Bir Umut Penceresi: YEDAM’ın Çare Olan Kucağı

Bazı ziyaretler vardır; zihninizde değil, kalbinizde iz bırakır.

Geçtiğimiz günlerde Ahmet Bey ve Ömer Faruk Bey ile birlikte, Sivas Kalesi’nin eteğinde yer alan YEDAM Sivas Şubesi’ni ziyaret ettik. İçeri adım attığımızda, duvarda asılı iki cümle çarptı âdeta beni: “Son nefesimizi vermediğimiz sürece; hâlen hayatta birçok şeyi değiştirme, dönüştürme gücüne sahibiz.” ve “Mutluluk inşa edilir ve her an bu inşaya başlanabilir ya da devam edilebilir.” Bu sözler, yalnızca bir binanın mottosu değildi. İçeride tanık olacağımız hikâyelerin de özeti gibiydi.

Bizi karşılayan genç bir sosyal çalışmacı olan Esma Hanım’ın gözlerinde ve ifadelerinde bir başka ışık vardı. Mesleğine duyduğu aşkı, bağımlılığın karanlığına düşmüş insanların elinden tutma arzu ve çabası her cümlesine sinmişti. Anlatırken sanki kendi yarasına pansuman yapar gibiydi. Sözleri süslü değil ama sarsıcıydı. Bir insanın “çare” olmak için ne kadar içten çabalayabileceğine tanıklık ettik o an. Ve o çabanın YEDAM adıyla ete kemiğe büründüğünü gördük.

YEDAM… Adını ne yazık ki çok duyan olmuş mudur bilmiyorum veya nedir ne yaptığını… Ama yaklaşık olarak her ay 50 bağımlının, günler ve haftalar süren terapi ve seans için bu kapıdan içeriye girdiklerini ve onların çare için yankılanan sessiz çığlıklarına deva olunduğuna şahit olduk orada… Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin bir asrı aşan mücadelesinin günümüzdeki yüzü YADEM. Alkol, madde, tütün, kumar ve internet bağımlılığına karşı açılmış bir umut penceresi, çare kapısı... İçeride üç kat boyunca yer alan danışma odaları, atölyeler, grup terapileri ile genç hayatlara yeniden nefes olmaya çalışan mesleğinde yetkin uzmanlar var. Her biri ayrı bir savaşın, ayrı bir hikâyenin tanığı.

Sadece bağımlı bireylerle değil, onların yakınlarıyla da yürütülen bu mücadele, insanın en kırılgan hâliyle yeniden tanışmasına vesile oluyor. Çocuklara ve ergenlere özel danışmanlık hizmetleri, bireysel terapilerin yanı sıra grup terapileri psikolojik destek programları, bu yeniden inşanın yapı taşlarını oluşturuyor. Tıpkı bir harabe gibi görünen hayatların, sabırla ve bilgiyle yeniden onarılması gibi…

Ama YEDAM sadece bir terapi merkezi değil. Atölyeleriyle aynı zamanda bir iyileşme yuvası, şifahane... Elin emeğe, gönlün üretime dokunduğu, seramikten ahşaba, müzikten takı tasarıma kadar onlarca farklı atölyede insanlar hem kendilerini buluyor hem de hayatı yeniden öğreniyor. “Hiçbir şey yapamıyorum” diyen bir insanın, bir tabloyu boyarken ya da bir makrome düğümünde gözyaşlarının düğümlemesine tanık olmak, belki de en etkili terapi. Salonları, kat aralarını gezerken duvarlara asılmış el emeği göz nuru her biri bir sanat eseri olan o tablolara bakınca sanatkâr insanın ruh dünyasının estetiğinde kaybolmamak mümkün değil… Her yıl sergiler yapılıyormuş bu eserlerden. “Satmıyoruz” dedi Esma Hanım, onlar hayatın köhne dehlizlerinde kendini arayan insanımızın çare için haykıran yüreklerinin sesi… Onlar, insanımızın mahrem ve yaralı dünyalarında saklı kalan nice hikâyenin, birer diriliş nişanesi, tuvallere sızan eşsiz yansımaları... Başarmanın en nadide, en suskun tabloları, diyor sanki...

Ve tüm bu çalışmaların temelinde bir samimiyet var. Mekânın duvarları değil, insanların içtenliği ısıtıyor ve kucaklıyor insanı. Her danışan, bir veri değil burada; bir “insan” olarak görülüyor. İçinde bir umut kıvılcımı varsa, o kıvılcım büyütülüyor. Bir bağımlının gölgesinde değil, potansiyelinde odaklanılıyor orada.

Bağımlılık, sadece maddeye değil; çaresizliğe, değersizliğe, sevilmemişliğe de olan bir teslimiyet. YEDAM ise o teslimiyet zincirine karşı bir başkaldırı. Belki sessiz ama çok güçlü. Çünkü orada her şey eşref-i mahlukat olan insan için yapılıyor. Hastanelerden farklı; bir hasta ilişkisi ve resmî kayıtlar yok orada, herkes gönüllü….

YEDAM’dan ayrılırken içimizde karmaşık bir his vardı. Bir yanımız hüzünlendi; çünkü duyduğumuz hikâyeler kolay taşınacak cinsten değildi. Ama bir yanımız da hafifledi. Çünkü umut hâlâ yaşıyordu. Çünkü birileri, bir yerlerde hâlâ “Çaresiz değilsin” diyordu. “Biz sizin için buradayız.” diyordu.

Ve belki de bu cümle, bazı hayatlar için atılan ilk adım olabilir. Öyleyse, yakınımızda uzağımızda, her ne nerede bir bağımlı varsa açıversin 115 nolu telefonu… Çare o ilk iletişimle başlasın, kucaklasın, sarsın ve kurtarsın…

İyi ki iyi insanlar var!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim YASAK Arşivi

“Bayram o bayram ola...”

03 Haziran 2025 Salı 10:19

Türkülerde Saklı Ahvalimiz

14 Mayıs 2025 Çarşamba 12:45

Yüreğin Sessiz Tanıklığı

06 Mayıs 2025 Salı 12:11

Hatıraların İzinde Sivas

24 Mart 2025 Pazartesi 11:48

Bir Toplantının Ardından

17 Şubat 2025 Pazartesi 10:04

Bir Şehrin Üreterek Büyümesi

24 Eylül 2024 Salı 10:29

"Vuslata Doğru" Bir Yolculuk

02 Eylül 2024 Pazartesi 12:01

“On Bir Şehir” Üzerine

27 Mayıs 2024 Pazartesi 14:24

Sen Yürü Yol Aydınlanır

22 Kasım 2023 Çarşamba 14:58