EDEBİYATIMIZDA RENKLER (4)

El örgüsü çoraplarda, çulluk burnu, çenber, çarkıfelek, ceylan, ejderha, elifbe, eliböğründe, kazayağı, bülbül gözü, koyun gözü, koç boynuzu, horoz ibiği, deveboynu, gönül çengeli, kız nazı, pençe, perçem, muska, minare, selvi, arı, yar tabanı gibi yüzlerce isim vardır.
Akıtmalı diye bilinen bir örnekte de bir mânâ vardır. Kara çizgiler oğlan evladı, pembe çizgiler de kız evladı işaret eder. Ona göre çorabı giyenin ayağındaki helezonlardan çocuklarının kaçının kız, kaçının erkek olduğu anlaşılır. Gene gurbete gelin giden kızın çorabında da pembelerin içine yol yol siyah katılır. R. E. Koçu
Dilimizdeki güzel söyleyişlerden biridir fesrengi. “Kırmızı çanak, kıllıya kapak” denilen bilmecenin de cevabı olan fes, Fas’ta icad edilip, sonra diğer ülkelere de yayılmıştır. Çeşit ve biçimleriyle askerden kadına, denizciden memura toplumun bütün kesimlerinde kullanılmıştır.
“Fes, kumaşının rengine göre de çeşitli olmuştur. Fes aslında kırmızıdır. Fakat feste narçiçeği kırmızısından karaya çalan koyu güveze kadar bu rengin çeşitleri kullanılmıştır, fesler, renkleri ile de onları giyenlerin ruh haletlerini ifade etmiştir.”
Ahmet Rasim’in satırlarından okuyoruz: “Fes umumiyetle eğri giyilir, kaş üstüne kadar eğik olur, yana ve arkaya atılır. Zarafet dilinin yar tekmesi dediği bu çukurun kopuklar arasındaki adı ‘kuş yuvasıdır’. Kenarı geysûlarla süslü olanına ‘kapatma sümbül saksısı’ denir. Fes renkleri gittikçe koyulaşmak üzere, kırmızı, hünnabi, orta renk al, nar çiçeği (vişneçürüğü), güvez, siyahtır. Kulakları tamamen örtenine, ‘babayani’ veya ‘kelörten’ yahut da ‘ayıp kapayan’ denir. Islanıp büzülmüşüne de ‘limon kabuğu’ adı verilir. Sıfır numara kalıba çekilmişine ‘saksı dibi’ denilir.”
R. E. Koçu. Türk Giyim Kuşam Süslenme Sözlüğü adlı eserinde pek çok ayrıntıya yer verirken renkleri de ihmal etmez:
Fervei beyzâ: Beyaz ferve, beyaz kürk. Bu tâbir Osmanlıda saray ağzı bir söyleyiştir. Mühim günlerde, kazanılan savaşlarda diğer devlet ricaline en işçilikli hançer, kılıç, kürklerden hediye edilirken beyaz kürk sadece şeyhülislamlara verilirdi.
Hermine/hermin: beyaz su samurunun kürkü.
Gülgülî rengi: gül renginde olan
Heftrenk: Yedi renk iplikle dokunan dibâya denir. Heftrenk âcem dibası, heftrenk Venedik dibası diye iki türdür.
Ayva gülü rengi: Ayva gülü şalvarlar meşhurmuş.
Kurşuni renge sincabi de denir. Çünkü sincabın rengi de kurşunidir.
Açık demir rengi: Redingotta tercih edilir. Gridir.
Ateş alı rengi
Koçu, entari bahsini şu ifadelerle anlatıyor: “Entarili bir nevcivanı tasvir eden aşağıdaki beyitler, Enderuni Vasıf’ın Üçüncü Sultan Selim nezdinde yazdığı bir kasidenin girizgahındadır.
O büt’ün gaayet yakışmış cilveli endamına
Sırmalı tavşankanı mintan şârabî anteri
Ayağı yer mi basar rindanı aşkın şevk ile
Dalfes, sâgar be kef geldikçe bezme ol peri”
Gene açıklamasını da Koçu yapıyor:
“Ol güzelim dilber sırma işlemeli tavşankanı mintan ile şerâbî entari gayet yakışmış; o peri dalfes ve elinde kadehle meclise geldiği zaman, şevklerinden aşk rindlerinin ayağı yere basmaz” Tavşankanı mintan ve şarabi entari; ikisi de sıcak renkler.
Eski Boğaziçi’ni anlatan eserinde Abdülhak Şinasi Hisar, kayıklarla çıkılan mehtap seyrinde şu satırlarla renklere dokunuyor: “Hanımlar önlerinde lambalar yanan aynaların karşısında başörtülerine ve süslerine bir daha bakarlardı. Güya bir altın fanus içinden akseden gül sarısı donuk bir aydınlıkla aydınlanmış tılsımlı, esrarlı ve mor gecede kayık veya sandala binilir, üstlerine garip bir füsunla ışıklar dökülmüş menekşe rengi sularda mehtaba, saz dinlemeye, zevk ve hayâl avına çıkılırdı”
“Boğaziçi’li hanımlar daima bol Bursa ipeğinden beyaz maşlahlar, beyaz tül üstüne yol yol sarı ipek maşlahlar, yakalarının kenarı sırma işlemeli krem maşlahlar giyerler ve başlarına o renkte hesap işlemeli örtüler sararlardı. Orta halli hanımlar arasında renkli yeldirme giyip, beyaz tülbent başörtülü, siyah çarşaflı hanımlar da tek tük bulunurdu”
“Vernik sürülmüş tahtadan bu kayıklar hep açık veya koyu sarı yahut tahini renkte görünür, kenarları iki sıra koyu lacivert, mor, siyah veya yeşil, yahut som yaldız şeritli olurdu.”
“Hiçbir rüzgâr esmezken sular bazen kendi içlerinden gelen hafif bir ürperişle menevişlenirdi.”
(“Mangal kenarı, kış gününün lâlezarı”. A. Ş. Hisar metninde bu ifadeyi kullanmış. Gri ve kırmızının buluşması.)
Renklerin Yardımı başlıklı yazısında ise Refik Halit Karay, epeyce detaya girer:
“Kadın renklere, renkten renge girmeye, renklenmeye meraklıdır. Meselâ mazide pudra iki renkten ibaretti. Beyaz ve pembe (metinde penbe). Toz penbesini ikisini birbirine karıştırmak suretiyle elde ederlerdi. Bugün toprak renginden tutunuz şeftali rengine kadar çeşitlisi bulunuyor. Yine eskiden bir allık bilirdik ki düpedüz al renkte idi. Sürme ve rastık da siyahtı. Düzgün ise beyaz; üç renkten ötesi aklımızdan geçmezdi. Tırnak cilası yoktu. Güderi ile parlatılan açık pembe bir toz, eski devrin çok zorlukla tutturulan -daha doğrusu- yakılan kınasını istihlâf etmişti. Zamanımızın tırnak cilalarındaki renk, boya fabrikalarının mostraları gibidir. Kadın tırnaklarının üzerinde koklamak, yemek, içmek arzusu veren ne kadar çiçek, meyve, reçel, şurup ve likör rengi var!
Saçları da boyuyorlar. Eskiden sadece siyah ve kumralları oksijenle sarıya ve aklaşmışları zerdeçal, kına ve rastık ile koyu renge çevirmek mümkündü. Artık istenirse siyahı beyaza veya plâtineye, kestane renginin envaine, abanoza, kuzguniye, altın yahut fulya sarısına, hatta maviye veya laciverte boyamak imkânı mevcuttur. Makyaj sanatı bilhassa renk bakımından ilerlemiş ve incelmiştir. Bu ilerleme lostracılıkta da kendini gösteriyor. Bir zamanlar kadın ve erkek ayakkabıları siyah ve sarıdan ibaretti. Yalnızca o iki renkte boya bulunurdu. Hatta düzgün vazifesini gören beyaz boya bile yoktu; zira keten ayakkabı giyilmezdi. “Bir zamanlar” dedim, bu nihayet altmış yıl evveline rastlıyor. (Yazı 4 Nisan 1957 tarihli. Bunun da altmış sene evvelinden söz ediliyor. F. P) Kırmızı renkte markup ve sarı çedik pabuç giyilirdi ama bunlar boyanmazdı. Keza böcekkabuğu kadın ayakkabıları da boya istemezdi; rugan denilen parlak deriler de.
Kadındaki bu renk düşkünlüğünü gayet tabii bulmak icap eder. Zira tabiat da boyalıdır. Çiçeklerin, meyvelerin, güneş ışığı ve batışı manzaralarının, şimal fecirlerinin, deniz böceklerinin, balık ve yılan derilerinin, kuşlardaki tüy, kanat ve sorguçların fevkalâdelikleri nerden geliyor? Renklerden değil mi? Tavus, sülün, cennet kuşu, yalıçapkını, arı kuşu, ala karga vesaire renklerinden dolayı göz alıcı olurlar. Yukarda saydığımız bu canlı ve cansızlara kıyasla kadın renk bakımından oldukça silik ve sönük kalır. Her kadının gözü tahrirli mavi veya gök elâ değildir; yanakları şeftali kabuğu, dudakları kudretten kırmızı, tırnakları gül pembesi ve saçları lepiska olmaz.
Dikkat çekmek, hoşa gitmek kadından beklenen, tabiatının icabı normal bir harekettir. Makyajı da bu sebepten yapar. Yalnızca o kadar mı? Kadın kumaşlarındaki renk, desen ve temas çeşitliliği de yine bu ihtiyacın eseridir. “Yeni Kadın Kumaşları” adlı yazımda demişimdir ki, şimdi makineler bulut örüyor, sis dokuyor, üstlerine yıldız işliyor, kırağı diziyor. Renk yerine güneşten ışık, aydan nur çalarak, guruptan kızıllık, tulûğdan penbelik aşırarak, sedefin cilalığını, incinin duruluğunu alıp akarsuların geziliğini, dalgasız denizin yeşilliğini kaparak ortaya sabah buğusu ve akşamın sisi gibi ele avuca sığmaz hayali şeyler çıkarıyor. Kumaşları tutarken parmaklarınızın arasından su gibi akacak ve duman gibi sıyrılacak sanmıyor musunuz? Yapılan kumaş değildir. Arşınlanabilen bir buğu, kesilip biçilen bir bulut, istediğimiz biçime giren bir ışık, raflara dizebileceğiniz bir gök parçası, paketlere, dolaplara sığdırabileceğiniz birer nur topudur. Kadınlar elbise yerine sanki göğün beğendikleri renkte bir parçasına bürünüyorlar ve tuvalet diye vücutlarına kâh ay aydınlığını örtüyorlar, kâh batı ufkunun kızılı korlarını serpiştirip seher denizinin serin sularını takıyorlar.”

Sevinç Çokum, Tek Kalan Fincan isimli eserinin Akşam Saatleri başlıklı yazısında, Ahmet Haşim’in renklerinden dem vuruyor. “O Belde şiirini güzelleştiren, aranan ve özlenen bir mekân kılan zaten o mavi akşamlardır. Ama tabii Haşim’in öteki renkleri atlanamaz. Onlar kızıldır, erguvandır, mercandır, yakuttur. Bunlara yeşili ve sarıyı da ekleyelim. Demek ki yalnızca mavide karar kılmaz, mavi onu morlara, eflatunlara, kızıllara götüren bir geçittir. Bir bakıma izlenimci bir ressam…”
“Bir Avuç Işık” başlıklı yazısında da ışık ve renk uyumunun ruhuna yansımasını edebi bir lisanla dile getiriyor. “Tek tük yakılan lambalar masal evlerine döndürüyor yapıları. Baktım akşamın rengi mavi değil o anlarda; herhalde kışa has bir renk algılaması. Kışın menekşemsi bir mavisi vardır ki camlara yapışıp kalır. Bir yoğun mavinin ardından seyredersiniz dışarıyı. Göğün koyulaşan renginin yere vurması. Gök rengini yitirip saflıktan sıyrıldıkça o mavi de her zaman yakalanamaz olur.
Fakat yaz sonu olduğundan mıdır nedir, gün battıktan sonra kalan bir avuç altın ışık ortalığı sarı-pembe bir renge büründürmüştü. Gökte uzanmış ipek şallar önce sarımsıydı, sonra günbatımıyla pembeye döndü. Yaprak kımıldamıyor bahçelerde.” İstanbul’un Tabloları’nda eski İstanbul’u hüzünle anarken, artık eski ressamların resimleriyle oyalanabileceğini aktarıyor. “Eski İstanbul’un nasıllığını, niceliğini yeni kuşaklar böyle öğrenecek. Artık Hoca Ali Rıza’nın kuytu Üsküdar sokaklarına, Halil Paşa’nın bakir İstanbul kıyılarına, Nazmi Ziya’nın gür gölgeli yeşillerine, içilesi mavilikte sularına, minarelerle benzerleşen sabah griliğindeki yelkenlilerine, Hikmet Onat’ın neredeyse küçük salınışlarla kayacak alaca renkli kayıklarının aksettiği dupduru sularına bakarak.”
DEVAMI YARIN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Pekşen Arşivi

EDEBİYATIMIZDA RENKLER (5)

13 Mayıs 2025 Salı 09:18

EDEBİYATIMIZDA RENKLER (3)

09 Mayıs 2025 Cuma 09:38

EDEBİYATIMIZDA RENKLER

08 Mayıs 2025 Perşembe 10:01

EDEBİYATIMIZDA RENKLER

06 Mayıs 2025 Salı 15:28

Sivas El Sanatlarında Renk Cümbüşü25

20 Mart 2025 Perşembe 09:59

Sivas El Sanatlarında Renk Cümbüşü25

19 Mart 2025 Çarşamba 10:41

Sivas El Sanatlarında Renk Cümbüşü25

13 Mart 2025 Perşembe 10:12