
Metin ÇAĞAN
Vaizler ve Vaazlar (1)
Kelime olarak uyarmak, aydınlatmak, sakındırmak, bilgilendirmek, öğüt vermek ve benzeri anlamlarda kullanılan “va’z”, Türkçede vaaz şeklinde kullanılmakta, vaaz edene de vâiz denilmektedir.
Terim olarak vaaz, işin ehli olan bir kişi tarafından dini veya ahlaki bir mesele hakkında yapılan bir çeşit hitabet türü olarak daha çok camilerde yapılan dini konuşmalar olmasına karşın camilerin dışında uygun görülen çeşitli yerlerde de yapılabilmektedir.
Vaaz etmenin amacı, dinleyen insanları sözlü ifadelerle dini ve ahlaki konularda aydınlatmak; insanlara doğru yolu göstermek, onları bilgilendirmek, insanların kalplerini huzura kavuşturmak ve onları hakka yöneltmektir.
Vaazlarda önemli olan, yapılan konuşmaların Kur’ân ve sünnet ışığında, Allah’ın rızasına uygun bilime, akla, hakka uygun olması, çeşitli hurafe ve uydurmalardan uzak olmasıdır.
Vaazlarda dini duygular asla hedefinden saptırılmamalı, konu iyi niyetle işlenmelidir. Çünkü Kur’ân’a, akla ve bilime uygun düşmeyen konuşmalar vaaz olarak kabul edilmemektedir.
İslâm dininde can, akıl, nesil, din ve mal olmak üzere beş şeyin korunması emredilmiştir. Hayat, bu inanç ve bilinçle şekillendirilmeli, bu değerlerin korunması, gerçekleştirilmesi için de çeşitli müeyyideler yerine getirilmelidir.
Bu nedenle vaizlerimiz bu değerlerin çok iyi anlaşılması bilinmesi açısından Peygamber Efendimiz (s.a.v) döneminden hayat dersleri verirken günlük hayatta da dinimizin emrettiği davranışlardan bahsetmeli, Peygamberimizin (s.a.v) yaşantısından güzel örneklerle yapılması ya da yapılmaması gereken davranışlardan bahsetmeli; insanları bilinçlendirmeli, var olan hatalı davranışları düzeltmeleri için yol göstermeli, farkındalık oluşturmalıdırlar.
Caminin ve cemaat olmanın bir adabı olduğu unutulmadan; kadın-erkek, yaşlı-genç-çocuk, zengin-fakir, engelli-engelsiz toplumun her kesiminden, her yaştan ve her sınıftan Müslümanın camilere hürmette kusur etmemesi, hem kendisi hem de toplumun ve bütün insanlığın iyiliği için her zaman Allah’ın huzurunda ve ibadet halinde olduğunun bilinciyle hareket etmesi, bu bilinçle yaşayabilmesi açısından vaizlerin, imam hatiplerin, dini konularda söz söylemeye yetkili ve bilgili görevlilerin halkı bilinçlendirmek adına cami ve cemaat adabı hususlarını önemsenmesi ve aşağıdaki hususlarda insanların bilgilendirmesinin ve var olan problemlerin giderilmesi ve aşılması için gerekli olduğunu düşünüyorum.
- Cemaat olmak, sıradan bir insan kalabalığı değil, bilinç ve iradeli bir eylemdir. Bu nedenle belirlenen dini kurallara uymayı ve belirli bir disiplini gerektirir.
- Camiye girerken ve girince gereksiz şeyler konuşulmamalı, dünyalık sohbetler yapılmamalı, vakit uygunsa iki rekât “tahiyyetü’l-mescid” namazı kılınmalı, sessizce oturulmalıdır.
- Camilerde vaaz, camilerin eğitim ve öğretim mekânı olmasını sağlayan çok önemli bir faaliyet ve peygamberimizin sünnetidir. Ezan ise imana, tevhide, namaza ve manevî kurtuluşa çağrıdır. Dolayısıyla vaaza, ezana saygı gösterilmeli ve her ikisini de sükûnetle dinlemelidir.
- Ezana saygı; ezanın meşru oluşunu, içerdiği anlamı ve dindeki yeri ve önemini kabul etmek, okunan ezana katılmak ve çağrıya icabet etmekle gerçekleşir. Ezana katılmak yani müezzinin okuduğu ezan cümlelerini aynen tekrar etmek peygamberimizin emridir: “Ezanı duyduğunuz zaman siz de müezzinin dediğini söyleyiniz.” (Müslim-Salât, 10)
Ezan bitince de Rasûlullah Sallâllahü Aleyhi ve Sellem'e salât ve selâm getirip, arkasından ezan duasını okumalıdır.
Ezan dinlerken Rasûlullah Sallâllahü Aleyhi ve Sellem'm istediği gibi takip etmeyip, müezzin ezanı bitireceği zaman en sonda "lâ ilahe illallah" diyeceğinde, cemaatin sesli olarak sadece "lâ ilahe illallah" demeleri doğru olmayan, Peygamber Efendimiz'in uygulama ve emrine ters olan bir davranıştır. Önüne geçilemeyen bu yanlış uygulamayı bırakmalıdır.
- Özellikle camilerde vaizlerin; cemaatin ezana katılmalarına fırsat vermek ve kendileri de ezana katılarak örnek olmak için ezan başlamadan vaaza son vermeleri, ezan okunurken vaaz etmemeleri, imam-hatiplerin de aynı şekilde okudukları Kur’an’a ezan başlamadan önce son vermeleri gerekmektedir. Bu, ezana saygının, peygamberin sünnetine uymanın gereğidir. Bu hassasiyeti göstermemek, ezana saygıyı ihlâl etmektir.
- Cuma ve bayram günlerinde hutbe okunurken ya da herhangi bir vakitte vaaz edilirken konuşmak, başka şeylerle ilgilenmek, tesbih çekmek, cep telefonuyla meşgul olmak ibadetin özünden uzaklaşmaya ve sevabından mahrum kalmaya sebep olacağından bu davranışlardan mutlaka sakınılmalıdır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), bir müminin hutbe esnasında göstermesi gereken duyarlılığı şöyle ifade etmiştir: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına: ‘Sus!’ desen bile hatalı bir iş yapmış olursun.”
Ayrıca hutbe esnasında elbisemizle, seccademizle veya başka bir şeyle meşgul olmamalı ve hutbe ile farz namaz arasında da konuşmamalı, farzdan sonra duayı ihmal etmemelidir.
- Telefonun sesini cami avlusunda kapatmak alışkanlık haline getirmeli, camide asla telefonla ilgilenmemelidir.
- Caminin hemen kapısında veya içinde telefonu açıp cami içindekileri rahatsız etmemeli, yüksek sesle konuşmaktan kaçınmalıdır.
- Telefonun sesi asla açık bırakılmamalıdır. (Özellikle namaz sırasında telefonu sürekli çalan kişinin tüm cemaatten helâllik istemesi-alması gerekir. Çünkü telefon çaldığı sürece hem kendisinin hem de başkalarının zihni namazdan kaymakta, huzur bozulmakta, ibadet edenleri tedirgin etmektedir.)
- Cami içinde de farklı ortamlarda da bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemek adına ağzı açık hapşırılmamalı-öksürülmemeli, ihtiyaç duyulduğunda sol kolun içiyle ağız kapatılmalıdır. Çünkü ağzı iki karış açık aksıranların, öksürenlerin de cami cemaatinden mutlaka özür dilemesi ve helâllik alması gerekmektedir.
- Camiye giderken temiz giysiler giymeli, sarımsak, soğan, ter, çorap, sigara ve benzeri kötü kokulardan temizlenmiş olarak camiye gidilmelidir.
- Cami ve mescidlere girerken lâubalî bir tavırla, örneğin kolları ve paçaları sıvalı, elbisesi omzunda bir halde girmemelidir. Çıplak ve Islak ayaklarla, kirli çoraplarla, değişme imkânı varsa iş elbiseleriyle de camiye girmemelidir.
Kirli çoraplar halıları kirlettiği ve kötü koku oluşmasına sebep olduğu gibi bu yüzden bir kısım cemaatin camiden uzaklaşmasına da sebep olmaktadır. Çünkü halılar görünüşte temiz olsa da hijyen sağlanamamakta, halılara çorap-ayak kokusu sinmektedir. Bazı cemaat camiye yalın ayak gelmektedir. Bu da doğru değildir. Çıplak ve özellikle ıslak ayaklar varsa halılara mantar mikrobunun bulaşmasına sebep olmaktadır. Bu sebeple camiye mutlaka temiz çoraplarla gelinmelidir. Ter kokusu ve sigara kokusu ile camiye gelinmesi de doğru değildir. Çünkü ter ve sigara kokusu camide insanları rahatsız etmektedir.
- Camiye giren kişi caminin arka taraflarına değil boşsa ön safa, ön saf dolu ise boş olan safa oturmalıdır. Ön safa geçmek için insanların üzerinden atlamamalı, camide özel bir yer edinmemelidir.
- Cami içi saflar dolmamışken, cami dışında özellikle farz namaza durmamalıdır. Çünkü ön safta boş yer varken caminin gerisinde imama uyulması uygun değildir.
- Herkesin geçeceği kapı ağzı, merdiven önü, en arka kısım gibi insanların mecburen geçeceği yerlerde namaza durmamalıdır.
- Namazdan önce veya namaz aralarında zaruret olmadan kıbleden başka yöne dönerek oturmamalıdır.
- Cami ve mescidlerde namaz kılanlara selâm verilmeyeceği gibi, Kur'an-ı Kerim okuyanlara, dua edenlere, zikirle meşgul olanlara, ilmi çalışma yapanlara ve benzeri şekilde herhangi bir ibadetle meşgul olanlara da selâm vermemelidir.
- Namazın kıyam, rükû ve secde gibi rükünlerini yerli yerinde, acele etmeden ve sükûnet içinde yerine getirilmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Rükû ve secdeleri tam yapın” (Buhârî, “Eymân”, 3) bir diğer hadisinde de, “Hırsızın en kötüsü namazından çalandır” buyurmuş, “Kişi namazından nasıl çalar?” diye sorulunca “rükû ve secdesini tam yapmayarak” cevabını vermiştir. (el-Muvaṭṭaʾ, Ḳasru’s-Salat, 72)
- Bazı cemaat, kıraati yanındaki duyacak kadar sesli okumaktadır. Hâlbuki tek başına namaz kılarken öğle ve ikindi namazları ile gündüz kılınan nafile namazlarda gizli-sessiz okumak vaciptir. Vacip bilerek terk edilirse namazın iadesi, hata ile terk edilse “sehiv-yanılma secdesi” gerekir. Gizli okumanın ölçüsü, sadece kişinin kendisinin duyabileceği kadar kısık bir sesle okumaktır.
Okurken yanındakini rahatsız edecek şekilde yüksek sesle okumamalıdır. Kur’an-ı Kerim’de Zekeriyya (a.s.)’ın duası örnek gösterilmektedir:
“Hani o, alçak sesle rabbine yalvarmıştı.” (Meryem, 3) Duanın, emreder gibi ve yüksek sesle değil, mütevazı bir şekilde alçak sesle ve yalvarıp yakararak yapılması adabına uygun olandır.
Evinde sabah, akşam ve yatsı namazları ile gece kılacağı nafile namazlarda kişi serbesttir; isterse sesli, isterse kendi duyacağı bir sesle okuyabilir. Ancak camide bu uygun değildir, çünkü yanındaki namaz kılanı rahatsız eder, namazda kıraatini zorlaştırır.
- Bazı cemaat camiye gelen çocukları azarlamaktadır. Bu kesinlikle doğru bir davranış değildir. Ancak cami ve cemaate aklı ermeyen, sürekli ağlamasıyla, davranışlarıyla cemaatin dikkatini dağıtarak namazdakilerin dikkatini dağıtan, namazın huşu içinde kılınmasına mâni olacak kadar küçük çocukların da bir süreliğine camilerden uzak tutulması gerekir.
Dinimiz çocukların camiye alıştırılmaları için anne babalarının yanında namaza getirilmelerine önem vermektedir. Azarlamak bir yana çocukları sevmek, takdir ve teşvik etmek gerekir. Çocuklar camilere gelmeli ve cemaate alışmalı ki ileride camiler cemaatsiz kalmasın.
- Cami veya mescidin içerisinde dilencilik yapmak asla doğru olmadığı gibi, dilenciye para vermek de doğru değildir. Dilencilik yapmak haram, dilenciye para vermek ise mekruhtur.
Unutmamak gerekir ki, İslâm denilince akla ilk gelen, bizler için en doğru ve en geçerli kaynak, Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz ‘in (s.a.v) hayatıdır. Hakk'ı bulmanın, hakikate ermenin tek yolu, Kur'an'a iman ve onun gereği ile amel etmektir.
Dini konularda eksiklerimizi görüp, din bilgilerini doğru öğrenip, bilinçli bir şekilde niyet, ihlas ve sünnete uygun olarak ibadet yapabilmek dileğimle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.