USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

YALANI ÖNLEME Mİ SANSÜR MÜ?

19-10-2022

Son günlerde ülke gündeminin önemli bir bölümünü TBMM’de çıkarılmakta olan ve Sosyal Medya Yasası, Sansür Yasası ya da Dezenformasyon Yasası olarak da bilinen Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun oluşturmaktaydı.

Bu Kanun 18 Ekim 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Daha doğrusu bazı maddelerinin yürürlüğü Kanun’un Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla başlarken bazı maddelerinin yürürlüğü ise 1 Nisan 2023 tarihinde başlayacak. Yani bazı maddeler şimdiden uygulamaya konulmuş oldu. Bazı maddeler ise Nisan 2023’ten itibaren uygulanacak.

Kanun’da toplumsal hayatımıza katkıda bulunacak ve basın alanında çalışanların taleplerini karşılayacak bazı maddeler bulunmakla birlikte kamuoyunun asıl ilgilendiği taraf, yeni düzenleme ile birtakım kısıtlamalar gelmiş olmasıdır.

Zaten bu kısıtlamalar yüzünden kimileri, yanlış veya yalan bilgiyi önlemeye yönelik düzenlemeler içerdiğini anlatmak için bu Kanun’a “Dezenformasyon Yasası” derken, kimileri de bireysel fikir açıklamaya yönelik haklara birtakım kısıtlamalar getirdiği düşüncesiyle “Sansür Yasası” demeyi tercih ediyor.

Bahsi geçen Kanun’u uzun boylu teknik analize tâbi tutmak ve bunlar üzerinden hüküm tesis etmek hukukçuların işidir. Onun için ben buna girmek istemiyorum. Konunun konuşulacak, değerlendirilecek, eleştirilecek veya taraftar olunacak farklı cepheleri bulunmakla birlikte ben meselenin bir yönüne dair kamuoyunun bazı kesimlerindeki algıyı paylaşmakla yetineceğim.

Yeni Kanun’da, Türk Ceza Kanunu’na eklenmek üzere şöyle bir madde yer alıyor: “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

İşte bu maddeden dolayı sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımların bu Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra kovuşturma ve soruşturmaya sebep olacağına dair endişeler geniş kesimleri tedirgin ediyor. Bilhassa gerçeğe aykırı; yani yalan haber yaymakla ilgili hükümler, kamuoyunda epey korkuya sebep olmuş durumda.

“Yalan haberi yaymayı önlemenin, yalan haberi yayanlara ceza vermenin neresi yanlış?” diye düşünenler olabilir. Yalan haberi yaymayı önlemek, yalan haber yayanlara ceza vermek elbette yanlış değil. Ama sorun, basın organlarında veya sosyal medyada yer alan bir haberin yalan ya da yanlış olup olmadığına dair hüküm vermenin zorluğunda yatmakta.

Örneğin ben “Falan futbol takımı böyle devam ederse sezon sonuna doğru ligde kalmayı garantileyeceği için bazı maçlarında şike yapıp kasasını dolduracak.” dersem halk arasında geleceğe yönelik endişe veya panik yaratmış olur muyum? Verdiğim örneğe birçok kimse itiraz edebilir. Bunun farkındayım; ama bu örneği siyasi partilerle ilgili bir tahmin şekline dönüştürürseniz ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.

Daha somut veriler üzerinden konuşmak gerekirse şunu düşünebiliriz:

Eylül ayında TÜİK enflasyonu yüzde 80 olarak açıklarken, ekonomi konusunda uzman olan akademisyenlerin oluşturduğu ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu), yüzde 180 olarak açıkladı.

Ortada somut veriler bulunduğuna göre bu enflasyon oranlarından biri yanlış olmalı.

Hâlbuki hem TÜİK görevlileri hem de ENAG üyeleri ekonomi konusunda uzman olduklarına göre açıkladıkları enflasyon oranlarını mutlaka belli veriler üzerinden elde etmişlerdir.

Şimdi bu sayıları açıklayan iki taraftan herhangi biri halk arasında endişe, korku veya panik yaratmış olur mu? Hatta bu iki taraftan biri gerçeğe aykırı bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yaymış olur mu?

Eğer öyle ise bunlardan hangisinin doğruyu söylemediğine karar verecek olan mahkeme heyeti, bilirkişi olarak kimlerin görüşünü alacak? Görüşü alınan uzmanların TÜİK veya ENAG üyelerinden daha fazla ekonomi bildiğine kim karar verecek? Yani sonu gelmez bir polemik konusu ortaya çıkmış olacak. Bu da kamuoyunu tatmin edecek mahkeme kararlarından ziyade kamuoyunu ikiye bölecek, kamuoyunu kutuplaştıracak ve memleketi gerecek tartışmalara sebep olacak.

Öte taraftan bu örnekte mahkeme bir tarafın yalan ya da yanlış haber yaydığına hükmederse o haberin basın-yayın organlarında yer almasını veya sosyal medya platformlarında yayılmasını yasaklayabilecek. Bu haberi yayanlara ve bir yerden alıp sosyal medyada paylaşanlara ceza verebilecek. İşte asıl endişe burada.

Yürürlüğe giren her kanuna uymak hepimizin vatandaşlık görevi; ama bu Kanun’da kamuoyunun geniş kesimini tatmin etmeyen, tereddüde sevk eden maddelerin bulunduğu da bir gerçek. Görünen o ki bu kanuni düzenleme, yakın gelecekte toplumsal hayatımızda gündem teşkil etmeye devam edecek.

Ayrıca insanın aklına şu soru geliyor:

Bu Kanun’un bazı maddeleri niye 1 Nisan 2023’te yürürlüğe girecek? Bu tarih, 2023’teki seçim takviminin başladığı sıralara denk gelmesi sebebiyle insanı şüpheye sevk etmiyor da değil.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?