülen renk, pırıltı ve samimiyetle Bâkî´ye yaklaşır. Alpaslan´a göre; Kadı Burhaneddîn´i ruh ve his bakımından bu iki şairin ortasında görmek daha doğrudur.  

c- Genellikle her gazelinde sevgilinin saç, kaş, göz, kirpik, yüz, ağız, dudak, diş, bel, boy gibi beden azalarını güzellik unsurları olarak dile getirmiştir.

d- Kadı Burhaneddîn´i diğer şairlerden ayıran bir özelliği de teşbih, tevriye ve cinası sıkça kullanmış ve bunlarla kelime oyunları yapmış olmasıdır.

e- Kadı Burhâneddîn, gazellerinde edebiyat yapmak için değil bizzat yaşanmış olayları aksettirmek için Anadolu´nun bazı şehir ve kasabalarından bahsetmiştir. Bu tarz şiirlerde, şairin realist özelliğinin yanı sıra savaşçı, cesur ve haşin ruhu da hissedilir.

f- Şairin, zaman zaman İran mitolojisine, satranç terimlerine, eski yıldız bilgisine, gramere ve musikiye ait terimlere yer verdiği görülür.

g- Kadı Burhâneddîn´in bazı şiirlerinde etkileyici tabiat tasvirleri (özellikle sonbahar tasvirleri) yapması da dikkat çeker.

h- Kadı Burhaneddîn´de İran şiirinin etkisi de fark edilir. Şiirlerinde Kemâl-i İsfehânî, Enverî, Selmân-ı Sâvecî, Hayyâm, Sa´dî ve Hâfız´a benzerlikler göze çarpar.

ı- Kadı Burhâneddîn, savaşlarla dolu bir hayat geçirmiş ve bu kahraman ruhunu şiirine aksettirmiştir. Alpaslan´a göre; şair, bu tip şiirleriyle bir elinde kılıç bir elinde kalem tutan bir Orta Anadolu hükümdarı, beyi ve silahşoru olarak görünmüştür. (Alpaslan, Kadı Burhaneddin Divanından Seçmeler, s. XXXV-XLII.)

            Edebî şahsiyetinden bu şekilde bahsettikten sonra Kadı Burhâneddîn´in sûfî kimliği üzerinde de durmak istiyoruz. Sûfîlerin dönemindeki etkinliklerinden nasibini aldığı görülen Kadı Burhâneddîn birçok tasavvufî konuyu eserlerinden enine boyuna irdelemiştir. O, eserlerinde yer verdiği gayb, cezbe, tecelli, fena, beka, halvet, melâmet, gönül, kalp gibi terimler, beyitlerdeki tasavvufi anlamın kolayca anlaşılmasını sağlarken; saç, kaş, göz, dudak, bel, şarap, kadeh gibi sevgilinin güzellik unsurlarını işaret eden birçok kavramı da ustaca kullanmıştır. (Emine Yeniterzi, ?Kadı Burhaneddin Divanı´nda Sevgilinin Güzellik Unsurları İçin Kullanılan Dinî Benzetmeler?, Berceste, 2006, Sayı: 54, s.3-5.)

            Kadı Burhâneddîn´in ?Bezm ü Rezm? adlı eserinden aslında tasavvuf mesleğini beğendiği, sûfîlere hürmet gösterdiği, bir işe girişirken Mevlânâ´nın şiirlerinin manasını göz önünde bulundurduğu, Muhyiddîn-i Arabî´nin eliyle yazılmış bir ?Fusûsü´l-Hikem? nüshasından çok istifade edip bunu okuduktan sonra tasavvufa merak sardığı, tasavvuf hakkında başka kitaplar da okuyarak bu konuda bilgisini genişlettiği ve zamanının bütün aydınları gibi sûfîyâne tesirler altında kaldığı öğrenilmektedir. (Ali Nihat Tarlan, ?Kadı Burhaneddin´de Tasavvuf IV? İÜEFTDED, İstanbul 1958, c.8, s.8-15; İstanbul 1959, c.9, s.27-32; İstanbul 1960, c.10, s.1-4; İstanbul 1961, c. 11, s.21.)

Kadı Burhâneddin´in eserlerini şu şekilde gösterebiliriz:

1. İksîrü´s-Sâdât fî Esrâri´l-İbâdât: Fıkha dair Arapça bir eserdir. Vücûd, icad ve hikmet konularını ele alan bu eser, ibadetin hakikatlerinden ve sırlarından bahsetmektedir. Ayrıca bu kitabın sonunda üç adet Arapça şiiri bulunmaktadır.

2. Tercîhü´t-Tavzih: Hanefî mezhebi hakkında usûl-i fıkha dair Taftazânî´nin ?Telvîh? adlı kitabını tenkit mahiyetinde kaleme alınmış bir eserdir. (Yunus Apaydın, ?Kadı Burhaneddin´in Tercî-hu´t-tavzîh Adlı Eseri?, EÜSBED, nr. 6, Kayseri 1995, s. 33-45.)

3. Divan: Kadı Burhâneddin´in kaside, gazel ve tuyuğlardan meydana gelen bir divanı vardır. Bu divan 608 sayfa olup içerisinde 1313 gazel, 3 beyit, 20 rubai ve 116 tuyuğ bulunmaktadır. Divanı 1943 yılında TDK tarafından yayımlanmıştır. (Bu konuda bir başka çalışma için bkz;  Kadı Burhâneddin Divanı, Hazırlayan: Muharrem Ergin, Yayın No: 2244, İÜEF Yayınları, İstanbul 1980.)

Kadı Burhâneddîn´i tamamen bir sûfî kabul etmek, onun bu yönünü görmeden sadece devlet adamlığı ile onu tanımaya çalışmak veya sadece savaşları ve hırsları ile onu anarak dil ve şiir gibi sanat dallarındaki maharetlerini görmemek eksik bakış açılarıyla onu ele almak demektir. Bu tür yaklaşımlar Kadı Burhâneddîn´i gereği gibi anlamak ve anlatmaktan uzak sonuçlara bizleri götürecektir. Bir başka ifadeyle dile getirmemiz gerekirse Kadı Burhâneddîn´i olduğu gibi anlayabilmek için insânî, İslamî ve sanatsal yönlerinin tümü ile onu bir değerlendirmeye tabi tutmamız gerekmektedir. O, zaafları, hırsları, mücadeleleri yanında dünyaya değer vermeyen kişiliği, gönül insanlarına olan düşkünlüğü, ilmî gayretleri ve ilimde ulaştığı seviyesi, dildeki mahareti ve şiirdeki gücü ile Anadolu topraklarını derinden etkileyen bir aksiyon insanıdır. Onun bu hareketli yaşamından günümüz insanı ihtiraslarına yenilmeden onun sahip olduğu güzelliklere ulaşabilme noktasında çaba ve gayret gösterme dersini çıkarmalıdır. Büyük bir huzur ve sükûnetin hâkim olduğu kabrini ziyaretle makamı, ilmi, şöhreti ve devlet adamlığı gibi çok yönlü bir kişi de olsa dünyanın faniliği karşısındaki çaresizliğini bir kez daha hissetmelidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI