
Dr. Doğan KAYA
5. KÖROĞLU'NUN GÜRCİSTAN SEFERİ
Salonun tabanı tahtadandı. Ortasında da büyük bir delik vardı. Orda burda gezerken vardı oradaki deliğin üstüne oturdu. Kızlar geldi ki, Ali Emmi kuru tahtanın üstünde oturuyor.
-Aman Ali Emmi, kalk oradan. Etme tutma kalk!
-Kısıktı, dedi.
-Ali emmi, n'oldu?
-Kıçım tahtadan aşağı gitmiş.
Büyük kız;
-Ben çıkartayım Ali Emmi, dedi.
-Yok ! Valla kabul etmem.
Ortanca kız;
-Ben çıkartayım.
-Yok! Küçük kız çıkartacak.
Küçük kız;"Kopsun, ölsün pis gâvur." diyor. Yumruğu vuruyor ablaları. Döverek getirdiler. İki parmağıyla çıkartmaya çalıştı.
Ali Emmi;
-Kabul etmem, bütün elini sikup okkalayıp çıkartacaksın, dedi.
Küçük kıza çıkarttırdılar. Kız elini dokuz defa yıkadı.
"Nasıl ederim, ne yaparım?" derken, gecenin saat on ikisinde nöbetçinin biri bağırdı. Eyvaz sandığı yardı, çıktı.
Bekçi;
-Bu sandık yarıldı yahu, dedi.
Onlarda içinde mal var biliyorlardı.
Biri demirci'nin sandığını göstererek;
-Şu büyük sandıkta değerli eşya var, ben ondan alacağım, diyor.
Eyvaz çıktı;
-Ses yok! dedi.
Eyvaz ışıtıyor gittiği yeri.
-Oğlum, burdan bir deli çıktı, nerede haberiniz var mı?
-Ahhh beyim! Onun olduğu yerde ben olaydım, dedi.
-N'oldu?
-N'olacak... Gürcistan Padişahı'nın kızlarının yanındaymış. Diri keçi yüzüyormuş, sırtlarına biniyormuş, kızlarla oyun oynuyormuş, dediler.
-Oğlum, buraya bir bekçi yeter. Biriniz benim önüme düşün, beni oraya götürün. Benim bundan çıktığımı da birisine söylerseniz, dinime, imanıma yumrukla öldürürüm sizi, dedi.
-Yürü efendi!
Adam, ıssız bir sokaktan dolandırdı, bahçeye vardı, vurdu kapıya.
-Babanız geldi yavrum, dedi.
Kapıyı acıverdiler ki, bir genç oğlan...Analar bir doğurmuş. Küçük kız hiç gelmedi. Kızların yüreğini yılım sıtması tuttu.Aldılar bunu içeri.
-Burda bir Ali Emmi varmış, nerede?
-İşte şu odada, dedi.
Kapıyı vurdu.
-Kim o, dedi.
-Benim baba.
Oraya girerken küçük kız gördü. "Bu neymiş?" dedi.
Köroğlu kucakladı;
-Oğlum, neredeydin?
-Baba sen nerdesin, dedi.
-Oğlum, sen gelmeseydin ben geliyordum, dedi.
Bir müddet sonra;
-Baba, ben gidiyorum. Gecenin yarısını geçiyor, kimse görmeden ben gidip sandığıma gireyim. Fakat elini çabuk tut. Hepimiz seni bekliyoruz, dedi.
-Peki oğlum halledeceğim, dedi.
Odadan çıktı, gitti. Büyük kız, takadanak geldi;
-Ali Emmi, o gelen oğlan kim?
-Oğlum!
-Sahi mi?
-Vallahi oğlum.
-Ali Emmi, beni ona almayacak mısın?
-Öteki kızlar zaten yanıma yaklaşmıyor. Seni çok seviyorum, sana alacağım, dedi.
-Olur.
-Yalnız vakti saati var. Ben sana söylerim. O zaman alacağım. Sen şimdi git odana uyu, dedi.
Kızların odası da ayrı ayrı, birbirlerinden haberi yok. Ortanca kız "tık" diye geldi.
-Ali Emmi!
-Buyur!
-Kimdi o oğlan?
-Oğlum!
-Sahi mi?
-Vallahi oğlum!
-Beni ona almayacak mısın?
-Büyük kız yaşlı, küçük de deli, sen çok hoşuma gidiyorsun. Seni alacağım. Git odana yat. Vakti saati var. Ben sana bildiririm, dedi.
Küçük kız, ettiğinden utanıyor. "Tıpır tıpır!" Kapının ağzına geliyor, utanıyor, geri kaçıyor.
-Gel!.. Gel kızım gel!... Gel!...
Vallaha gözünü yumdu girdi.
-Ali Emmi, kurban olam. Hatayı ben işledim, sen affet.
Ali Emmi'nin elinden ayağından öpmeye başladı.
-Ne diyorsun yavrum?
-O oğlan neydi?
-Oğlum!
-Sahiden mi?
-Vallahi oğlum!
-Beni ona almayacak mısın?
-Büyük kız yaşlı, ortanca kız hoşuma gitmiyor. Zaten senin için gelmiştim. Git odana. O günü ben biliyorum, dedi.
Kızlar sabaha kadar uyku uyumadılar. Birbirlerinden haberi yok. Sabah oldu.
-Ali Emmi, şu bizim bahçenin tımarı geldi. Şu bahçeyi bir temizle, yapabilir misin, dediler.
-Ben Köroğlu'nun bahçıvanbaşıyım, dedi.
Aldı baltayı, saban otu kesiyor gibi başladı öte tarafa doğru gitmeye. Bir vurduğu zaman, toprağa saplanıyor balta, o gidiyor. Eski zaman hopuru kırıyır gibi, bir taraftan çıktı. Dikili bir çöp dahi bırakmadı. Kızlar baktı ki, bahçe mahvolmuş;
-Ne yaptın Ali Emmi, dediler.
-Yemediğiniz bahçenin ne gereği var?
-Vay Ali Emmi Vay!..
-Ulan yavrum, bundan bir filiz çıkar, o filizin meyvesi daha tatlı olur. Sizin bahçeniz kocamış, dedi.
-Oldu.
Şimdi efendi, akşam oldu, pilâv pişirdiler. İçine de yeni moda olarak da şehriyel koydular. Getirdiler, Ali Emmi'nin önüne bıraktılar.
-Yavrum, bana bir değnek getirin, dedi.
-Ali Emmi, ne yapacaksın?
Ali Emmi;
-Gerek yahu.
Değneği getirdiler. Ali Emmi, şehriyelin altından attırınca tavana fırlatıyor. Kızlar pencereden onu seyrediyordu. Girdiler;
-Ali Emmi, ne yapıyorsun sen?
-Ulan aklı kurtlu, yüreği dertli kızlar sizi. Bunu yaptınız, kurt düşürttünüz, bana yediriyorsunuz, değil mi? Siz yemezseniz, ben hiç yemem.
-Ali Emmi, bu şehriyel tatlı olur.
Karşısına oturdular, küçük kız lokmayı aldığı zaman Ali Emmi'nin ağzına veriyor. Yediler, yattılar. Gece yarısı büyük kızın kapısını çaldı.
-Buyur Ali Emmi!
-Bahçenin sağ alt başına git! Benim oğlan oraya gelecek. Bohçanı al, bekle! dedi.
Ortanca kızın kapısını çaldı.
-Buyur Ali Emmi!
-Sol taraf köşeye git! Benim oğlan oraya gelecek, dedi,
Vardı küçük kızın kapısını çaldı.
-Buyur Ali Emmi!
-Orta köşeye git! Hazırlığını al! Benim oğlan oraya gelecek, dedi.
Bohçayı alan gidiyor. Birbirlerinden haberleri yok. Ali Emmi de çıktı ordan, gecenin bir yarısı geldi hana.
-Eyvaz!...
-Buyur baba!...
Çayırdatarak çıktı.
-Köse Kenan!
-Buyur baba!
-Demircioğlu!
Koca sandık bir kere hopladı havaya.
-Demircioğlu'nun hakkı sağ taraf köşede, dedi. Köse Kenan'ın ki sol taraf köşede ortanca kız. Orta köşede Eyvaz'ımın hakkı. Gidin, alın, getirin buraya. Ben Gürcistan Padişahı'nın odasına gidiyorum.
Bir gürültü çıktı orda. Nöbetçilerin aklı uçtu, dil diş kalmadı, adamlarda korktular. Varan, sırtına atan getiriyor. Getiren koydu yanına. Kendi de vardı, padişahın odasına çıktı.
Mahmud-u Bezirgân'dan millet umudunu kesmiş. Malların ağzını açmaya niyeti yok, verdiği yok, vereceği yok.
-Bunu iyi bir içirek, ondan sonra da öldürek. Mallarını yağma edelim, parasını alalım, dediler.
Giriverdiler ki, Mahmud-u Bezirgân yatmış, geleni gideni tanıdığı yok.
-Ulan bunun elinden ben çekiyorum, siz de mi çekiyorsunuz? Şunu ben öldüreyim de siz de mallarını yağma edin, dedi.
Mahmud-u Bezirgân'ı alana kadar, -bahçede havuz vardı- yukardan aşağı havuza attı. Arkasından kendi de atladı.
-Ulan Ali Emmi, o dursun, sen gel, dedi.
Mahmud-u Bezirgân'ı çıkardı, handan tarafa yuvarladı.
-Ne oluyor, dedi.
-Ulan oğlum, ben alacağımı aldım, sen hana git, dedi.
Kendi geri döndü padişahın odasına.
-Herkes otursun bakalım, dedi.
Aldı bakalım Ali Emmi sazı, ne söyledi Gürcistan Padişahı;
-Hah! Ben bunu bekliyordum. Bir gün gelir de iki beyit türkü söyler, ben de dinler miyim ola? diyordum. Kâhırlanıyordum. Yolunu biliyor muşsun. Söyle de dinleyelim, dedi.
-Ben söyleyene kadar kimse kıpırdamasın, onun mallarını sabah yağmalayın, dedi.
DEVAMI YARIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.