USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

DÜNYA MEVLANA’ NIN EVRENSEL DİLİNE YENİDEN KULAK VERMELİDİR

20-12-2022

Bu yıl “Dostluk Vakti” temasıyla düzenlenen Hz. Mevlana’nın 749. vuslat yıldönümünü tekrar yaşadığımız şu günlerde o anlaşılmalı, anlatılmalı ve anılmalıdır.

O, bütün insanlığı kucaklamış ve tüm insanlık tarafından kucaklanmıştır. Hiç kuşkusuz bugünün dijital çağ insanına da Hazreti Pir’in söyleyecekleri vardır. 

Hoşgörü  ve sevgi  elçisi  Hz. Mevlana   çağlar ötesinden : ‘’Bâzâ  bâzâ her ânçi hestî bâzâ ‘’  (Gene gel, gene. Ne olursan ol) demişti. Hala  onun ‘’Gel ‘’ çağrısı  semalarımızda   yankılanıyor.

      Yine insanlık   onun manevi  iklimiyle  yeşerdi  ve ışığıyla  aydınlandı bugünlerde.  Noksan gelen tamam oldu, kemal  olan cemal  buldu.

          Tasavvuf felsefesinin  büyük alimi  Mevlana’ya  bunca saygı  ve  sevgi neden? Kıtaları  aşan etkisiyle her  yıl onun  ‘’gel’’ çağrısına  her ırktan, her dilden, dinden, renkten  insanların bölük  bölük  gelmesinin ve  gelmeye  devam etmelerinin  asıl  sebebi ne ? Bu sözün etkisinin yalnızca bir ulusla veya etnik kimlikle sınırlı kalmayarak pek çok farklı millete ulaşmasının gizemi nerede saklı? Mevlana, çağının  çok  ötesinde bir düşünceyle insanlığa  doğruyu, gerçeği  göstermiş, yaşadığı  yüzyılda ve  gelecekte  insanlığın yaşadığı, yaşayacağı   olumsuzlukları çok  iyi tahlil  etmiş :

‘’Dünle beraber gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım’’

diyerek  aslında  yüzyıllar ötesinden, yüzyıllar sonrasının  sözünü  söyleyerek , öğütleriyle  hazreti insan  olmanın  ve bu  dünyada  nasıl hep  beraber  dostluk ,barış ve  sevgi içerisinde   yaşamanın tarifini  vermiştir. Bu anlamda  her bir sözü, şiiri ya da öyküsü üzerine cilt cilt kitap yazılabilir. Türk tasavvuf kültürünün en önemli kişiliklerinden biri olan Mevlana,  insanoğlunun yüzyıllardır üzerinde tartıştığı konulara çözümler sunan ve  hiçbir  insan  arasında ayrım gözetmeyen  manevi bir öğretici ve aydındır çünkü.

O  yüzden ki  asırlar ötesinden  bugüne ışık  tutabilmiş olmasının sebebi odak noktasının tamamıyla insan olmasından kaynaklanmaktadır.

Nitekim, uçsuz bucaksız, aklın sınırlarını zorlamış bir derya gibi olan bu düşünceleri   insanlığın ilgisini  çekmiş, bunun  için toplum  ve  kültür üzerinde  etkisi kalıcı  ve sürekli  olmuştur.

    Çünkü; o  bütün  dünyaya  yepyeni  bir  manevi görüş   getirmiş, karşılıklı  sevgiyi, saygıyı , barışı , dostluğu  hoşgörüyü , herkesi  eşit  sayan  birleştirici gücü  dünyaya  tanıtmıştır. İnsan  olmanın gerekliliklerini   kısacası  özlemi duyulan   kavramları  hayatımıza sokarak,  uyuyan  gönüllerimizi uyandırmış, ufkumuzu  genişletmiş, gönüllerimize  böylelikle  ışık tutmuştur. Mevlana’nın  fikri  hayatını, insanlara  verdiği mesajları   layıkıyla  anlayabilmek için  en  önemli vesikaları   olan  eserlerine, özellikle  muazzam, her zekayı ve  her devri   tatmin  etmiş   en ünlü  ve  en hacimli  olan  eseri   Mesnevi’ ye;  dolayısıyla  Mesnevi ‘de  yer  alan  hikayelere bakmak  lazım. Bu  hikayelerde insanlığa  iletmek  istediği o   çok  mesajlar vardır  ki  yalnız idrak  edebilenler  için eşi  bulunmaz  bir ilim, idrak  edemeyenler için  de basit  birer  hikaye olmaktan  asla  öteye gidemezler. İnsanı  çok  iyi tanıyan  ve  insan olmanın  gerekliliğini  her daim  ön  plana çıkaran  Mevlana, kendisine  kadar hiç  kimsede  görülmemiş ve görülmeyecek  kadar  zengin olan  bir  bilgi, kültür, görgü, duygu, ahlak , düşünce ve  kültür hazinesinin  mimari olmuş  ve  bir medeniyetin  temellerini  atmıştır. 

    Burada Mevlana ‘nın   birçok  insan görüşünden    birkaçının üzerinde  durmak istiyorum. İnsanlar  farklı din  dil mezhepten  olabilirler fakat  ona  göre her  insan  eşittir. Gökkubbenin   altındaki tüm  insanlar  yaratılış olarak  kardeştir. Her  dilden, milletten , mezhepten, ırktan  olan insanı , en  başta Allah ‘ın  yarattığı ve  yaratıcının  nurunu taşıdığı için , sevmek panteizmini  ancak  onun eserlerinde  ve  düşüncelerinde  buluruz. İnsanları  birlik  hamuruyla  yoğurup, Ferhat  misali  kalplerdeki  ayrılık   dağlarını delmiştir. İnsanlara    bağlayıcı ve  müşterek  bir dil   tavsiye  eder ki bu   da  en güzel  anlaşma  vesilesi olan ‘’gönül dili ‘’dir. Her dilden, milletten, insan onun  nazarında   idrak etmeye  en  elverişli bir  duyuş  ve düşünüşe  sahip  olan yeryüzündeki  tek  varlıktır. O  zaman  insan düşünme ve  anlama  melekesine sahipse, duyuyorsa, sezinliyorsa tek ve  gerçek  hakikati bulmalıdır.

      ‘’Ey kardeş, sen  sadece duyuş  ve  düşünüşten ibaretsin .Geri  kalanın  ise  yalnızca  et  ve kemiktir.’’  deyişi  bunun içindir. Ruhların   mimarı Mevlana, özellikle  ruha  edep ve  tevazu tavsiye  edip çalışmayı  da  öğütler. Ey Gönül / Sen, sen ol kimsenin gönlünü yıkma / Dikenin ucuna çık da  edep çizgisinden çıkma ! deyişi  boşuna değildir. Çünkü  edep,  beşeri diğer  varlıklardan  ayıran en  önemli  özelliktir. Aynı  zamanda edep , kişinin gönül aynasıdır. İyiliği, cömertliği, terbiyeyi  ve özellikle  de  aşkı çok  vurgular. Aşkın  kibri, benliği,  nefreti yok  ettiğine  ve nefsin bütün  ümidini  kestiğine inanır. En  ayıpladığı  kötülük hasettir. Yeryüzünde  barış  ve dostluk  içinde yaşamanın  önemini vurgular. İnsanların  savaşı  çocukların kavgasına  benzer, hepsi  de saçmadır .’’ der. "Ayıpsız dost arayan dostsuz kalır." gibi dostluğun altın kuralını bizlere  hatırlattı. Kişinin   davranışlarına ve dini  inançlarına  karışılmasını asla  doğru  bulmaz. Küsmek   için bahaneler aramak  yerine  sevmek ve  sevilmek  için bahaneler  bulmamız  gerektiğini bize  öğütler. ‘’Kalbin edebi sükûttur. Susan kurtulur. Güzellik dilin altında gizlidir. Sükût, incelik, edep ve zarafet insanı her gittiği yerde sultan yapar.’’ der. Aşksız olma ki ölü olmayasın, aşkta öl ki diri kalasın. Diyerek  gerçek  aşkın insanı ölümsüz yapacağını anlatır.

İnsandaki  kötü huyların  üzerinde  de  eserlerinde  genişçe  durur. Bunların  insanları ne gibi  durumlara  sürükleyeceğini, ne  gibi kötü durumlara   düşüreceği  uzun uzun  misallerle  anlatır. Hem de  öyle  bir anlatır  ki sanki  bütün ömrünü bunları  müşahede  etmekle geçirdiğini  sanırsınız. Söz  sultanı Mevlana,  işte  bu düşünceler  doğrultusunda, insanlara sevgi  yolunu  göstermiş, dostluk  bağının en  tatlı  kardeşlik çiçeklerini  dermiştir. 13.  asrı  aşarak, vermek  istediği  mesajı bugünlere ulaştırabilen, yalnız bilim  çevrelerinde  değil, dünya çapında  popüler  olma mutluluğuna  ermiş  tek insandır. O,  bu  insani değerlere  sahip  olması yönüyle  dünyanın  dahileri arasına  girmiştir. Kâmil insan bir damlada gizlenmiş deniz, bir zerreye sığınmış güneş  gibidir. Ve bizim bugün  onun  verdiği mesajlara  hala  ihtiyacımızın   olduğu muhakkaktır.

            Mevlana’nın oğlu  Sultan Veled’ e  yaptığı  ‘’mutlu yaşam ‘’ öğüdünü  burada hatırlatmak  istiyorum. Umarım   bize  de  yapılmış olan  bu  nasihat, hayat yolumuzu  her  dem  aydınlatır ve   sadece ete kemiğe bürünüp  insan olarak görünmeyiz.

 

‘’Ey oğul !
Eğer daima cennette olmak istersen,
herkesle dost ol,
hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma!
Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma! Merhem ve mum gibi ol; iğne gibi olma!
Eğer hiç kimseden sana kötülük gelmesini istemiyorsan; kötü söyleyici,
kötü öğretici,
kötü düşünceli olma!
Bir adamı dostlukla anarsan,
daima sevinç  içinde olursun.
İşte o sevinç cennetin ta kendisidir.
Eğer bir kimseyi de düşmanlıkla anarsan,
daima üzüntü içinde olursun.
İşte bu dert de cehennemin ta kendisidir.
Dostlarını andığın vakit gönül bahçen çiçek açar,
gül ve fesleğenlerle dolar.
Düşmanları andığın vakit,
gönül bahçen dikenler ve yılanlarla dolar;
canın sıkılır, içine pejmürdelik gelir.
Bütün peygamberler ve velîler böyle yaptılar; içlerindeki temiz karakteri dışarı vurdular.
Halk onların bu güzel huyuna mağlup olup tutuldu; hepsi gönül hoşluğu ile
onların ümmeti ve müridi oldular.’’


(Ahmed Eflâkî’den naklen, Âriflerin Menkıbeleri, II, 213, 214)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?