
Dr. Doğan KAYA
B. HALK HİKÂYELERİ- 1. ESMEHAN
Mulla geldi ki; hamamcı, sabahleyin açmış hamamı, alnını güneşe vermiş, oturmuş güz günü çebici gibi orda oturmuş, gelen yok, giden yok.
-Selâmünaleyküm!
-Aleykümselâm.
-Gardaş senin günlük kazancın kaç para., dedi.
-Valla, bazan hiç gelen yok. Gelen olursa elli kuruş bir lira oluyor.
-Al sana beş lira, bugün hamam benim.
Hamamcı parayı aldı sevinerek gitti. Mulla girdi içeri. Sildi süpürdü, her tarafı temizledi.Bir levha yazdı astı. Kapının arkasına gizlendi.
Garı vardı şimdi Esmehan'ın kapısına:
-Hanım kızım, benim kızım, gül kızım, bal kızım, vay benim Esmehan'ım.
Esmehan, pencereyi açtı. Baktı ki; babasının odasında yaşadığı zaman gelip, hergün babasıyla anasıyla sohbet eden garı.
-Buyur ana! Ne diyorsun, bir şey mi topluyorsun?
-Hayır kızım, paran yoksa para vereyim. Bir şey toplamıyorum. Bugün Hasan Ağa'nın, Mehmet Ağa'nın kızları filan yerde ki hamamı icarladılar, aile hamamı olarak. Seni de çok özlemişler, "Esmehan'da arkadaş olarak içimize gelse de, bir hamam yapsa diyorlar." Bana söylediler."Ancak sana güvenir Esmehan, git onu al getir, dediler" dedi garı. Kırma beni yavrum, gidelim.
-Ee...Babam, anam, gardaşım duyarsa burdan çıktığımı?
-Hayır, kızım. Sen söylemezsen, ben söylemem. Kim söyleyecek burdan çıktığını?
-Oldu, söz mü?
-Söz.
Esmehan, anahtarı pencereden garıya verdi;
-Aç, dedi.
Esmehan kendine layık elbiselerden bir bohça yaptı taktı koluna, sür ettiler hamama.
Hamama yaklaştıkları zaman;
-Hani ya garı, gelen giden görükmüyor, dedi.
-Aman yavrum! Onlar senin gibi asil mi? İçerde likir likir gülüşüyorlar. Senin kulakların kapanmış duymuyorsun onları, dedi.
Esmehan, hamamın içine ilk adım attığı zaman kapı "küt" diye kapandı. Esmehan baktı ki; Mulla'dan başka Allah kulu yok.
Dedi ki;
-Ulan Mulla, kardeşim olmadığını ben de biliyordum.
Artık kurtulma çaresi arıyor Esmehan orda.
-Ama ben sana o evde yüz vermedim. Bakalım bir dara düştüğü zaman kurtuluş yolları biliyor musun, diye. Ben sana yüz vermedim. Ama sen gerçekten yetişkin bir delikanlı olmuşsun. Herşeyden kurtulabilirsin. Sen soyun, otur şu taşa, seni bir banyo yaptırayım. Ondan sonra da, sen beni. Varak odamıza bir hoca bulak, nikâhımızı olak, babam hiçbir şey demez, dedi.
Mulla, saf adamdı. Akıl çekirdeklerinden biri pısmış, biri pırtmış, biri de yanköskelmiş. Onlara eski deyişe göre; "Hopal akıllı" derlerdi. İnandı Mulla. soyundu, vardı oturdu göbek taşına. Esmehan ne kadar sıcak su varsa hepsini açtı. İçereyi bir alev aldı. Sabunluyor, döküyor sıcak suyu kafasına.
-Yandım, diye bağırıyor, Mulla.
-Korkma, iyileşirsin. Bazan gözünü de açıver. Sabunun acı suyu gözüne gittiği zaman gözüyün mikrobu ölür.
"Mullah yallah" deyince gözünü ağzını açtıkça, ağzına iki yüz elli gram köpük doluyor. Ağız, göz, yüz kalmadı Mulla'da. Bir saat ufaladıktan sonra bırakıverdi ki; zaten Esmehan'ın desteğiyle dururmuş adam, motor tapanı gibi yattı oraya Mulla. Esmehan bakıverdi ki, acemi bir adam yapmış, kabataslak bir çınar tokacı var. Aldı eline yanaştı şimdi Mulla'ya.
-Alın beni ha!
Vurduğu zaman inliyor hamam. Mulla'yı bir adama benzetti. Bohçayı aldı eline, çıktı. Amma Esmehan'ın gözleri garı arıyor, öldürecek garıyı. Garı gizlenmiş bir yere, duruma seyrediyor. Esmehan çıktı gitti.
-Eyvah!. Mulla hata etti, dedi garı.
Bir saat sonra Mulla ayıkıverdi ki, vücudunda mercimek kahı kadar kararmadık yer kalmamış. Kafadan kanlar akıyor, pekmezlemiş. Sürünerek hamamdan dışarı çıktı. Birazcık temiz hava alınca ayağa kalktı. O da arıyor garıyı, o da öldürecek garıyı, "Başıma bu belayı sardı" diye. Efendim garıyla karşılaştılar;
-Kuzum, yavrum şimdi ver bakayım bahşişimi, dedi.
-Aha senin bahşişin, dedi.
Garının yakasından toplayıp sallayınca garının vidaları doksan dokuz yerinden şakır şakır sallandı.
-Aman yavrum! Öldürme beni. Ben sana gerek olurum, dedi.
-Ulan garı!. Daha bana n'apacaktın, dedi.
-Eee!. N'aaptım?
-Kaçtı hamamdan, beni de dövdü tamam.
-Yavrum, yatakta yanına koysam, gene birşey yapamayacaksın sen. Eee.. Ne yapayım ben seni?
-Buna çare bulacaksın, dedi Mulla.
-Bana üç altın veriyor musun, dedi garı.
-Al sana bir avuç dört altın.
-Okur-yazarlığın var mı, yavrum?
-Var.
-Ben söyleyeyim kendi ağzınla sen yaz, dedi.
, Kendi ağzıyla bir mektup yazdı ki Hoca'ya ki; "Babacığım, sen gideli Esmehan çok azgınlık yapıyor. Çevredeki bütün ağaların, beylerin çocukları, gelen, dıkılan belirsiz. Beni dinlemiyorlar. Esmehan burda bunu yaparken, senin orda Hicazlığın kabul olur mu? Gel, namusunu temizle!"
Mektup yazıldı. Mulla'nın arkadaşı olan genç bir insana verdi.
-Gardaş, bunu acele Hicaz'da babama yetiştir.
Adam bindi atına, geceli gündüzlü yol aldı. Hicaz'a vardı. Hoca'yı buldu, mektubu verdi. Hoca mektubu okuyunca ağlamağa başladı. Osman Bey mektubu aldı. Bir okudu ki, daha görülmüş birşey değil bu. Değil kendi sülâlesinde, Şam'da görülmemiş.
-Baba emir eyle, ne söylersen onu yapayım.
-Yavrum! Atına bin, kılıcını al, acele Şam'a dön. Var Esmehan'ı kes, kanlı gömleğini bana getir. Bunu yapmazsan evladım değilsin. Hakkımı sana helâl etmem, dedi.
Osman Bey, mektubu cebine koydu, kılıcını taktı, sür etti Şam'a. Gece gündüz yol aldı. Güneş aşarken Şam'a girdi. Bekledi, saat dokuz, on sıraları geldi eve. Atını az geride bağladı.
"Bunu ben bir deneme yapayım bakalım." dedi.
Kapıyı çaldı;
-Kim o?
-Ben Ahmet Ağa'nın oğluyum, hergün bu saatte geliyorum, aç sana kapıyı!
-Nee! Ahmet Ağa'nın oğlu mu? Defol! Bu da mı gelecek başıma, dedi.
"Allah Allah yanlış, demek ki bu değil!"
Biraz bekledi bir daha çaldı.
-Ney o?
-Yahu Hasan Ağa'nın oğluyum, aç sana , dedi.
Gene çok kötü bir sözle adamı kovdu.
Hasılı bir daha denedi. Yine aynı tepkiyi alınca, "Acaba bu Mulla nerede?" dedi. Zaten kapı açık, içerde Mulla hiç yok.
"Ha! Bu işte bir bit yeniği var ya, Allah hayır getire." dedi.
Oturdu oraya Osman Bey, orda bacısına ne söylüyor, burada arkadaşlar ne dinliyor:
Dolandım da bacım kapımıza oturdum
Bahçamızda elele sümbül yetirdim oy!...
Anamdan babamdan habar getirdim
Aç kapıyı bacım gardaşın geldi oy!...
Bunu duyan Esmehan içerden kardeşine ne cevap söylüyor bakalım:
Bileyidim bu dünyaya gelmezdim
Şad olup eller gibi gülmezdim oy!...
Anam babam olsa böyle olmazdım!...
Yıkıl git kapımdan gardaşım değelsin oy!...
Osman Bey, bacısının kendine inanmadığını bildi. İkinci defa bacısına ne söylüyor bakalım:
Engeller durmaz da gezer arada
Tek gelmişim bacım kaldım burada
Hanı Mulla gardaşım şimdi nerede?
Aç kapıyı bacım gardaşın geldi oy!...
Yine aldı Esmehan:
N'olsun bre gardaş bize n'olsun?
Ağlayan gözlerim bir daha gülsün
O Mulla'nın iki gözü kör olsun
Yıkıl get kapıdan gardaşım değelsin oy!...
Ulan, gene inanmadı, dedi Osman Bey:
Bu sefillik bacı bize başladı
Bu acı sözler bana işledi
Acıktı, susadı atım kişnedi
Aç kapıyı bacım gardaşın geldi oy!...
Bu arada Osman Bey'in atı kişneyip de "yallah" diye ayağını yazıya bir vurunca, konak bir sefer sallandı. Esmehan şöyle bir kulak verdi ki, gardaşının atı kişneyen. Biraz da hilelendi gardaşı olduğuna amma, o da inatçılık yapıyor. "Eyvah ben hata işliyorum." dedi.
DEVAMI YARIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.