USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

YÜZYILIN İKTİDAR OYUNCULARI

26-04-2019

Dünya ülkeleri arasında acımazsız rekabet kültürel, ekonomik ve siyasi alanda kıyasıya bir mücadele sürüp gitmemektedir. Mücadele´nin ana üssü Ortadoğu, adeta pergel misali, bir ayağı Arap yarımadası, diğer ayağı, İran- Irak-Türkiye ve Rusya´yı içine alan geniş bir yay çiziyor. Dolayısıyla komşu ülkelerde yaşanan toplumsal- politik iktidar gelişmeleri yaşadığımız coğrafya´yı da kapsamakta. Oyuncuları, aktörleri ve piyonları olan bir oyun, saha dışında yedekleri ve asılları olan bazen, devam eden, bazen henüz başlamamış bir maçı hatırlatmakta. Maçın galipleri ve mağlupları maç bitmediğinden henüz skor belli olmadı. Ortadoğu üçgeninde kanla oynan bu oyun, üzerinde yaşayan halkları acı, ıstırap, gözyaşı, kan ve kemikle sınanmaya yemin etmişçesine inadına oynanmakta.

Oynan oyun Arap, Ortadoğu, Irak ve Afganistan´la sınırlı değil, bu oyun Türkiye ve İran´ı içine alan oyundur. Senaristleri bizim gibi düşünmeyen, bizden olmayanların yazdıkları senaryolarla, ne Arapların duygu düşüncelerini yansıtmakta, ne de Türk ve İran halkının arzu ve istikametlerini yansıtan projeler değiller. Uluslar arası arenanın baş aktörleri, Avrupa ve ABD´yi bir mıknatıs gibi çeken çekim gücü nedir diye baktığımızda karşımıza iki önemli unsur çıkmakta, biri İslam dini, diğeri petrol ve servettir. Hıristiyan dünya, tarih boyunca asla hazmedemediği İslam inancı ve düşüncesini yok etmek veya kontrollü bir İslam anlayışını egemen kılmak istediği bilinmekte, bunun için kara sınırlarımız ve Müslüman toplumlar içinde en ufak nüans farklılıklarını dahi abartarak suni ayrımlara yol açacak nedenler bulmakta çok zorlanmıyorlar.

Zorlanmıyorlar çünkü insan ve toplum olarak kırılgan toplumsal fay kırıklarıyla yüzyıllarca beraber yaşamaya çalışırız, bin bir fedakârlıklar karşılığında istediğimiz ve beklediğimiz huzur ve sükûnu bir türlü gerçekleştirmedik, Türk´ü, Kürt´ü, Alevi´siyle birlikte bir ve beraber yaşamayı öğrenemedik, her topluluk kendini ezilmiş, dışlanmış ve ötekileştirilmiş olarak görmeye devam etmekte. Tüm bunlara ilave olarak mezhep taassubu yıllarca iliğimizi ve kemiğimizi yedi bitirdi, tarihte biz Türklerin kabahati olmadığı halde, tarihte yaşanan talihsiz çatışmaların tarafı olmak veya olmamakla tenkit ve takdir edilen bir milletin talihsizliğini yaşadı.

Yüzyılımızda yer altı ve yer üstü kaynaklara olan ihtiyaçlar, devletler nezdinde oldukça sinsi ve gizli planların devreye sokulmasına neden oluyor. Petrol ve para tarih boyunca savaş ve işgallerin sebebi olduğu dikkate alındığın zaman coğrafyamızda yaşanan estirilmek istenen politik ve ideolojik rüzgâr esintilerinin yönünü toplum ve devlet olarak iyi hesap edilmesi gerekmektedir.

Ülke genelinde yeni gerilim noktaları kaşınmak sureti ile Türk, Kürt ve Alevi Türkmenleri içine alan bir kapışmanın fitili ateşlenmek isteniyor, her şey bahane edilerek, kişileri, grupları ve legal veya illegal örgütleri sokaklara salmanın gayreti içinde olduklarını her Türk vatandaşı görebiliyor. İç ve dış tahrik unsurları görev başı yapmışçasına her gün yeni havadan, sudan bahaneler üreterek, yeni haklar talep ediyorlar.

Böyle bir tablo karşısında ülkesini seven kişilerin dikkatli ve uyanık olmaları şarttır. Kimlerin belirlediği belli olmayan gündemlerde rol almak akıllı insanların işi olamaz. Türkiye´de uzak bir tarihte değil, yakın tarihinde şiddetin en doruk noktasını kendi istek, hırs ve arzularıyla demir atan politik gruplar olmuştu. Şiddeti bir metot olarak görüp silahlı mücadeleyi temek vaaz geçilmez sananlar vardı.

Ancak 12 Eylül süreciyle birlikte ülkücü-devrimcilerin üye ve mensupları çok ağır bedel ödemek zorunda bırakılmışlardır. Kaldı ki, 12 Eylül öncesi Ülkücü ve devrimci örgütlerin, söylem ve eylem pratikleri, kapasiteleri, teşkilat ve teçhizat donanımları bugünkü kuşaklara göre daha üstündü. Davalarına olan inanç ve sadakat ise kıyası mümkün değildir. Şiddetle tarihte sonuç alan gruplar olduğu gibi sonu hüsranla biten serüvenlerin sayısı oldukça çoktur. Politika´da şiddet sonu belli olmayan maceralara zemin hazırlaması bakımından fert ve devlet uygulamalarında acı ve gözyaşından başka bir hediye bırakmaz geride kalanlara.

Bugünlerde moda deyimi ile sosyal medya kuşağı adeta kahraman ilan edilmek isteniyor. Ne isteğini bilmeyen, neden bir araya geldiğinin farkında olamayan, aralarında homojen bir bağ bulunmayan bir kuşak yaratılmak isteniyor. Arap baharında da yapay olarak bir araya getirilen yığınlar sadece yıkmak görevini ifa ettiler, yıktılar ne oldu! Daha mı mutlular.  Çok daha fazla mı zengin oldular. Dindar mı? oldular. Hayır, hiçbiri olmadı, peki ne oldu, acı ve ıstırap, kan ve gözyaşı, yakılan, yıkılan binalar, talan edilen zenginlikler, yok edilen hayatlar, sönen ocaklarla birlikte tükenen hayatlar. Tarih geçmişten ders almayan topluluklara çok acımazsız davranır. Kalın sağlıcakla.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?