Tek Kanallı Siyah-Beyaz Televizyon !!!!!

Bizim gibi altmış yaşına merdiven dayamış ya da bu yaşı devirmiş kişilere, kendi yaşam süreçlerini simgeleyen birkaç teknolojik “uygulamanın” adını sayın deseniz, bunlardan en öne çıkanı büyük bir ihtimalle “tek kanallı siyah-beyaz” televizyon olurdu herhalde.

Türkiye’de ilk canlı yayın denemesi, 1968 yılında “Eurovision şarkı yarışmasının” naklen yayınıdır. TRT tarafından 1984 yılında tamamen renkli yayına geçilmiş, 1986 yılında, “TV2” kültür ve sanat kanalı olarak yayına başlamış, 1990 yılında Türkiye’nin ilk özel Tv kanalı “Magic Box- Star Tv” olmuştu.

Evimize ilk televizyon, 1970’li yılların ortalarında bizler Kangal ilçesinde ikamet ederken alınmıştı. O zamanlarda oldukça maliyetli olan TV’lere, yıllarca süren taksitli ödemelerden sonra sahip olunabilirdi. Evimize giren ilk televizyonun markasını da çok iyi hatırlıyorum:“Radiola”. TV’nin kurulması ve kanalın bulunması esnasında, Yılmaz Erdoğan’ın “Vizontele” filminde anlattıklarını hatıra getirir sahneleri anımsarım. Evlerinde televizyonları olmayan akrabalarımız, evimize akşam oturmasına gelerek Tv programlarını izlerlerdi.

Televizyon, evimizin en “müstesna” köşesine yerleştirilmişti özenle. Üzerine annemin ördüğü “danteller” serilmişti. Televizyonun, çatıya ya da balkona monte edilen ve alüminyum çubukların, yan yatmış “T” şekilli bir ana gövdeye sıralı bir şekilde dizildiği devasa bir anteni vardı. Donanım olarak, “yükseltici” ve “regülatör” vardı. “Yükseltici ve regülatör”ün ne olduklarını ve işlevlerini uzun uzun anlatıp yazıyı, “Endüstri Meslek Lisesi Elektronik dersine”!!!! döndürmek istemem doğal olarak !!!!! Yaşı genç arkadaşlar, verdiğim anahtar kelimelerle internette araştırma yapabilirler.

Ayrıca, Tv’nin cam ekranı üzerine tüm ekranı kapsayacak şekilde monte edilen mavi renkli şeffaf plastikten yapılmış ve hem Tv ekranını dış darbelerden koruyan hem de siyah-beyaz olan yayını renklendirme amaçlı “mavi filtreli camlar” vardı.

Televizyon yayını, Anıtkabir’de askeri birlik eşliğinde çekilen İstiklal Marşı görüntüleriyle 19:00’da başlar, aynı görüntülerle 24:00’da kapanırdı.

Tek kanallı televizyonda Salı akşamları, dünya tarihine geçmiş pek çok klasik filmi seyrettiğimi hatırlarım: Marlon Brando ve Antony Quinn’in başrollerini paylaştıkları ve 1915 Meksika devriminin önderi Emiliano Zapata’nın hayatının anlatıldığı “Viva Zapata”, intihar olduğu düşünülen bir otomobil kazasında çok geç yaşta ölen, jean pantolonlu, bisiklet yakalı tişörtlü, briyantin sürülmüş ve arkaya doğru taranmış saçlı “hızlı yaşa genç öl! Cesedin yakışıklı olsun!” ekolüne!!!! mensup James Dean’ın en önemli filmi “Asi Gençlik”, Montgomery Clift’in ölen arkadaşı için gözü yaşlı, trompetle çaldığı “ölüm marşı” sahnesinin yer aldığı “İnsanlar Yaşadıkça” , hücresine düşen bir yavru kuşu iyileştirmesinin ardından, hapishanede kendini yetiştirerek dünyaca ünlü bir kuş uzmanına dönüşen cani katil “Robert Franklin Stroud’u” Burt Lancester’in canlandırdığı “Alkatraz Kuşçusu”, Bir kaş yukarıda olmak üzere hafifçe bir gülümsemenin eşliğinde atılan bakışı “Klark Çekmek” olarak dilimize yerleşen Clark Gable’ın başrolünü oynadığı “Rüzgar Gibi Geçti”…..

Cumartesi akşamları, büyük bir keyifle Türk filmlerini izlerdik. Yılmaz Güney’in Seyyid Han, Umut filmleri, “Teessüf ederim”!!!! repliklerinin bolca geçtiği Ediz Hun’un gençlik filmleri, Cüneyt Arkın’ın Türk sinema tarihine geçen ve Abdurrahman Palay tarafından yapılan “nayır nolamazzz” dublajlı filmleri!!!!! Tam burada bir parantez açıp hep dalga konusu yapılan “nayır nolamazz” repliğine ilişkin meseleyi!! açıklayıcı ifadeler buldum. Bana çok mantıklı geldi: “eskiden dublaj yapılırken, seslerin ağız hareketlerine uymasını sağlamak için seslendirme yapan kişilerin “n” sesi ile başlamaları ve sonunda burada kazandığı birkaç milisaniye ile sesi dudak hareketlerine uydurması amaçlanmaktadır. Gayet mantıklı bir açıklama değil mi!!!!! Türk Milli sinema akımının öncüsü Metin Erksan’ın kült filmi 1965 tarihli “Sevmek Zamanı”, Kuyu.

Hafta içi günlerde, değişik günlere yayılmış ve gelecek bölümü izleyebilmek için bir hafta boyunca gün saydıkları Amerikan dizi filmleri: 80 öncesinde yayınlanan, Dr. Kimble’ın karısının katilini yakalamak için verdiği “insanüstü” mücadeleyi anlatan ve yayın saatinde sokakların boşaldığı “Kaçak”, kısık sesi, buruşuk pardösüsü, hafif yalpalayan yürüyüşü, kısık bakışları, suçları çok zekice akıl yürütmelerle çözen ve dublajını Savaş Başar’ın yaptığı Peter Falk’ın başrolündeki unutulmaz “Komiser Columbo”, Koç Reeves’in çalıştırdığı lise basketbol takımının maceralarının anlatıldığı ve ülkemizde basketbolun çok sevilmesinde ve yaygınlaşmasında çok önemli katkıları olan “Beyaz Gölge”, Baretta, Mc Millan ve Karısı-yardımcısı Enright’ın “müdüğ bey” hitabı, kötülük timsali “Falconetti’nin” olduğu “Zengin ve Yoksul” hep aklımızda….

1975 Yılında TRT tarafından ilk dizi film yaptırılır. Bu dizi, bir Halit Ziya Uşaklıgil uyarlaması olan ve başrollerini Itır Esen ve Müjde Ar’ın yaptıkları “Aşk-ı Memnuydu”. Aklımda kalanlar; bir Halikarnas Balıkçısı uyarlaması olan Parmak Damgası, Duvardaki Kan, Cihan Ünal ve Ayten Gökçer’in başrollerini paylaştıkları IV. Murad, bir Tarık Buğra uyarlaması Küçük Ağa, Duvardaki Kan, Üç İstanbul vs…..

Adile Naşit’in saat 20 sıralarında sunduğu ve kendine has gülmesinin eşliğinde anlattığı hikayelerin yer aldığı ve “benim sevgili kuzucuklarım” hitabıyla sunduğu “Uykudan Önce” programı. Şimdiki çocuklar ve gençler, gecenin ortası 03’den önce uyumuyorlar artık!!!!! Her neyse!!!!!

Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz ……. Bankasıyız, At Avrat Silah-……., Toni Schumacher’in “…….. İyi Televizyon”, …….. beyazı daha beyaz yapar, daha yakınlarda “Neşe’nin kepek sorunu vardı” sloganlı şampuan reklamları….

En ilginç olanlardan ve aklımızda kalanlardan birisi de; TRT yayınında yaşanan teknik arıza esnasında “lütfen bekleyiniz” uyarısı eşliğinde “14. yüzyıl Necefli Maşrapa” resmi .Bu resim, zamanının “ekran koruyucusu” işlevini görüyordu sanırım !!!!

Pazar günleri öğlen saatlerinde bir kovboy filmi oynatılırdı. Kovboy filminden sonra, saatlerce Herbert Von Karajan yönetiminde Berlin Flarmoni Orkestrası konseri!!!!! Tek kanallı televizyon! Buyurun buradan yakın!!!! Başka bir kanal yok. Mecburen saatlerce izlemek zorundasınız!!!!!!

Rivayet olunur ki bir tarihte Sivas’ta “hasbelkader” bir klasik müzik konserini izlemek zorunda kalan bir Sivaslı dayıya, konser çıkışında “konseri nasıl bulduğu?” sorulur. Dayının verdiği cevap, Sivas’ın yerel tarihini bir cümleyle özetleyecek muhteşemliktedir!!!!!: “Sivas Sivas olalı, Timur’dan bu yana böyle zulüm görmedi” !!!!!!!

Tek kanallı siyah-beyaz televizyon, bizim kuşakların ve bizden daha yaşlı kuşakların simgesiydi adeta. Olanca haşmetiyle ve karizmasıyla hafızalarımızdaki ve hatıralarımızdaki hak ettiği ayrıcalıklı yeri çoktan almış bulunuyor….

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Memet Şahin Arşivi

Para Bizde Şöhret Bizde!!!!!!!!

13 Ekim 2025 Pazartesi 13:48

Israrla Bir Kez Daha Soralım!!!!!!

06 Ekim 2025 Pazartesi 12:46

Dehanın Ölümcül Trajedisi !!!!!!!

24 Eylül 2025 Çarşamba 14:44

Bir Futbol Yazısı da Benden !!!!!!!

11 Eylül 2025 Perşembe 16:27

Bu Bir Spor Yazısı Değildir !!!!!!!!!!

28 Ağustos 2025 Perşembe 12:32

Her Şey İnternette Var Nasıl Olsa !!!!!!

25 Ağustos 2025 Pazartesi 16:05