BİR GÜN DEĞİL

Mehtap BÖLÜKBAŞI

3 yıl önce

Başöğretmen Ulu Önder Atatürk´ün bir sözü ve yaşanılan bir olayı aktararak yazıma başlamak istiyorum.?Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.?Dedikten sonra sene 1923´te mecliste vekil maaşları tartışılırken bir mebus Mustafa Kemal´e ?Paşam vekil maaşlarını ne kadar yapalım?? diye sordu. Paşa düşünüp şöyle cevap veriyor. ?Öğretmen maaşlarını geçmesin? Ve Ulu Önder çok iyi biliyordu ki karşılaşılan en büyük düşman cehaletti, cehalet sadece eğitimle ve öğretmenlerle yenilebilirdi. Kasım ayının 24´ünü Öğretmenler günü olarak kutlamaktayız. Bu günle ilgili pek çok yazılar yazılmakta, bu güne has konuşmalar yapılmakta. Bense son yıllarda Öğretmenlerin durumunu izlerken bu kutlanan günün sadece göstermelik ve çok yapay olduğu düşüncesindeyim. Sadece Kasım ayında adından söz edilen vefalı, çalışkan, kıymetli fakat derdi çok, bir türlü anlaşılamayan Öğretmenlerimiz. Peki Öğretmen bizim için toplum için tam olarak neydi? Hayatımıza kattıkları, ailelerimiz üzerindeki etkisiyle yaşamımızın tam da ortasında değil miydi? Okula başladığımız gün bize kollarını açan bu kişi ben sizlerin ikinci annesi babasıyım bakışıyla gönlümüzü fethederdi. Okulda geçirilen saatlerde koruyandı kollayandı. Bizlere sadece harf rakam öğretmeyecek, oturup kalkmamıza, saygı, görgü, ahlak, dini kurallarını da öğretecek, gelecekte sahip olup bürüneceğimiz kişiliğimizin önemli temel taşı olacaktı. Sert duruşu ise sınıf içerisindeki disiplini ve korkuyla karışık saygıyı öğretecekti. Çünkü sınıfın büyüğü ve otoritesiydi. Karşılık olaraksa ona saygı gösterilmesi gerekirdi. Sınıf ya da okul dışında bile olsak bu durum değişmez saygı duruşu her daim yapılırdı. Zengin fakir, çirkin güzel, temiz pis ayrımı yapmaksızın canla başla çalışan bu değerli insanlar, bize her şeyden önce ayrımcılığın anlamsızlığını öğretirdi. Ateşi çıkana karnı ağrıyana DOKTOR, ailevi sorunlar yaşayana PSİKOLOG, hedefler konusunda DANIŞMAN, haksızlıklarla karşılaşıldığında KORUYAN, motivasyon bozulup suratlar düştüğünde KOMEDYEN rollerine bürünür, bize tek başına kocaman bir ekip olduğunu gösterirdi. Anne babaların en değerli varlıklarını emanet ettiği bu kişilere el pençe durup, hem saygı, hem de minnetle yaklaşımları onları mesleklerine daha bağlı hale getirirdi. Öğretmenin çocuk hakkında söylediği olumlu ya da olumsuz uyarılar can kulağıyla dinlenir tek tek not edilir evde uygulanmaya çalışılırdı. Eti senin kemiği benim biraz abartılı olsa da herkes çocuğunu tam güvenle emanet ederdi. Öğretmen ne derse oydu. Çünkü bu işi bilen yol gösteren kişiye sorgusuz teslimiyet vardı. Küçük yerleşim yerlerinde her problem Öğretmene anlatılır ondan yardım alınırdı. Oranın Valisi, Doktoru, Hemşiresi, Avukatı gibi görülür bu yüzden inanılmaz hürmet edilirdi. Bir harf öğretmesine gelirsek, okumamız O, yazmamız O, geleceğe sağlam adımla yürümemiz O, hesabımız kitabımız Oydu. Bizi asla yanlışa götürmeyecek emin kişiydi. Ödevler yapılmadığında ya tek ayak durmak ya da aynı sözcüğü 10 sayfa yazmak, yanlış davranışlarda kulakların çekilmesi, arkadaşa haksızlık yapıldığında ondan özür diletilmesi, öğretmene saygısızlıkta önce müdür odasında daha sonra da evde azarlanmayla cezalar verilirdi. Bu sayede Öğretmenin okul içerindeki hukuku esas olurdu. Geçen zamanlarla beraber yaşam şartları değişikliğe uğradı. Beraberinde insan ilişkileri de, paralel olarak öğretmen öğrenci ilişkisi de farklılaşmaya başladı. Hep öyleydi böyleydi diye yazıyorum. Çünkü şu anda ellerinden pek çok hakları alınan bu değerli insanların eskiden yaptıklarında ne yanlışlar vardı diye sorgulamadan geçemiyorum. Veliler çocuklarını fazla kayırır, çok pışpışlar oldu. Çocuğumuza el kaldıramaz, çocuğumuza kızamaz, azarlayamaz, ödev çok veremez diye diye onları küçülttü, değersizleştirdi, devletinde verdiği pek çok hakla seslerini daha fazla çıkarıp Öğretmenlerimizi mesleklerinden soğuttu. Çocuğun her olumsuz geçen günü psikolojisinin bozulmasına bağlandı. Hâlbuki her yerde olduğu gibi okulda da kurallar var. Kurallara uyulmayınca da cezalar. Ana kuralları koyan Devlet olsa da sınıfla baş başa kalan Öğretmenin sınıfın başarısı, düzeni için kendince koyabileceği kuralları olmalı ve bu herkesçe desteklenmeli. Desteklenmeli ki Öğretmen de çocuklar üzerinde kurduğu ideallerinin peşinden aşkla koşabilsin. Bir topluma, millete yön veren, aydın okumuş insanların oluşturduğu, mesleğin adıdır Öğretmen. Hiçbir insan yoktur ki bir Öğretmenin ışığından faydalanmamış olsun. Bu zamanda da aynı yolda hatta daha büyük zorluklarla bu unvanı alıyorlar. Üniversite sınavı, sonra zorlu eğitim süreci, diploma derken burada bitmiyor. Daha sonra da zorlu bir KPSS sınavıyla boğuşup atanmaya çalışıyorlar. Bu kadar zoru başardıktan sonra bu kişiler toplumdan devletinde ne ister acaba? Onlar anlaşılmak, anlamak, anlatmak ister. Öğrenci, veli, devlet baskısı olmadan özgür ve açılımcı bir ortamda ders yapabilmek ister. Toplum içinde itibar görmek, ekonomik sıkıntı yaşamamak ister. Siyasetin okullardan uzak durmasını, saygı duyulmayı, önemsenmeyi, öğrencinin öğrettiği yolda devam edip başarmasını ve gururlanmayı ister. ?ÖĞRETMENİ ŞİKÂYET HATTI? diye bir ifade artık kullanılıyorsa, yerlere düşen itibarlarının iadesini ister. Mesleğini layığıyla yapan, çabalayan Öğretmenlere gereken değerin ve önemin verildiğini, onlarında mesleki anlamda mutlu olduklarını görmek umuduyla 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ kutluyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI