Halis ALACAHAN
DÜŞÜNCE DÜNYAMIZIN EN KADİM İFADE VASITASI OLAN ŞİİR SANATI
Tarih boyunca insanoğlu duygu ve düşüncelerini, ruh dünyasında gizli olan ilhamı aktarmak için çeşitli sanat dalları geliştirmiştir. Resim, heykel, mimari, şiir bunlardan bazılarıdır. Şiir; bu sanat dallarının en önemlilerinden, en etkili ve en yaygın olanıdır. Şiir insanlık tarihi boyunca var olmuş, etkisi ve varlığını artırarak günümüze kadar gelmiştir. İnsanlar üzerinde tesiri daha fazla olduğu için nesirden daha çok sevilmiş ve ilgi görmüştür. Şiir, anlatılmak istenen duyguları, kelimelerle en güzel ve etkileyici bir şekilde ortaya koyma sanatıdır. Dilin en iyi şekilde kullanılmasıdır.
Her insan şiir yazamaz, şiir yazmak doğuştan gelen bir özelliktir. Allah’ın bazı kullarına bahsettiği bir nimettir, kabiliyettir. Bir sezgi işidir, içten gelen bir sestir şiirin sesi. Az sözle uzun ifadelere gerek bırakmadan çok şey anlatma ve söyleme becerisidir. Her insan şiir yazamaz ama yazılan bu güzel şiirler sayesinde, düşünüp de ifade edemediği duygulara ulaşır, âdeta kendisi yazmış gibi özümser, sever, etkilenir.
Şiirdeki duygu ve düşünceler; benzetmeler, semboller ve tasvirlerle daha etkili ve kalıcı hâle gelir.
Asırlar öncesinden bugüne destanlar, ağıtlar, ilahiler, türküler şiirin en güzel örnekleri olmuştur. Şairler toplumların sevinçlerini, acılarını, savaşlarını, inançlarını yazdıkları bu şiirler vasıtasıyla nesilden nesile aktarmışlardır. Bu şiirler bir nevi toplumların ortak hafızası, ortak sesi olur. Sıkıntılı dönemlerde halkın teselli kaynağı olur, cesaretlendirir. Maneviyat yüklü dinî şiirler insanların manevi duygularını, inançlarını güçlendirir.
İlk uygarlıklardan günümüze kadar tüm medeniyetlerde şiire önem verildiğini, imparatorların, devlet başkanlarının şaire ve şiire değer verdiklerini biliyoruz. Çarpıcı bir örnek olması açısından bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) şiire ve şaire verdiği değerden bahsedelim. Asr-ı Saadet’te Arap yarımadasında şiire çok önem veriliyordu. Yarışmalar düzenlenir, başarılı şiirler Kâbe’nin duvarına asılır, Müşrik şairler fütursuzca İslâm’a ve onun Peygamberine saldırırlar, Peygamberimiz ise bu durumdan çok muzdarip olurdu. Başta Hasan b. Sabit olmak üzere, Abdullah b. Revaha, Ka’b b. Malik gibi şairler, şiirleriyle hem İslam’ı hem de Peygamberimizi yüceltiyorlar, müşrik şairlere cevap veriyorlardı. Şairlerin yazdıkları şiirlerden memnun olan Peygamberimizin, Mekke’nin fethinde Müslüman olan şair Ka’b b. Züheyr’in yazdığı Kaside-i Bürde isimli şiirinden dolayı ona hırkasını hediye etmesi bu hoşnutluğunun nişanesidir.
Türk coğrafyasında yetişen büyük şairler farklı üsluplarla birçok konuda yazdıkları şiirlerle, duyguları hafızalara âdeta kazımışlardır. Büyük divan şairi Fuzuli;
“Bende Mecnundan füzûn âşıklık isti’dâdı var
Âşık-ı sâdık benim Mecnun’un ancak adı var”
beytiyle başladığı gazelinde gerçek âşıklara yol göstererek,
Tasavvuf şiirinin zirve şairlerinden Yunus Emre;
“Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni”
diye terennüm ettiği mısralarında Allah aşkını ve sevgisini gönüllere nakşederek,
“Ölüm güzel şey budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber”
diyen Üstat Necip Fazıl Kısakürek ölüme daha çarpıcı ve güzel bir anlam yükleyerek,
“Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır”
ifadeleriyle Âşık Veysel, hayatı ve insanın her ayıbını örten ve ona her nimeti sunan gerçek dost kara toprağı tasvir ederek, anlatımı ifade etmesi kolay olmayan bu duyguları büyük bir ustalıkla terennüm edip Anadolu irfanının ve insanının sesi olmuşlardır.
Bizlere düşen görev ise; eğitim çağındaki gençlerimize, Türk ve dünya edebiyatının büyük şairlerini, onların şiirlerini okumalarını, kabiliyeti olan gençlerin şiir yazma gayreti içinde olmalarını teşvik ederek onlara yol göstermektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.