EDEBİYATIMIZDA RENKLER

İnsanoğlu renklerle ne zaman tanışmıştır bilinmez. Üstelik binlerce tonun kaynaştığı dünyaya, pembe-mor bir renkle gözünü açtığı halde! Bütün milletlerde aynı mıdır bilinmez ama kendi coğrafyamızda daha doğmadan oğlan kız rengi tespit edilir, hazırlıklar da ona göre yapılmaya başlanır. Klasik pembe ve maviler hükümranlığını gösterip, ortak renk sayılan beyaz, sarı, açık yeşil, kırmızı gibi renklerle en küçük insanoğlu kuşatılmaya başlanır.
Alımlı görünmemesi için kırmızılardan uzak, nazardan korunmak için mavilerden medet ummak da işin diğer yanıdır. Al karısının şerrinden korunmak için al renkli örtülere, sarılıktan korunmak için sarı örtülere başvurulduğu gibi…
Cicili bicili, hayli renkli geçen çocukluktan sonra, elbette ki ergenliğe adım atılırken asıl kişilik bulunmaya başlanacak, renklerdeki zevk kişiselleşecektir. Artık kendi yerine karar veren ebeveynlerden, başka hususlarda da olduğu gibi kopmalar yaşanacak, aidiyet hisleri oluşmaya başlanacaktır.
Renklerin ve tonların bolluğu hepimizin malumudur. Ömrümüz boyunca renklerle iç içe olacak, anlamları, vermek istediği mesajları mümkün mertebe yararlanılacaktır. Tabiattan, hayvanlardan, madenlerden, gökyüzünden, yiyeceklerden, atıklardan ve envaı tür nesneden renk ve tonlar alınabilecek, bunlar sanatın bütün dallarında bol bol kullanılacaktır.
Renklere en başta insan isimlerinde rastlanmaktadır. Gülbeyaz, Gülpembe, Akkız, Akgül, Pembe, Maviş, Yağız, Akbey, Gökberk, Göktuğ, Karabey, Karahan gibi. Ki örneği çoğaltmak mümkündür. Yerleşim yerlerinde de renkler her zaman kullanılagelmiştir. Akören, Akyazı, Kızılcahamam, Yeşilyurt, Sarıyer, Karahisar vs.
Murat renginden maksat al ve yeşil olduğu gibi, yöreden yöreye değişiklikler gösterse de matem renginde karalar bağlanır. Kimi gün al beyaz topuklu kızlara türkü yakılır, kiminde al yanaklı kiraz dudaklılara. Birçok duygu durumumuz da renklerle ifade edilir. Utançtan kıpkırmızı, korkudan bembeyaz, öfkeden mosmor, hastalıktan sapsarı, güneşten kapkara olunması gibi. Berrak bir ten için apak, akça pakça terimi yakıştırılır.
Yetişkinlerin giysilerindeki renklerle verdikleri mesaj, bir bakıma eski dönemlerin iletişim aracı yerine geçer. Bekâr, dul, evli, evlenmek istiyor, evlenmek istemiyor gibi meseleleri, hassaten kırsalda, özellikle de kadınlar arasında görmek halen mümkündür. Oyaların, yazmaların, giysilerin, çorapların renklerindeki kurallar, verilmek istenen mesajlar bazen uzun konuşmalardan daha çabuk menzilini bulur.
Hayatın geçiş dönemlerinde hastaya, sevgiliye, nişan, düğün gibi hayır işlerine, tebrik ve kutlamalara gönderilen çiçeklerin renklerine ve doğru mesaj vermesine dikkat edilir. Üzüntülü hallerde de canlı renklerden kaçınılması geçerliliğini koruyan bir durumdur.
Türkü ve şarkılarımızda olduğu kadar şiir ve manilerde, edebi metinlerde de renkler hayli yekûn tutmaktadır. Sanatçıların sıkça başvurduğu bir kaynak dense yeridir. (Benim de şahsi ilgi alanımdan birisi resim ve renklerdir.) Özellikle edebiyatla ilgilenenlerin, metinlerinin işlek olması bakımından çiçek, ağaç, kuş, balık gibi unsurların isimlerini bilmeleri icap eder. Bir diğeri, -belki de en önemlisi- de renk bilgileridir.
Türküler, şarkılar taransa, şiirler, maniler, hatta bilmeceler gözden geçirilse kim bilir renklerle ilgili ne güzellikler karşımıza çıkacaktır. Edebi metinlerde, duygu durumuna göre renklerin canlandırıldığına çoğu kere şahit olunmuştur. İnsanın haleti ruhiyesine göre biçim/ton değiştiren renkleri en iyi kullanan yazarlardan birisi de Peyami Safa’dır.
Mesela Matmazel Noraliya’nın Koltuğu adlı psikolojik romanında bu mesele oldukça aşikâr bir vaziyette ele alınmıştır.
“Ferit, Ferid, babasının kahkahaları, sonra annesi, bir ormanın karanlığında hangi ağacın arkasına saklandığını belli etmeden, maymuna benzer bir gölgenin üfürdüğü borazan biçiminde bir sazın geniş ağzından çıkan yeşil, turuncu daha sonra kıpkırmızı alevden bir sesle acı acı haykırıyordu.”
“Vafi Bey titizdi anlaşılan. Koruk yeşili gözlerinden ekşi bir ruh sızan bu ihtiyarla kendi arasındaki mizaç benzeyişi yalnız bu noktada olabilirdi.”
“On beş sene evvel Beşiktaş’taki evde, akşamları teyzesi Necmiye Hanım, asmanın altındaki çardakta ut çalarken, Ferit yaprakların gittikçe kararan yeşiline gözleri dalarak sanki her şeyin rengini o çalgının soldurduğu hissine kapılırdı.”
“Tam o anda, zihninde simsiyah, ortalarında birer ışık beneğiyle, kırpılmayan gözlere benzer karanlık iki yuvarlak peyda oldu.”
“Ferit bunları Vafi Bey’e anlatmak istemişti. Fakat onun koruk yeşili gözlerindeki soğukluk…”
“Sarıdan dejenere beyaz sakalının rüzgârda savruluyormuş gibi tel tel kabarık ve dağınık haliyle…”
“Gökyüzündeki aydınlık ve beyaza çalan mavi duruluğun içinde şimdiki ruh hali o kadar çok vardı ki bu yakınlık ona kendi içinin gökyüzü olduğu zannını bir an kanaat haline vardıran bir aydınlık duygusu verdi.”
“Nermin filizîye çalan bir yeşilde ısrar ettiği için aradıkları tonu bulamamışlardı.”
“…Geri kalan otuz bir liranın en az bir ay sağlayacağı rahatlığın tasavvuru, zihninde süt beyaz, lekesiz, geniş ve üstünde penbe bir rüzgâr esen dümdüz bir satıh hayaliyle karışıyor.
“…hâlâ solgun yüzünde ve garip bir kederin sisi altında feri kaçmış lâcivert gözlerinde sebep arıyordu”
“Dikkât ve sabır, katı maddelere yakışan bir hareketsizlik içinde, Vafi Bey’in açık yeşil gözlerine bir bardağın dibindeki şeffaf ve kalın cam tabakası, kırmızı yüzüne tuğla, ağarmış sakalına alçı sertliği veriyordu.”
“Çözük düğmeler, kırmızı yüzler ve kim bilir ne perişan bakışlar…”
“Nilüfer etrafına bakındı, sonra arkasını dönüp yakındaki harap duvara vuran güneşin ikinci aksini kadavra sarısı bir aydınlık halinde odaya dolduran pencereyi gördü.”
“Yağmurlu bir gündür. Tenha lüks kamarada, sol köşedeki koltuğa büzülmüş bir ihtiyar kadın o kadar hareketsiz oturmaktadır ki, üç boyutundan birini kaybetmiş gibi, simsiyah elbisesiyle. Arkasındaki fona sürülmüş bir boya lekesine benzemektedir.”
“Lokantadan neşeli çıktı ve akşamın açık lâcivert zemini üstünde ışıkları yanmaya başlayan caddenin geceye giriş anı, ona Selma’nın hayali…”
“Şimdi asmaya bakan pencerenin önünde ut çalıyordu. Gözlerinde kararan yeşillerin gölgesi ve mahzunluğu vardı.”
“Yüzü yastığın renginden, Ferid’in iki ablasında, bilhassa Neriman’da büyük hemoptysielerden sonra gördüğü bir uçuk sarartı nüansiyle ayrılıyordu.”
“Bir hastane odasının silinmeye yüz tutan beyazlığına akşamın esmer güneşi tehlikeli bir geceyi sezdirerek dolmaktadır.”
“…Onlarla Ferid’in benliği arasına giren siperi, tozlu bir mika gibi teşhis edilmelerine mâni oluyor, yalnız rengi belli olmayan koyu bir zemin üzerinde şekilsiz gölgelerinin kımıldanışlarını hissettiriyordu.”
“Ferid gözlerini açınca, evvelâ etrafı görüşündeki netliğin verdiği hayret içinde, Vafi Bey’in açık yeşil gözlerindeki berrak huzurla karşılaştı; derin bir nefes aldı.”
“Öyledir de derunumdaki binihaye hüzün nedir? Neden yolların, penbe güllerin üzerine, güneşin üzerine siyah bir tül gerilmiştir?”
“Sabaha karşı arka bahçede çamlığa çıktım. Mavi bir sis var idi. Güneş doğmamıştı. Terliklerimi çıkarıp bir ağacın altına bıraktım ve çıplak ayaklarla yürüdüm. Bir müddet yürüyüp ormanın yüksekçe bir noktasına gelince arka üstü yattım. Çamlığı saran mavi tütsüyü içime çekip adeta sarhoş gibi oldum.”
“Niçin gelmedi bu akşam? Gelseydi, şimdi ağaçların mavi yanışını beraber seyredeceklerdi.”
“Yokuşu biraz daha tırmandılar ve çamlığı aşağıda bıraktılar. Sıcak ve çıplak bir mavi, denizden bir magnezyum alevi halinde kalkarak boşluğu aydınlığa boğuyordu.”
Kalemine hayran olduğum Safa’nın, renkler vasıtasıyla anlattığı ruh hallerini diğer eserlerinde de görmek mümkündür.
*
Günümüz yazarlarından Ayfer Tunç, Kuru Kız adlı son dönemlerde çıkan romanında renkler hususunu değişik bir biçimde ele alan metinle karşımıza çıkmaktadır.
“Lokum yerken muhasebecinin kızının kesekâğıdı rengi dediğini duydu. Nişanlıydı kız. Gelin gideceği evi kesekâğıdı rengine boyayacaklarını anlatıyordu.”
“Anne babasının düğün resminin arkası temiz, ferah bir uçuk yeşildi. Evi en son ne zaman boyadıklarını hatırlayamadı.”
“Tezgâhtar ne istediğini bilen müşterilerden hoşlanmıyor olmalıydı ki kesekâğıdı renginin modasının geçtiğini söyledi. Bir yığın kartelâ açtı. Kendince daha uygun renkler gösterdi.
“Ablacım bak lületaşı, çamfıstığı, mantar beji, fildişi, kumtaşı, kehribar, badem içi, kırık beyaz, kırık inci, denizkabuğu, damlasakızı, samur, mahlep, ekru, tirşe, traverten. Bunlar salona iyi gider. Kombin tavsiye ederim. Ilık maya var, hareli bej, papatya, vanilya, bal buğusu, bal köpüğü, serin lila, istiridye, çiğ çavdar, kavruk çavdar, açık başak, açık şampanya, açık somon, açık leylak, koyu başak, koyu şampanya, koyu leylak, yavruağzı, camgöbeği, buzbeyazı, zeytinyağı, keten tohumu, bahar dalı, kil yeşili, Nil yeşili, nohudi, su yosunu, mermer tozu, kuşburnu, mine, romantik beyaz, elegan beyaz, tozlu kadife, devetüyü, açık pudra, koyu pudra, kemik, çağla, melisa, lavanta, kırağı, meltem, limoni, şifon, mor menekşe, mürdüm, turunç, esmer şeker, günbatımı, bağbozumu, atlas, amber, tarçın, tütsü. Şimdi bunları kombinlemek çok moda. Vanilyayla mor menekşe, serin lilayla günbatımı. Gri düşünürsen açık duman olur, toz duman olur, sabah sisi olur, kurşuni, lodos grisi, yeni çağıl, Salda kumu, buz gümüşü, gelin teli, küllü gri, yalın beyaz, rıhtım, taflan, yakamoz, füme, kömür, koyu gece verebilirim. Bunlar hep yeni renkler ablacım. Kristal, meteor, ay tozu, kozmos, açık krom, koyu krom, bunlar sana gitmez.”
DEVAMI YARIN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Pekşen Arşivi

EDEBİYATIMIZDA RENKLER (5)

13 Mayıs 2025 Salı 09:18

EDEBİYATIMIZDA RENKLER (4)

12 Mayıs 2025 Pazartesi 10:22

EDEBİYATIMIZDA RENKLER (3)

09 Mayıs 2025 Cuma 09:38

EDEBİYATIMIZDA RENKLER

08 Mayıs 2025 Perşembe 10:01

Sivas El Sanatlarında Renk Cümbüşü25

20 Mart 2025 Perşembe 09:59

Sivas El Sanatlarında Renk Cümbüşü25

19 Mart 2025 Çarşamba 10:41

Sivas El Sanatlarında Renk Cümbüşü25

13 Mart 2025 Perşembe 10:12