
Dr. Doğan KAYA
B. HALK HİKÂYELERİ- 1. ESMEHAN
Vakti zamanında kalbur sarar iken, devenin tellalında, eşşeğin berberliğinde, baltayla baş yülüdüklerinde, usturayla meşe kestiklerinde, eski zamanlarda Osmanlı tarihinde Şam'da bir Hoca varmış. Hoca çok derin okumuş, bilgili âlim bir adam. Şam'ın hem şeriatını keserdi hem de imamıydı. Bu adamın evlat olarak Osman adında bir oğlu, Esme adında da bir kızı vardı.
Hoca birgün sabah namazında caminin avlu kapısından girdi ki, caminin iç kısmında bir bebek sarılı, kundakta. Orada sızlıyor, ağlıyor. Hoca aldı bunu, şöyle tenha bir yere koydu. Namazı kıldırdı çıktı. Millete dedi ki:
-Arkadaşlar! Bu çocuk kiminse alsın. Şam'da daha böyle birşey görülmemiştir, ayıp oluyor, dedi.
Fakat kimse sahip çıkmadı. Hoca bunu aldı, eve getirdi. Açtılar baktılar, bir oğlan çocuğu. karısına dedi ki;
-Garı, herşey Allah'tan. Bu da bize bir kısmet. Oğlumuz bir idi oldu iki. Allah rızası için buna da bak. Bunun adı da Mulla olsun, dedi.
Şam'a ilân ettirdi ki; "Bu çocuğa kim; Hoca baban, garısı anan, Osman kardeşin, Esme'de bacın değil" derse, kafası cellat, malı yağma, dedi. Bu benim öz çocuğum. Ben babasıyım, hanımım anası, oğlumla kızım da kardeşi, bacısı, dedi.
Artık günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovaladı. Zengin aile çocuğu bunlar, bakımlı büyüdüler. Hoca bir gün rüyasında; ak sakallı, yeşil sarıklı bir koca gördü. Hoca dedi ki;
-Hocam, senin herşeyin tamam, variyetin yerinde, sen Hicaz'a layık bir adamsın. Hicaz'a gideceksin.
Hoca, "Estağfurullah" der. İkinci gece aynı adam gelir aynı şeyi der. Üçüncü gece gene gelir. Der ki;
-Hoca ihmallik yapma. Hicaz'a git.
Dördüncü gecenin sabahı Hoca uyanır hanımına der;
-Garı beni üç geceden beri bir koca rahatsız ediyor. Ben Hicaz'a layık olmuşum, ben Hicaz'a gideceğim. Buna karşılık sen ne söylüyorsun, der.
Garı der ki;
-Hocam, iyi, güzel variyetimiz yerinde ama, ben hakkımı helâl etmezsem sen Hicaz'a gidemezsin. Bu yuvayı ikimiz kurduk. Sen gidersin de ben gidemez miyim? Beni de götürürsen hakkımı helâl ederim. İkimizi de götürecek variyetimiz var, dedi.
Hoca;
-Hanım benim gelenim gidenim eksik değil, Ben gidersem de bu hane açık. Gelenimi gidenimi kimler ağırlayacak?
-Oğullarımız var, kızımız var.
-Tamam olur, sen de gel kabul, der Hoca.
Bunu duyan hocanın öz oğlu Osman Bey;
-Baba, böyle bir durum varmış.
-Evet oğlum, biz Hicaz'a gidiyoruz.
-Eee..Baba siz gidersiniz de ben gidemez miyim? Benim yaşım daha genç. Bu yaşta hakikatı görüp tövbe istiğfar edersem daha güzel olmaz mı? Herhangi bir hatayı şimdiden yapmazsam daha güzel olmaz mı?
-Oğlum, işte bizim evimiz var, bacın var, gardaşın var.
-Mulla'ya n'olmuş, der Osman Bey. Hem benim kardeşim daha güçlü kuvvetli birisi.
Hasılı Osman Bey''de gitmeğe karar verdi. Onu da kabul ettiler. Artık hoca, yine de "Eksik eksiktir; kadın kadındır." diye kızı Esma'yı kimseye güvenmedi. Ayrıyeten bir odaya kızı Esma'yı koydu. Bol miktarda para bıraktı yanına. Kapıyı dışardan kitledi. Kilidi de kızına verdi.
Dedi ki;
-Kızım biz gelene kadar burdan çıkmayacaksın. Herhangi bir şeyle uğraşmayacaksın. Senin isteğini Mulla kardeşin hergün pencereden verecek. Yiyip içeceksiniz, haydi Allahaısmarladık.
Hicaz'a, Hoca, garısı, oğlu devam ettiler. Kızın adı Esme'ydi ama Esme çok güçlü kuvvetli bir kızdı.Nasıldı; "Mesel ineği gibi, Mehre camızı gibi, Erzurum koyunu, Mısır tavuğu gibi... Kaşlar yay, kirpikler ok, yanaklar elma, ağzı filcan, dişleri mercan, ayın onbeş gecesi gibi parlıyordu." Esmehan'ı gören döşünün tahtasına vurduğu zaman inim inim inletiyordu. Ama Kimseye muhtaç değildi Allahtan. Bu Esme Hanım, hanım olur, handan kız olur, derken, Esmehân dediler. Lâkap olarak "Esmehan" diye söylerler.
Sabahleyin Esmehan kalkar gerek olan bir eşyasını, çağırır. Mulla'yı, verir parayı,"Git al bu erzakları getir. Ben yemek yapayım yiyelim," der. Mulla parayı gider alır, gelir erzakları pencereden verir. Esmehan yapar kendileri de yer, içerler.
Bir gün-beş gün derken günler geçer. Birgün sabah yemeği, erzağını alıp getirdikten sonra, Mulla mahalleye çıkar. Şurda burda gezerken şöyle bir köşe başında kendinin kafadengi arkadaşları toplanmışlar, sohbet ediyorlar. Ama yaptıkları sohbet neydi? Biri diyor ki;
-Yahu ben Ahmet Ağa'nın kızını gördüm, çok güzel, şirin tatlı bir kız, buna babamı gönderip isteteceğim, evleneceğim artık. Bekârlığın sonu yok.
Biri diyor ki;
-Ben Hasan Ağa'nın kızıyla karşılaştım, bana güldü. Gönlü var herhalde, ben de onu alacağım.
Öteki diyor ki;
-Ben Ali Ağa'nın kızını gördüm. Bana biraz tatlı göründü. Onu isteyeceğim, diyor.
Adamlar evlenip, yuva kurma telâşına düşmüşler.
Mulla dedi ki;
-Gardaş siz iyi güzel konuşuyorsunuz da ben de sizin bir arkadaşınızım. Benim de evlenme çağım geldi. Eli ayağı temizce bir kız da bana bulsanız da babam geldiğinde isteteyim. Ben de evleneyim yuva kurayım, dedi. Babam gelene kadar hazırlarım bu işleri.
Ağzı güzelin biri dedi ki;
-Bre oğlum bizimle dalga mı geçiyorsun sen?
-N'oldu baba, dalga değil ciddi konuşuyorum.
-Yahu seninki içerde, hergün besliyorsun, yüzünü görüyorsun, şahsını görüyorsun, dedi.
-Kim yahu bu?
-Esmehan.
-Oğlum, çarpılırsınız, ağzınız eğilir, dedi. O benim bacım tamam mı, dedi.
-Oğlum, Hoca seni camide bulmuş. Hoca senin baban değil. Sana düşer Esmehan. Bal gibi de düşer, dediler.
-Acaba dedi, Mulla.
Aynayı aldı, şahsına bir baktı ki: "Hakikaten ben bunlara benzemiyormuşum." dedi
Artık akşamın olmasını, sabahın olmasını sabırsızlıkla beklemeye başladı Mulla. Sabah olunca, Esmehan erzak ısmarladığı zaman Esmehan'ın kolundan tutacak Mulla. Sabaha kadar uyumadı, sabah oldu... Esmehan çağırdı bir miktar para verdi:
-Git, dedi. Şu erzakları al gel.
Mulla, hemen, çarçabuk erzakları aldı, geldi. Pencereden çağırdı. Esmehan mutfak bölümünde bir işler yapıyordu.
-Beri gel, getirdim al sana!
-Gardaş, yanına koy, ben alırım.
-Yahu bu kadar mı büyüdün? Niye gelip elimden almıyorsun, tenezzül mü etmiyorsun, dedi.
-Tamam gardaş gücenme, geliyorum, dedi.
Geldi şimdi Esmehan,"Erzakları aldım" derken, Mulla, Esmehan'ın bileğinden sarıldı.
-Ee!..dedi. N'oluyor?
Mulla;
-Babam beni camide bulmuş, sen bana düşüyorsun, ben seni alacağım. Hiç çaresi yok bırakmam seni, dedi.
-Etme Mulla, dutma,
dediyse de, Esmehan, çok güçlü kuvvetli bir kız olduğu için, kolunu "yallah" deyip de çekerse, Mulla'da "Bırakmayayım" diye eline asılınca, Mulla geri arkasına dokuz dombalağı birden döndü, boşandı:
-Ulan bunu mu yapacaktın bana, babam gelmez mi, dedi. O zaman sana söyleyeceği biliyorum, dedi.
Mulla kabahatlendi. Artık deli divaneye döndü. Ne yapacağını şaşırdı. Çünkü şeraat âlimi Hoca geldiği zaman bu sözleri duyarsa, Mulla'yı astırır. Sokaklarda gezip dolaşmaya başladı. Gezerken doksan dokuz buçuk yaşında bir garıya rastladı. Şehirin bir kenarında kaz damı gibi bir damda yaşar. Ağzının içinde iki dişi var. Biri altta biri üstte.. Soğuk havalarda üşüdüğü zaman nalburun çekici gibi tık tık birbirine değer, başka hiçbir şeyi yok. Mulla'yı gören garı, onun boynuna sarıldı:
-Aman Mulla'm, Kuzum Mulla'm, n'oldu sana derdin ney, belan ney, neden sarardın soldun? Sen müzmin bir delikanlıydın.
-Git, dedi Mulla. Gavur seni. Benim yarama merhem, derdime derman mı olacaksın, dedi.
-Yavrum, "yedi derde dermanım derler" amma yanlış söylüyorlar. Ben yetmiş derde dermanım, derdini söyle, dedi.
Mulla artık Esmehan'la olup bitenleri, hepsini garıya anlattı.
Garı dedi ki;
-Yavrum , sen bana bir altın veriyor musun?
-Al garı sana üç altın.
-Sen git, filân mahallede ki hamamı aile hamamı olarak icarla. İçeriyi sil süpür. Kapının ardına gizlen, hamamın kapısına da bir levha yaz, "Burası aile hamamı, erkeklere yasak" de. Ben Esmehan'ı çığırıp hamama eletirim, dedi.
-İyi bir akıl.
DEVAMI YARIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.