
İbrahim YASAK
Bu Çağın İnsanı Olmak ve Sorumluluk Duygusu
Sorumluluk, insan olmanın yalnızca görevi değil, manasıdır aynı zamanda… Çünkü insan, yalnızca yaşayan değil; sorumluluğu olan, anlam arayan, hesap veren bir varlıktır. Sırtında taşıdığı her sorumluluk ve takındığı tavır, onu biraz daha insan kılar; her kaçışsa içindeki boşluğu derinleştirir. Zira sorumluluk insanın kendine, başkasına ve hayata karşı gösterdiği duruşla değerlendirilir. İnsan, sorumluluklarını taşıdığı ölçüde insanlaşır; kaçtıkça eksilir, üstlendikçe büyür.
İnsanın yüklendiği sorumluluğu derin bir sezgiyle dile getiren Cahit Zarifoğlu der ki, “Böyle bir çağın insanı olmak, imtihan olarak hepimize yeter.” Bu söz sorumluluğa sahip her yürek için hem düşündürücü hem de sarsıcı bir hakikattir. Zarifoğlu, bu çağı yalnız dış yüzeyinden değil, iç yangınına da müdrik bir kalp ehli olarak, sözünü bir mızrap gibi insanlığın vicdanına dokunduruyor.
Ayrıca bu söz, sadece bir tespitten öte, içinde yaşadığımız zaman diliminde insanın karşılaştığı zorlukları ve bu zorluklar karşısındaki duruşunu sorgulayan bir tespittir. Zarifoğlu, modernitenin getirdiği karmaşa, hız ve insanı yorgun düşüren buhranların her bir insan için sınava dönüştüğüne işaret ediyor. Günümüz insanı, bu karmaşanın egemen olduğu çağda, sadece varoluşsal değil, aynı zamanda toplumsal ve ahlaki bir görev ile de karşı karşıyadır. Zira her çağ kendi insanını doğurur; fakat bazı çağlar vardır ki, o zaman diliminde yaşıyor olmak ve insan kalabilmek başlı başına bir sınav hâline gelir. Modern çağ, tam da böyle bir sınavdır.
Günümüz dünyası, iletişim imkânlarının sınırsızlaştığı ama hakiki iletişimin sığlaştığı, bilgiye erişimin kolaylaştığı ama hikmetin yok olmaya yüz tuttuğu bir zaman dilimidir. İnsanın her şeye ulaşabildiği bu çağda, kendine ve kendi hakikatine gün geçtikçe daha da yabancılaşan yoğunlukta savrulmaktadır. İşte Zarifoğlu’nun “imtihan” dediği şey, belki de bu savrulmuşluk içinde yön tayin edebilme kabiliyetidir. Çünkü bu çağda insan olmak, yalnızca yaşamak değil; yönelmek, direnmek, anlamak ve anlamda kalabilmek demektir bir bakıma...
Sorumluluk duygusu, çağdaş insanın çeperinde dolaşan fakat özüne bir türlü inilemeyen bir düzeydedir ne yazık ki. Hızla tükenen zaman, sürekli değişen gündem, aşırı uyarılmış zihinler ve tüketime odaklanmış değerler arasında sorumluluk duygusu, çoğu zaman ertelenen bir eylem ya da hatırlanması istenmeyen bir vicdan sızısı olarak kalmaktadır. Oysa sorumluluk, sadece çevremize ait hissedeceğimiz bir yükümlülük değil; insanın insan olma şuuruyla kendiyle yüzleşmesidir bir bakıma da... Zira, kime, neye ve niçin karşı sorumlu olduğumuzu sormakla başlar bu yüzleşme.
Bu çağın insanı, sorumluluğunu konforuna ve kişisel çıkarlarına feda eden bir uğraş ve yorgunlukla maluldür ne yazık ki... Sadece kendine dönük, sadece kendi kabuğuna çekilmiş, topluma dair yapmak zorunda olduğu mesuliyetlerini “başkalarının meselesi” varsayan bir kayıtsızlığı şiar edinmiş durumda. “Başkalarından bekleyip kendi için bir görev çıkarmayan ve yapmayan” bir yaklaşımla umursamaz bireylerin çoğaldığı bir toplumda sorumluluk zinciri bir bir kopmakta, insanlar giderek toplumsal sorumluluklarından ellerini çekmektedir.
Ne var ki, sorumluluk bir tercih değil, bir varlık yükümlülüğüdür. İnsan, yalnızca kendi aklı ve kalbiyle değil, içinde yaşadığı toplumla, çağla ve gelecek nesillerle de bir bağ kurmakla mükelleftir. Bu bağ, ahlâkî bir sorumluluğa dönüşmeden hakiki insanlığın inşası mümkün değildir. Zarifoğlu’nun işaret ettiği imtihan, işte bu bağın farkına varmak ve onu taşımaya cesaret göstermek ve sorumluluk almaktır.
Bugünün en büyük çilesi; duyarsızlığın, ilgisizliğin, “bana ne”ciliğin öncelenmesi ve hayatımızda yer edinmesidir. Toplumun yarasına merhem olmaktan çok, o yarayı görmezden gelmek ve umursamamak giderek bir alışkanlığa dönüşmüştür. Oysa insanı insan yapan, başkasının acısına olan duyarlılığı; çağını anlamlı kılan ise, yaşadığı çağda vicdanının sesini duyabilmesi ve onunla var olabilmesidir.
Dolayısıyla böylesi bir çağda insan olmak, yalnızca bir fiziksel varlık değil; bir duruştur. Bu duruş, sadece hayatta kalmak değil; hakikate destek vermek, adaletsizliğe karşı ses yükseltmek, suskun kalabalıkların arasında üstadın ifadesiyle sağına ve soluna bakmadan “ben buradayım” diyebilmektir. Zira sorumluluk, kendimize olduğu kadar, başkalarına karşı da taşıdığımız insani bir hassasiyettir.
Cahit Zarifoğlu’nun işaret ettiği “imtihan”, belki de tam olarak budur: Ya çağın insanı olup savrulacağız ya da çağın dışında, sorumluluğumuzun farkında olarak var olmanın bedelini göze alacağız. Bu, hepimiz için bir sorumluluk ve bu sorumluluğu taşıma biçimimiz, insanlık tarihindeki ve vicdanlarındaki yerimizi belirleyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.