Memet Şahin
Timurlenk'in Sivas'ı Kuşatmasının Ardından Yakıp Yıkmasının Öyküsü!!!!
Kadı Burhaneddin’in 1398 yılında Sivas surları önünde Karayülük Osman Bey tarafından katledilmesinin ardından, Anadolu’ya yönelik olarak gittikçe artan Timur tehlikesiyle tahta geçen küçük yaştaki oğlu Alaeddin Ali’nin baş edemeyeceği hesaplanarak Sivas ileri gelenlerinin kararı doğrultusunda, yönetimin Osmanlı’ya devredilmesi kararlaştırıldı.
1398 yılında Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman, bizzat Sivas’a gelerek şehri teslim almıştı. Döneme şahsen tanıklık eden Schiltberger, Bayezid’in, oğlunu yirmi bin atlı ve dört bin yaya askerle beraber teslim almak üzere Sivas’a gönderdiğini yazıyor.(Johannes Schiltberger, Türkler ve Tatarlar Arasında (1394-1427), Çev. Turgut Akpınar, İletişim Yayınları, İstanbul, 1995, s. 58)
Timur, 802 H./1399 yılı sonunda Sivas üzerine yürüdü. Sivas beyi Süleyman, babası Bayezid’den yardım istedi. Bayezid, o sırada İstanbul kuşatması ile uğraştığından oğluna bizzat yardım edemedi.
Emir Süleyman, bizzat savunma yapmaktan korktuğu için yerine beylerden Malkoçoğlu Mustafa Bey’i bıraktı, gelinceye kadar kaleyi savunmalarını maiyetine tavsiye ederek kaçtı. Beyler de çaresiz olarak şehri savunmaya karar verdiler.
Timur, 802 H./1400 yılı zilhiccesinin onyedisinde (Ağustos 1400) büyük bir kuvvetle Sivas’a geldi.
“Sivas (eski Sebasie)-ki Selçuklu Sultanı Alaü’d-din tarafından yeniden inşa edilmiştir-Asya’nın yalnız en müstahkem değil, ahalisi en çok şehirlerinden biri idi; zira Timur’un istilası sırasında yüzbinden ziyade sekenesi (bir yerde oturanlar, sakinler) vardı. Yüksek bir duvar ve geniş bir hendek ile çevriliydi. Müdafileri gerek kuvvetçe, gerek sebatça istihkamlarının metanetiyle mütenasip (dayanıklılıklarıyla orantılı) idiler, Hülasayı kelam, ele geçirilmez bir memleket denebilecek bütün şartları bünyesinde toplamıştı” (Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Yayına Hazırlayan Mümin Çevik, C. I, İstanbul, Milliyet Yayınları, 2010, s.186).
Bizanslı tarihçi Chalcondylas (Halkondilas) ise şehrin nüfusunu 120,000 olarak vermektedir.(T.Yılmaz Öztuna, Başlangıcından Zamanımıza kadar Türkiye Tarihi, C. III, İstanbul, Hayat Yayınları, 1966, s.104)
I. Alaeddin Keykubad tarafından yontma taşlardan yaptırılan surun yüksekliği 20 arşın ( (1 arşın=0.68m) 13.6 metre), genişliği 10 arşın ( 6.8 metre) ve çevresi ise Evliya Çelebi’ye göre 10500 adımdı (8 km). Oldukça sağlam olan şehir sur ve kapılarının Kadı Burhaneddin tarafından tahkim ettirildiği, surların üç tarafına hendek kazılıp su doldurulduğu da bilinmektedir.
“Şehir, üç tarafından su ile dolu derin bir hendekle muhafaza olunduğu cihetle, Timur’un askerleri yalnız batı tarafından ve istihkamların altına lağım kazarak, sedler yaparak taarruz edebildiler. Sekiz bin lağımcı istihkamların altına girdiler ve fakat toprağın akmasını men için büyük kazıklar dikerek kuvvetli tahtalar döşediler. Açılan oyuklar istenilen genişliği bulunca lağımcılar tahtalara kazıklarla ateş vererek geri çekilirlerdi; istihkamların iri parçaları tarrakalarla (gürültülerle) yıkılırdı. Mevkiin kuleleri, istihkamları bu suretle yavaş yavaş kayboldular.
On sekiz gün devam eden muhasaradan sonra beldenin ahalisi, bundan böyle her türlü mukavemetin faydasız olduğunu görerek, galibin mürüvvetini dilediler. Timur yalnız Müslümanlara ilişmemeye muvafakat gösterdi. Hıristiyanlar, bilhassa muhasırlara kahramanca direnen dört bin Ermeni süvarisi teslim mukavelenamesi mucibince esir ediliyordu. Ancak, Timur verdiği söz ve ettiği yemin hilafına olarak- diri diri yere gömmek üzere bunları askerine dağıttı, işte o zaman, tarihin hiçbir misalini söylemediği kanlı bir sahne görüldü.
Hrıstiyanlar (şehri savunan muhafızlar)-başları iplerle bacaklarının arasına sıkıştırılmış olduğu halde- onar onar geniş hendeklerle dolduruldular. Çukurlar tahta ile örtülerek üzerine toprak konuldu; ta ki şu suretle işkence altına alınan bedbahtlar bu korkunç mezarlarda geç fakat muhakkak bir ölüm ile hayatlarını terk etsinler. Kan içici Cihangir’in intikamı bununla da kanaat etmedi; şehirlerin en mert ahalisini-eğer bunlar hayatta bırakılırsa onlardaki cesaret hemşehrilerine sirayet eder diyerek-idam ettirdi. Hastalıklarını şehrin diğer ahalisine sirayet ettirmemek bahanesiyle bütün cüzzam malullerini de öldürdü. Nihayet kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar bile istisna edilmedi” (Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Yayına Hazırlayan Mümin Çevik, C. I, s.186).
“Bazı tarihsel kaynaklar “Yıldırım Bayezid’in büyük oğlu Ertuğrul’un da Sivas kuşatması sırasında Timur’un atının arkasından sürüklendikten sonra boynunun vurularak öldürüldüğünü” yazar. Hatta, Yıldırım Bayezid’in bir gün gezerken kaval çalan bir çobana rastladığını ve ona “Sivas gibi şehrin yandı? Ertuğrul gibi oğlun mu öldü? Çal çoban çal!” diyerek ağladığı rivayet edilir. Fakat, oldukça yaygın olan bu “şehir efsanesi” tarihsel kaynaklarla örtüşmemektedir. Gerçekte Saruhan valisi olan Şehzade Ertuğrul bir müddet evvel Bayezid I.’in Kadı Burhan al-din (Kadı Burhaneddin) ile giriştiği Çorumlu muharebesinde ölmüş idi” ( Besim Darkot, “Sivas” Maddesi, M.E.B. İslam Ansiklopedisi, C.X, s. 572)
“Sivas şehrinin zaptı, yönetimin değişmesi gibi siyasi sonuçların ötesinde şehrin demografik, ekonomik ve fiziki yapısı bakımından tam bir yıkım oldu. Zira Timur’un kuşatması sırasında (biraz abartmalı verilse de) 100 bin civarında bir nüfusa sahip bulunan şehrin, ölen ve göçenlerden dolayı önemli bir nüfus kaybına uğradığı arşiv kaynaklarından anlaşılıyor. Osmanlılar tarafından yeniden ele geçirilmesi sonrasında tutulan ilk tahrire göre, şehir nüfusunun 3000 ile 5000 (Müslim-gayr-ı Müslim 567 hane) gibi çok düşük bir rakama inmesi, Timur felaketinin boyutlarını demografik açıdan göstermesi bakımından oldukça önemlidir.(…)
Şehrin bir diğer tahrip gördüğü alan zenginliklerinin yağmalanması neticesinde, ekonomik bakımdan önemli bir yıkıma uğramış olmasıdır. Zira şehir XIII. ve XIV. Yüzyıllarda, doğu-batı, kuzey-güney istikametinde bilhassa Çin ve Hind’e kadar uzanan İpek Yolu üzerinde hareketli bir ticaret merkezi olmuş ve çok zengin bir ekonomik potansiyele ulaşmıştır. Şehrin Timur tarafından zaptı ve yağmalanması sırasında ticari mekanların hemen hemen çoğu yok edilmiştir. Şehrin Osmanlılar tarafından ikinci kez fethinin hemen sonrasında başta bedesten olmak üzere han, hamam ve çarşılar yaptırılmak suretiyle imar faaliyetleri hızlandırılmıştır. Bilhassa XV. Ve XVI. Yüzyıllar imar faaliyetlerinin en yüksek seviyeye ulaştığı bir dönem olmuştur. Ancak bütün bu gayretlere rağmen, şehir hiçbir zaman Timur öncesindeki parlak dönemini yeniden yakalayamamıştır” (Ömer Demirel, “Sivas’ın Timur Tarafından Zaptı ve Yağmalanması”, Cumhuriyetin 80. Yılında Sivas Sempozyumu, s.35-36).
Bütün bu yapılanların sonucunda, Sivas’ta halk arasında “Sana bir iş edeyim ki Timur Sivas’a yapmamış ola” sözü, bir özdeyiş haline gelmiştir.
Yerli ve yabancı kaynakların çoğunun ifade ettiğine göre Timur Sivas’ta büyük bir katliam yapmıştır. Ancak bu katledilenlerin sayıları ve etnik kökenleri tartışmalıdır. Bu meselede farklı rakamlar ve iddialar mevcuttur.
Solakzâde ve İbn Kemal’e göre, hendeklere atılarak, gömülmek suretiyle öldürülenler Osmanlı askerleridir. Timurlu tarihçileri Şâmî, Yezdî ve Memlûk müverrihi İbn Tagrıberdi de Sivas katliamı olayını nakleder. Yalnız Şerefeddin Ali Yezdî Müslümanlara af çıkarıldığını, çukurlara gömülenlerin ise büyük çoğunluğu Ermeni olan 4.000 Osmanlı sipahisidir demektedir. Şamî ise Ermenilerin esir edildiğini belirtmekle birlikte kuyulara atılanların muharebe etmelerinden dolayı 4.000 adet Osmanlı sipahisi olduğunu belirtir. Nizâmeddin Şâmî bu katliamın ibret olması için yapılmış olduğunu da ekler. Timur’un muhtemelen, Yıldırım Bayezid’in gözünü korkutmak ve savaş düşüncesinden vaz geçirerek itaat etmesini sağlamak için kaleyi savunan Osmanlı askerlerine karşı böyle acımasız bir katliama başvurduğu düşünülebilir.
Kalkokondiles, aynı yerde öldürülenlerin erkek olduklarını ve kadın ve çocukların bir meydana toplanarak atlara ve fillere ezdirilerek öldürüldüklerini, tek bir adam kadın ya da çocuğun sağ kalmadığını kaydeder. İbn Hâcer öldürülenlerin sayısını 3.000, Schildberger 5.000, Toma Metsopski de 4.000 kişi olarak vermektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.