USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

DEHA BUHRAN ZAMANLARINDA ORTAYA ÇIKAR

24-04-2019

 ?Düşüncenin her korkudan âzâd olduğu bir ülke;

Bir ülke ki insanları dimdik,

Dünya duvarlarla bölünmemiş,

Kelimeler gönlün derinliklerinden fışkırır

Emek kemale uzatır kollarını?

 

Türkiye mümbit ovaları, yüksek dağları, derin uçurumları, uçsuz bucaksız arazisiyle, bereketli toprakları, deniz ve güneşiyle dünya´da dikkatleri üzerine çeken bir ülkedir. Toprak ve insan ilişkisi üzerine binlerce deneme, şiir ve methiyeler yazılmış, toprak üzerine sayısız savaşlar yaşamış insanoğlu, toprak bazen uğrunda ölünecek telli duvaklı gelin, bazen başı sıkışınca sığınacak güvenli bir liman olmuş insanımıza.

Geleneksel devlet anlayışında, toprak, özel mülkiyet hüviyetini kazanamamış, mülk devletin malı olarak tanımlanmıştır, Selçuklular ve Osmanlılar devrinde toprak İkta ve Miri toprak sistemi şeklinde değerlendirilmiş olup, asker ve vergi sağlamak adına, saltanatın ve hükümdarlığın izniyle, toprak işlenmek üzere imtiyazlı ve itibarlı kimselere verilirdi. Karşılığında savaş ve olağanüstü durumlarda, işgal, isyan talan ve yağma v.s durum hâsıl olunca gerekli olan destek verile, saltanat ve sarayın iktidar gücü daim ola.

Cumhuriyet rejimi ile devletçilik anlayışı ön plana çıkar. Yarım elma muhasebesinde olsa da mülkiyet sahibi olma, mal ve mülk edinme hakkı tanınmış. Üzerinde durmak istediğimiz husus halkın bu haktan nasıl yaralandığıdır. Osmanlı feodal toprak yapısı üstte, eşraf, ayan ve tarikat karışımı yarı cezbeli aristokrat kesim. Alt´ta ise, ağalık, şeyhlik ve tekke geleneğine sırtını dayayan mürit kesim. Böylesi ikili yapı günümüze kadar varlığını, doğu ve güneydoğu da eskiye nazaran azalsa da varlığı devam etmekte.  Son zamanlarda PKK, KCK gibi illegal ideolojik yapılar bir önceki yapıları tahrip etmekte ve sindirmektedir. Artık işler ağalar ve şeyhler vasıtasıyla değil, doğrudan doğruya günün şartlarına göre kendilerini güncelleyen yapı ve organlara bırakmakta.

Batı bölgelerinde arsa ve toprak işgalleri bütün hızıyla sürdürülmekte, Türkiye´de ?yolsuzluk kültürü´ bir sektör olarak ortaya çıkması modernlik rüzgârı ile başladı, daha sonra organize boyut kazandı. Köyden şehirlere doğru başlayan göç dalgası, dalgalar halinde yayıldı. Modern şehirlerin yoksul ve kenar varoşlarında yaşama tutundular. Devletin hazine arazileri, akraba, yakın dost ve arazi mafyaları araçlılığıyla talan edildi. Ülke´yi yöneten iktidarlar köklü çözüm yerine palyatif çözümleri tercih eder oldular. Her seçim döneminde getirilen af yasası ve görkemli tapu törenleriyle bu işe resmiyet ve meşruiyet kazandırdı. Gözü açık olan, yağma kültürü ile donatılmış bireylerin birçoğu bu gün emlak zengini oldular. Bazıları ise bir veya birkaç ev sahibi oldular. Yağma kültürü, talan kültürü, yolsuzluk kültürü. İnsan´ın kendi içinden çıktığı milletine yabancılaşmanın bir çeşit türevi yaşantımızla özdeş oldu

Bürokrasi boyutu, içler acısı bir hal aldı. Özal dönemi bu sürecin miladını oluşturdu. Benim memurum işini bilir mantığı, hediye kabulüyle başlayan sarmal pek çok bürokratın iştahını kabarttı, doktor hatasından, bankacı mudisinden, esnaf ise, fahiş fiyatı, sattığı mala yansıtarak. Avukat müvekkilinden, öğretmen öğrencisinden, sanayici ürettiği maldan haksız kazanç elde etme yöntemini bir hak gibi görmeye başladı. Çözülme ve çöküş psikolojisi, toplumun her yanına fırtınalar estirdi, kastı, kavurdu. Spor´da şike, sınır´da kaçakçılık, uyuşturucu ticaretinde uluslar arsı boyut kazandı. Altın, döviz ve borsa dümenleri hiçbir zaman hız kesmedi.

Fatura her zaman olduğu gibi masum halka çıktı. Elektrik, su, doğalgaz, motorin ve benzine her gün zam! Yiyecek ve giyecekler el yakar oldu. Yakacak, kira ve barınma fiyatları sürekli olarak artmakta. Geldiğimiz şartların kısa öyküsüne, özgeçmişine bu gözle bakıyor ve toplumsal kurtuluş için tekli veya çoklu çözüm önerilerinin acilen hayata geçirilmesinde fayda mülahaza ediyoruz. Sosyo-ekonomik- politik ve kültürel kirlenme aşağıdan yukarıya, üstten alta doğru yelpaze açmış iken. Temiz toplum hayalini inadına düşlüyor ve deha buhran zamanlarında ortaya çıkar diyoruz!

?Aklın ırmağı alışkanlıkların karanlık çölünde kuruyup gitmemiş

Ne olurdu Tanrım! Benim yurdum da böyle bir ülke olsa!? Tagor

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?