
Nevin KILIÇ
Boş Tabak Geleneği: Paylaşmanın Sessiz Dili
Çocukluğumdan aklımda kalan ve hâlâ yaşatmaya çalıştığımız güzel bir geleneğimiz ve her mahallenin, her evin bir hikâyesi vardır. Ama bazı hikâyeler vardır ki ne zaman hatırlansa insanın kalbini sıcacık yapar. Benim için “boş tabak” adeti de tam olarak böyle bir şey. Çocukluğumun bahçeli evlerinde, taş fırın kokusuna karışan sohbet seslerinin arasında büyüdüm ben. O günlerden bugüne taşınan bu küçük ama anlamlı gelenek, sadece bir yemeği değil, koskoca bir hayat biçimini taşıyor aslında.
Eskiden mahalleler özellikle mahalle yaşamının canlı olduğu dönemlerde, sadece evlerin yan yana dizildiği yerler değildi. Herkesin birbirini tanıdığı hayatın birlikte yaşandığı, kapıların kilitlenmeden uyunduğu, selamın eksik olmadığı yerlerdi. Evde özel bir yemek pişti mi — mis gibi kokan börekler, sarmalar, tatlılar, bayramdan bayrama pişen geleneksel bir yemek — hemen bir tabak hazırlanır, komşuya gönderilirdi. Çünkü “nefsi çeker” denirdi. Yani biri burnuna gelen kokuya karşı koyamayabilir, canı çekebilir... Ve bu ihtimali bile düşünerek gönül almak adettendi. Komşuya tabak hazırlayıp götürmek hem saygının hem de sevginin göstergesiydi. Eğer komşu uygunsa, doğrudan eve davet edilir, yapılan yemek birlikte yenirdi. Hem yemek paylaşılır hem de muhabbetin tadı çıkartılırdı.
Bu davranış, sadece bir tabak yemeği paylaşmak değildi. Görünürde küçük olsa da aslında büyük bir kültürün yansımasıydı: Paylaşmak gönül almanın, görgünün, nezaketin bir yoluydu. O tabaklar evden eve dolaşırken, nezaket, görgü ve insanlık taşırdı. mahallede görünmeyen ama hissedilen bir bağ kurulurdu. Herkesin birbirinden haberdar olduğu, yokluğun gizlenmediği, varlığın paylaşıldığı zamanlardı. Bazen bir tatlıyla dönerdi o tabak, bazen içten bir teşekkürle… Ama hiçbir zaman boş dönmezdi.
Mahalle aralarındaki bahçeli evlerde bu gelenek daha da can bulurdu. Kadınlar kurdukları ocak ya da taş fırın başında bir araya gelir, birlikte hamur açar, börekler pişirir, gözlemeler hazırlarlardı. Genç kızlar çay demler, masa kurar, çocuklar bahçede koşturur, kahkahalar havaya yayılırdı. Yapılan işe ara verilir, o sofranın etrafında kahkahalarla dolu uzun sohbetler edilir, zaman adeta su gibi akardı. Sofralar sadece karın doyuran yerler değil, anıların doğduğu, dostlukların pekiştiği kutsal bir mekândı adeta. Yoldan geçen biri davetsiz bile gelse geri çevrilmezdi. Çünkü sofraya oturmak, mahalleli olmanın kaynaşmanın dostlukların sembolüydü.
Şimdilerde apartman hayatı, güvenlikli siteler, dijital sohbetler derken bu adet yavaş yavaş unutuluyor. Komşumuzun ismini bile bilmeden yıllar geçiyor. Çocuklarımız kapı ziline basmaya çekiniyor, “acaba rahatsız eder miyim” diye düşünüyor. Ya da güvenemiyoruz. Canımız, çocuğumuza, malımıza bir zararı dokunur mu diye korkuyoruz. Birbirimize tahammül edemez, güvenemez olduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Oysa bir zamanlar sadece yemek değil, sevinç de keder de paylaşılırdı. Kimse kimseyi yalnız bırakmazdı. Ama yine de bu güzel gelenek tamamen kaybolmuş değil. Hâlâ bazı evlerden yükselen yemek kokuları bir tabağa konup bir kapıya bırakılıyor. Çünkü insanın içindeki paylaşma arzusu, teknolojiyle değil kalple, vicdan ve merhametle ilgilidir.
Şimdi sormak gerek: Her şeyi eskiye döndüremeyiz belki, ama bir tabakla yeniden başlayamaz mıyız? O güveni samimiyeti geri kazanabilir miyiz?
O küçük tabak, hâlâ mutfağımızda bizi bekliyor olabilir. İçine bir dilim börek değilse bile, bir parça iyi niyet koyarız. Komşunun kapısını çalmak için büyük nedenlere gerek yok. Bazen en büyük anlam, en sade hareketin içindedir. Çünkü o tabak yalnızca yemeği değil, komşuluğu, samimiyeti ve insanlığı taşır, komşuluğu besler, kalpleri doyurur.
Göreceksiniz, sadece bir gelenek değil; unutulmuş bir bağ da yeniden kurulacak. Bu adet, sadece yemek paylaşmak değil; sevgi, saygı, dayanışma ve komşuluğun sıcak yüzünü yaşatmaktı. Şimdi her ne kadar eski mahalle düzeni dağılmış olsa da bu küçük ama anlamlı geleneği yaşatmaya çalışabiliriz. Geleneklerimiz, örf ve adetlerimiz geçmişi unutmadan geleceğe taşıyabileceğimiz değerlerden birine selamdır. Unutmayalım: Paylaştıkça her şey güzelleşir, çoğalır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.