
Ayla KOÇ
RÖPORTAJ
A.K: Hocam öncelikle hoş geldiniz. Röportaj için bizlere zaman ayırdığınızdan dolayı, çok teşekkür ederim. Kendinizden biraz bahseder misiniz hocam?
M.F.C: İsmim Mehmet Feti CEYLAN. 1966 Elazığ Baskil Demirlibahçe (Mollasorik) köyünde doğdum. Hâlihazırda TRT’de Yayın Denetmeni olarak görev yapmaktayım. Bununla birlikte Türkiye Yazarlar Birliği Ankara Şubesi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesiyim.
A.K: Hocam kitaplarınızdaki Mehmet Memdoğlu müstear ismini kullanıyorsunuz; hikâyesi nedir?
M.F.C: Yazdığım bütün kitaplarda Mehmet Memdoğlu müstearını kullanıyoruz. Buradaki gayem, bizim oralarda aileler, dedelerinin isimleriyle anılır. Mehmet Ali dedemin ismi ki dedem İstiklal Savaşı gazisidir. Biraz olsun onu da bu hayata katıp hayırla yâd edeyim, hatırası kalsın diye bu mahlası kullandım.
A.K Sizlerde kitap sevgisi, okuma alışkanlığı nasıl başladı?
M.F.C: İlkokulu köyde okuduktan sonra, ortaokul için Baskil’e gidiyorduk. Sabah yedi km gidiş, akşam yedi km dönüş; uzun mesafeydi. Bizi o dönemlerde aslında okumaya ilk kapı aralayan ağabeyimdi; lisedeydi ve çok kitap okurdu. Ben de onu gözlemlerdim. Neden kitap okuyor diye düşünürdüm? Hiç unutmuyorum, köye gelirken bana bir kitap getirmişti. Küçücük bir kitap, çocuk ilmihaliydi. “Bunu sana hediye aldım” dediğinde çok mutlu olmuştum. Onu yolda okurken, çok değişik mecralara giderdim.
Ortaokul birinci sınıftayken, Türkçe öğretmenimiz herkes kendi köyünü anlatan bir şiir yazsın demişti. Şiiri akşam yazamamıştım. Sabah köyde çıkarken yolda şiir yazdım ve Türkçe öğretmenime verdim. Şiire baktı ve “Bunu kim yazdı?” dedi. Ben yazdım deyince, “Nasıl yazdın bu yaşta?” diyerek şaşırmış ve çok beğenmişti. Büyük sınıfların hazırladığı gazetede şiirim yayınlanmıştı. (Maalesef sonrasında o şiiri kaybettim) Kitaba, edebiyata merakım böylelikle başlamış oldu.
A.K: Okumak ve yazmak sizin için ne ifade ediyor hocam.
M.F.C: Okumak ayrıcalık, yazmak sanattır. İnsan okuyarak hayatı öğrenebilir ama yazarak kendisini keşfedebilir. Kendisini öğrenmeden de aslında hayatı öğrenemez insan. Kendisini tanımayıp kendisini okuyamayan bir fert, topluma ne katabilir? Okumanın ayrıcalığı var çünkü neticede belli bir bilgiyle, bir donanıma sahip oluyor okuyan. Yazmak için daha ilerisi entelektüel bir birikim gerektirir.
A.K: Hocam ilk kitabınız çıktığında çevrenizin ailenizin tepkisi veya desteği nasıl oldu?
M.F.C: Şimdi ilk kitabı aslında çok farklı bir mecrada çıktı. 2011 yılında o dönem çalıştığım kurumdan TRT’ye yeni geçiş yapmıştık. O dönem bir dostumuz tarafından, bizden Türkiye’nin siyasi sorunlarına yönelik bir rapor talep edilmişti. Ben de bir önceki çalıştığım kurumun kazandırdığı birikimle bir rapor hazırladım ve bu rapor kitaplaştırıldı. Çocuklarımın endişelendiğini gözlemlediğimde, isim olarak Mehmet Memdoğlu müstearını kullandım. 2011’den sonraki kitaplar, yine araştırma, inceleme ve derleme kitaplardı. Ama bunlardan sonraki kitap 2019’daki ilk şiir kitabım, “Düşler Ülkesi” oldu. Daha sonra bunu diğer kitaplar takip etti.
A.K: Hocam şiir yazmak ilham işi mi yetenek işi mi yoksa böyle ders çalışır gibi oturup çalışarak, emek vererek yapılabilecek bir alan mı?
M.F.C: Daha önce de bahsettim; acizane görüşüm, şiirin ana kaynağı ilhamdır. Yani bir ilham olacak. Şiirin vakti ve zamanı, yazının dem’i vardır. Şiirin bir sızısı ama yazının illaki demi vardır. İnsan sonradan şair olabilir mi? Eğer içinde bir yetenek varsa sonradan da şair olabilir. Çünkü biraz doğuştan, biraz da yetenektendir. Sonradan ortaya çıkabilir ama yazmanın öyle değil; sonradan çok iyi bir yazı ustası olabilir insan. Sohbetimize başlarken, girizgâhta şunu ifade etmiştim, insan yazarken öncelikle kendi iç âlemine bir yolculukla kendisini keşfeder. Daha sonra ailesini, çevresini, toplumunu ve milletini. Kimi yazı üstatları şu cümleyi sık kullanır. “İlk şiirimi ya da ilk yazımı yırttım attım.” Burada anlatılmak istenen şudur; buradaki duygu değildir, ustalıktır. İnsan yaza yaza kendi iç âlemine yolculuğu genişletebilir. Kendi insanına dokunmak istiyorsa, o kültüre sahip çıkarak kültür köprüsü olma yolunda çok daha iyi noktalara gelerek, usta bir yazıcı ve yazar olabilir.
A.K: Hocam yazı yazarken dikkat ettiğiniz hususlar nelerdir?
M.F.C: Yazıda öncelikle yazının edebini düşünürüm. Bir metne içerik hazırlarken, ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum sorularını sıklıkla sorarım? Yazıyı kaleme alırken, tarihini düşünür, o konunun tarihini araştırarak yazarım. Tarih bilinciyle, millet olma bilinciyle yazmaya gayret ederim. Yazıda kültürümüzün bileşenlerini düşünerek, kimseyi taşlamadan yazmaya dikkat ederim. Yazarken yargılamadan ve sorgulamadan yazmalıyız. Sorgulama yapacaksak, önce kendi kişiliğimizi sorgulayabiliriz. Toplumsal aksaklıkları nasıl çözümleyeceğimizi sorgulayabiliriz.
A.K: Hocam günümüzdeki dijitalleşme çağında, edebiyatı nasıl değerlendirirsiniz?
M.F.C: Dijital çağ, güncel hayatta ve yaşamda birçok şeyi etkilediği gibi bizim edebiyat dünyasını da etkiledi. Yani dijitalleşme bizim toplumu farklı bir mecraya götürüyor. Bunun müspet ve menfi yönleri var ki biz olumlu yönlerini dikkate almalı, olumsuz yönlerine kesinlikle karşı durmalıyız. Çünkü dijital kültür, ülkemizi de etkileyen küresel kültürün kontrolü altında. Geçmiş ve gelecek arasında köprü olma yolu ve hedefimizden vazgeçmemeliyiz. Dijital çağda yazmanın zamanı bitti demek yanlıştır. Hayır, aksine dijital çağda daha çok yazmalıyız. Son yıllarda kaleme alınan birçok kitap, gençlerimizi hayalperestliğe sürüklüyor. Hayal etmek farklı bir şeydir, gerçekleşmeyecek bir hayal dünyasında yaşamak başka bir şeydir.
A.K: Hocam yazar olarak sizin için şiir mi hikâye mi kıymetli?
M.F.C: Değerli ve kıymetli olan insandır. Yani insana ulaşmanın yolu şiirse şiir olur, hikâye ise hikâye. Yeteneği veren de Allah’tır. Bu yüzden o şiirleri yazan biz değiliz. Şiir ya da hikâye, bizden çıktıktan sonra da bize ait değildir; artık o topluma aittir. Öyküyü daha çok tercih ediyorum. Öykülerde sekiz yaşındaki bir evladımız da yirmi yaşındaki gencimiz de altmış yaşındaki bir vatandaşımız da kendisini bulabilir; bulabilmeli. Zor olanı tercih ettik; kurgusal öyküler yazmaktan ziyade, Anadolu’nun farklı coğrafyalarından yaşanmış gerçek hayat hikâyeleri kaleme alıyoruz. Okuyucu, öyküdeki sebep ve sonuç ilişkilerini sorgulamalı. Yani okuyucu öyküde sebep ve sonuç ilişkileri sorgulayarak bir noktaya gelebilmeli, okuyucuda zihin fırtınası oluşturmak hedeflenmeli. Şiirlerde de böyle, denemelerde de.
A.K: Hocam genç yazarlara tavsiyeleriniz nelerdir?
M.F.C: Genç kardeşlerimiz yazmaktan vazgeçmesin. Ama lütfen yazarken, neyi ne için yazdıklarını hep sorgulasınlar. Çünkü bizim bu kadar geniş ve zengin bir medeniyetimiz ve kültürel zenginliğimiz var. Kendi zenginliklerimizden vazgeçmesinler. Bizi var eden değerleri, bizden sonraki nesillere aktarmayı düşünerek yazsınlar. Bir yazıda hakkaniyet ve ölçü yoksa o yazı anlamsızdır; buna dikkat ederek yazsınlar.
A.K: Hocam şu an bir kitap çalışmanız var mı?
M.F.C: Osmanlı Türkçesi’nden tercüme ettiğimiz kitaplar var. Nasip şiir mi deneme mi öyküye mü onu bilemiyorum? Bunları dile getirme imkânı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.
A.K: Hocam Sivas’a geldiniz, birçok etkinliklerde söyleşilerde bulundunuz Sivas ile ilgili izlenimleriniz nelerdir?
M.F.C: Sivas Anadolu’nun bir çok iline göre biraz daha edebiyata ilgilidir. Biraz coğrafyası, biraz havası, biraz da insanı yani. Kültürünü korumaya muhafaza etmeye çalışan bir şehir Sivas. Edebiyat açısından da iyi bir kaynak, bu anlamda insanını besleyebiliyor. Sivas’ın misafirperverliği edebiyata ilgisi çok güzeldi. Bizleri konuk eden Edebiyat, Kültür, Sanat, Eğitim Nidası EKSEN kulübüne ve değerli hocalarıma çok teşekkür ediyorum.
A.K: Biz teşekkür ederiz hocam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.