
Dr. Doğan KAYA
4. KÖROĞLU'NUN ERMENİSTAN SEFERİ
Köroğlu, Çamlıbel'de askeriyle, arkadaşlarıyla birlikte yaşantısını sürdürüyordu. Yemen 'de Ermenler, Demir Paşa isminde bir paşayla savaş açtılar. Demir Paşa, altı sene devam etti bu savaşa. Fakat Ermeniler çok güçlü geldi. Artık paşanın dayanacak gücü kalmadı. Bildiği yerlerdeki derebeylerine, boy beylerine, cesur, yiğit adamlara mektup yazıp haber göndermeye başladı:
-Benim gücüm, askerim kalmadı, yetişin Müslüman ülke elden gidiyor, diye.
İmdat beklemeye başladı.
Bu arada adam Köroğlu'nu duyar, amma nerde olduğunu bilmiyor. Bu nameyi, mektubu Köroğlu'na bildiremedi. Çünkü nerde olduğunu bilemiyordu..
İstanbullu Hüseyen isminde bir genç İstanbul'un cesurluğunu, kahramanlığını, yiğitliğini tek bir o adam tanımlıyordu. İstanbul büyük bir yer olduğu için; beyler, paşalar orda olduğu için adam, bu Hüseyen Efendi'ye bir mektup gönderir. "Oğlum yetiş! Yemen gidiyor elden."
Bu adam atına bindi. Zamanın savaş malzemesinden kılıç, ok, yay, kalkan, gürz bunları atına ve kendine kuşattı. Heybesini, azığını, parasını, yiyeceğini alarak atına bindi. Yemen nerdesin?
Efendim Bolu'dan geçti Çamlıbel'e. O da duyar Köroğlu'nun ününü. Fakat nerde olduğunu bilmez. Adam çok güzel bir yere geldi. Çamlık, gamalaklık, mezdalık, önünde bir ova. Orda bir bayağı bir saray var. İnsanlar bol miktarda gözüküyor. "Burası nereymiş, ne güzel bir yermiş?"
Adam Çamlıbel'in ovasından sürdü atını, geçmeye başladı.
Köroğlu'nun Güdümen'i şöyle bir baktı ki, bir adam geçiyor amma Demirçioğlu'nu okşar yiğitlikte.
Geldi:
-Baba yahu şurdan bir adam geçiyor. Yiğitlikte tahmin ediyorum herhalde Demirçioğlu'nu geride koyar. Garibe benziyor bu adam. Nerelere gidiyor? Şunu bir yakalayayım,dedi.
-Aman Güdümen ne duruyorsun, dedi Köroğlu.
Güdümen koşana kadar vardı adamın atının kuyruğundan tuttu. At ileri gitmek istiyor, Güdümen geri çekiyor. Atın dört ayağı motor köteni gibi yeri yırtmaya başladı. Güdümen de Güdümen amma.
Adam dedi ama:
-Arkadaş sen nesin, necisin, beni neden eyliyorsun sen? Benim bir görevim var, ben savaşa gidiyorum. Beni yolumdan eyleme, dedi.
-Ne savaşı yahu?
-Yemen'de Demir Paşa savaş ediyor Ermenilerle, dedi. Bunu duyan kendiliğinden yardıma koşuyor. Siz Müslüman değil misiniz? Benim atımı yenen bir adam demek ki güçlü bir adamdır. Sen ne arıyorsun, niye gitmiyorsun, dedi.
-Ulan gardaş dön hele dön!
Güdümen adamı geriye çevirdi. Geldiler Çamlıbel'e, saraya.
-Buyur, çık yukarı, dedi.
Adamı aldılar, atını çektiler. Hüseyen Efendi girdi ki; bir adam oturuyor, baş köşede. Kafası don kazanı gibi, burnu baldırcan gibi, gözleri halbur gibi, ağzı arı damı gibi, dişleri kahni gibi, kulakları yaba gibi. Boynu samıya sığmaz. Bıyığını gıvratmış arta kalan yerini üç kere kulağına dolamış, ucları camız boynuzu gibi dikilmiş.
-Selamünaleyküm!
diyene kadar adamı bir kucaklayınca yanına oturttu. Fakat Hüseyen Efendi'nin ince eyaları (kaburga kemiği) hafiften bir sızladı.
-Bu adama çabuk bir kuzu doldurması, dedi.
Dedi ki; onun bir bey olduğunu anladı:
-Beyim, ben kuzuymuş, bilmem neymiş istemem. Beni yolumdan eylemeyin, dedi.
-Oğlum sen nerelisin, nereye gidiyorsun?
-Efendim ben İstanbullu'yum. İsmim Hüseyen. Ben İstanbul'un ileri gelen gençlerindenim. Ben tam sinirlendiğim zaman kırk elli kişiye karşı gelirim. Yemen'de Demir Paşa savaş ediyor. Altı sene olmuş bu adam savaşa başlayalı. Bütün beylerden imdat bekliyor, Müslüman ülkelerden. Adamın askeri kalmamış, gücü kuvveti kalmamış. Ermeniler, dedi, artık Yemen'i alacak. Bana bu haber geldi, ben tek başıma gidiyorum, dedi. Sana bakıyorum burası bayağı kalabalık bir şehir. İnsanların babayiğit, cesur öyle görüyorum. Sen burada böyle yaşayıp, o adam da orda perişan bir halde. Bu Müslümanlığa gelir mi, dedi.
Köroğlu, Ermeni'ye çok meraklıydı. Ermenilerle savaş olduğu zaman canını atardı. Bunu duyan Köroğlu hırslandı, tüyleri elbiselerini yırttı, bıyığının birini kulağından çekti, çatur çutur yemeye başladı.
-Şu Deli Ahmet'i bana çağırın, dedi.
Akıldanesi Deli Ahmet geldi:
-Buyur baba!
-Oğlum, Yemen'de böyle bir savaş varmış. Buraya gitmek boynumuza farz oldu. Nasıl gideceğiz buraya, dedi.
Dedi ki:
-Baba, bu gece ben, bunun rüyasını gördüm. Bu savaşı sen kazanacaksın. Yalnız çok adam götürme, dedi.
Hüseyen Efendi zaten niyetlenmiş gidiyor. Burada kalmaz. Hüseyen Efendi ile birlikte on beş atlı olursan yeter, dedi. Çok adam götürme, kalabalığın gereği yok, dedi.
Adam düşündü:
-Demirçioğlu!
-Buyur baba!
-Köse Kenan, Kabırasığmaz, Güdümen, Boynusamıyasığmaz, Deli Hasan, Deli Hoylu, Güzel Eyvaz, Canıcöbünde adam on üç kişi seçti. Hüseyen Efendi on dört.
Kendi de kırata bindi, on beş kişi oldu.
Çamlıbel'den tuz, ekmek helâllaşarak "Allahaısmarladığı " çektiler. Çamlıbel'in geliri, gideri, sorumluluğu Döne'ye verildi:
-Sen buraları muhafaza edeceksin, Döne, dedi,
Gittiler gardaş. Uzatmayalım geceli gündüzlü yol aldılar. Ne olacak atlı devir. Akşam namazı bir ovaya geldiler. Ovada bir taş, mermer bir taş, üzerinde yazılar var. Demirçioğlu'na dedi ki:
-Demirçioğlu, sen her çeşit yazıdan anlarsın, şu yazıda ne yazıyor, dedi.
-Baba, "Burası Yemen Çölü" diye yazıyor.
-Sürün atları, dedi.
Işığa vardılar. Şöyle on beş yirmi kadar çadır kurulmuş, normal ufak bir tepenin başında bir çadır. "Çal bu gece de çal, söyle âşığım, diyor. Artık Türkiye toprağında, üslüman ülkede bu gün son gecemiz. Yarın Ermeniler buraları alacak." diyor. Çadırdan gelen ses bu.
-Siz, atların üzerinde durun.
Köroğlu, kırattan indi. Şöyle vardı, çadırın ucunu kılıcıyla yukarı kaldırdı. Bu Demir Paşa'nın çadırı. Başında askerleri. Adam masa masaya, şişe şişeye içiyor. Bir de âşık üç telli sazla tıngır tıngır birşeyler çalıp söylüyor. Bunu bir şenlik olarak almışlar oraya.
-Selâmünaleyküm, dedi.
Demir Paşa şöyle bir baktı ki, o çadıra sığmaz. Hele de bıyıkları.
-Buyur efendim, dedi.
Köroğlu olduğu yere oturdu. Fakat Paşa, Köroğlu kim, nereli, nasıl? Hiç bildiği yok.
-Doldur hizmetçi, diyor. Şu adama da ver.
İki üç bardak da Köroğlu içti. Adamlar atın üstünde bekliyorlar. Sırtından büyük sazını aldı kucağına, bakalım ne söyledi orada Köroğlu ve arkadaşlar burda ne dinledi:
Paşanın kulağının dibine bir yumruk çaktı, birisi.
-Yahu azıcık ağzının pürünü, püsünü sil. Adam saz çalıyor. Bu adam dürüst adam değil, azıcık kendini topla, dedi.
-Şen ol âşığım, şen ol, diyor Paşa.
Hey Çamlıbel'i dersen benim yurdumu.
Hele yurdum
Aslanlara at bin emrini verdim.
Dürbününen baktım da yavrum
Önümde bir çadır gördüm oğlum
Hele de gördüm.
Vurun aslanlarım Düşman nerede
Düşman nerede.
Bu anda Demirçioğlu:
-Yahu buruyu saza, söze, sohbete gelmedik. Nerede şu düşman, dedi. Ben gece daha iyi savaşırım, dedi.
Adam öyle bir nara attı amma oralar sap gibi sallandı.
-Paşam kendine gel, diye, bir yumruk daha vurdu:
Hey! Hey! Demirçioğlu'm at üstünde duruyor
Güzel Eyvaz oğlum emir veriyor
Köse Kenan düşman nerde deyi soruyor
Oğlum hele soruyor
Vurun aslanlarım düşman nerede
Yavrum nerede?
Köse Kenan gürz kullanırdı. Esas Köse Kenan'ın kavgası gürzleydi. Altmış batman ağırlığında gürz kullanırdı, kılıca pek yüzü yoktu. Köse Kenan gürzü cayırdadan sıyırdı.
-Nerdeymiş bu düşman?
"Yallah! " derde yere vurursa gürüzle, Allah etmeye ufak bir deprem oluyor gibi sarsıldı ortalık. Gürzün çukuru on tas buğday alır.
-Paşam, kendine gel, diyor. Yumruk takılıyor.
-Varol! Koca âşığım, varol! diyor Demirçi Paşa yine.
Hey! Hey! Çamlıbel'in horozları ötüyor
Oğlum ötüyor
Köse Kenan goca gürzü atıyor
Yemen illerinde Kenan batıyor oğlum
Hele batıyor
Vurun aslanlarım düşman nerde, kaldık burda
DEVAMI YARIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.