Eylül Sadece Bir Ay Değildir

Her şeyin yavaş yavaş sükûnete büründüğü vakitler vardır.

Gökyüzü yorgun bir maviye dönüşür, rüzgâr sesini artırır ve toprak sabırla üzerine düşen kuru yapraklarla dolar boydan boya. Bir çarktır döner zaman. İnsan dönen çarkın, savrulan yaprakların renk değiştiren tabiatın ve sessizliğin içinde yüreğinin tarifsiz ve karmaşık duyguları arasında salınır. Bir yanda geçip giden zamanın serin soluğu, diğer yanda beklentilerin, tükenişlerin ve yalnızlığın girdabı yoğunlaşır… Eylül, her yıl yeniden hatırlatır ona, hiçbir şeyin kalıcı olmadığını ve kalıcı olmayan her şeyin değişmez hakikati sürekli ve sessizce tebliğ ettiğini…

Eylül içe dönme, kendine yönelme ayıdır o nedenle… Bu mevsimde insan, artık dış dünyanın gürültüsünden ziyade yüreğinin yankısına çağrılır. Kalbinin kuytularında sessizce dolaşan düşünceler, uzun zamandır ertelenmiş dua cümleleri gibi ağır ağır çıkar yüzeye. Gözleriyle değil, kalbiyle görmeye, düşünmeye başlar. Çünkü Eylül, gözün olduğu kadar, gönlün etkilendiği mevsimdir. Yazın coşkulu neşesi gitmiş, kışın soğuk suskunluğu yaklaşmak üzeredir. Her ikisinin arasında bir geçiş, bir kabulleniş ve bir teslimiyet zamanı hükmünü sürdürmeye başlamıştır.

İnsanın ruhu, Eylül’ün rüzgârında kendi kırılganlığını duyar. Çünkü yaprak dökümü yalnızca ağaçlara mahsus değildir. İnsan da yaşanmışlıklarının dallarından düşen nice hâlini, nice hatırasını toprağa bırakır. Her düşüş bir vedadır aslında; ama aynı zamanda bir kabulleniş, bir boyun eğiştir. Çünkü bilir ki dökülen her şey, toprağa değil özüne ulaşmaktır. Ve öz, insanı hakikatin en yalın ve şeffaf aynasına taşır.

Eylül bir işarettir insana ve topluma… Tabiat her yönüyle seslenir; şarkısını söyler, tablosunu resmeder, gönüllere ve gözlere eşsiz fotoğraf kareleri sunar rengarenk, albenili, hüzünlü ve anlamlı… Bir bakarsın gökyüzü konuşur, yağmur kuşatır her yanı. Her damlası bir söz olur. Bir bakarsın rüzgâr hissettirir kendini, her rüzgâr bir gönül esintisi olur. İnsan o damlaların arasında kendi geçmişine yaslanır; hatırlamakla unutmak arasında uzaklarda seyreden bir dünyada kaybolur mahzun dalışlarla. Kalbindeki hüzün ağırlaşır ama o hüzün bir yandan acıtır öbür yandan yılların verdiği durgunluğun sükûnetini taşır. Bu mevsimde ağlamak insanın kabaran iç dünyasının zapt edilemeyen coşkunluğunun dışa vurumu olarak göz pınarlarından süzülür. O ağlama sessiz ve içli olur, arındırır. Zira Eylül, insana hayatı değerlendirme fırsatı sunar yeniden ve yeni baştan.

Rüzgâr, şehirlerin sokaklarında olduğu kadar, ruhların içinde dolaşır mütemadiyen. Her esişinde bir perde aralanır. İnsan, kendi derinliklerine bakmaya cesaret edemez, çekinir, ürperir ama arzular. Belki de o yüzden Eylül, en çok düşünceli insanların mevsimidir. Çünkü bu mevsim, yüzeyde değil, ruhun derinliklerinde yaşanır. Kırgınlıklar, vedalar, kabullenişler hep bu vakitlerde sağanak sağanak boşalır. İnsan, bir zamanlar tutunduğu dallardan kendi rızasıyla inmeyi dener; artık düşmekten korkmaz, çünkü düşüşün de bir hikmeti olduğunu sezer.

Her mevsim bir söz söyler, fakat Eylül’ün sözü sessizliktir. O sessizlikte, insanın kalbine görünmeyen bir el gibi dokunur. Hayatın gidişini karşı koymanın beyhude olduğunu, her şeyin bir ölçü ve takdir içinde var olduğunu hatırlatır. İnsan, bu fark edişle birlikte içten içe bir sükûna erişir. Kalbinde bir dua belirir; söylenmese de hissedilen, kelimesiz bir yakarıştır bu… Çünkü Eylül, insanın kendi varlığıyla baş başa kaldığı ince ve yalıtılmış zamandır.

Ve zaman, güz mevsiminde daha ağır akar. Günler birbirine benzese de her biri farklı bir tefekkür taşır. İnsan pencereden dışarı bakarken, toprağa düşen her yaprağın bir ömrün izini taşıdığını sezer. Her düşüşte bir hatırlayış, her sessizlikte bir anlam gizlidir. Ve nihayet, kalbinin derinliklerinden hayatın faniliği yankılanır durur.

Eylül, gelip geçmez aslında. O, insanın içinde kalır. Çünkü bir kez Eylül’e dokunan kalp, artık hiçbir mevsimi eskisi gibi yaşamaz. Rüzgâr her estiğinde bir yaprak düşer içine; bir dua yükselir, bir sükût derinleşir.

Ve insan anlar ki, hayat bütün ihtişamıyla gelip geçicidir, ama ruhun derin sessizliği Eylül gibi ebediyetin esintisiyle yankılanır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim YASAK Arşivi

Albenili Dünyada Huzuru Beklemek

25 Kasım 2025 Salı 13:13

Bir Ömre Neler Sığabilir?

03 Eylül 2025 Çarşamba 11:27

Endişe ve Kaygının Kıskacı

26 Ağustos 2025 Salı 11:41

“Ne Dem Baki Ne Gam Baki”

24 Temmuz 2025 Perşembe 13:08

Sözün Özü, Özün Sözü

03 Temmuz 2025 Perşembe 11:04

“Bayram o bayram ola...”

03 Haziran 2025 Salı 10:19